İlk ve orta dereceli okullar hafta sonu tatile girecekler. İnşallah ikinci dönem okullar açılır, öğrenciler ile yüz yüze eğitim/öğretim gerçekleşirse eğitimin paydaşları rahatlamaya başlar.
Elbette; pandemi dolayısı ile yaşanan zorluklar hemen sona ermeyecek. Ama, bu durum ile yaşamak ve tedbirimizi almak zorundayız.
MEB öğrencilere karne vermekte kararlı görünüyor. Eğitime emek veren olarak karne ısrarını doğru bulmuyorum. Evim adeta bir dershane halinde işlev görüyor.
Öğrencileri ile ders işleyen öğretmen oğlumu ve öğretmeninden ders alan torunumu takip etmekteyim.
Yakınımdaki bu ders ortamında edindiğim intiba şöyle:
-Her öğrenci aktif olarak dersleri takip edemiyor. Ya internete ulaşamıyor ya da iletişim aracından yoksun.
-Dersi takip eden öğrenciler arasında, dersi takip ve verilen ödevlerde tembellik yapanlar mevcut.
-Ailede canlı derse katılma sayısı fazla olduğunda, öğrencinin gerekli seviyede ders alamaması söz konusu.
Bu gibi daha pek çok problem sıralanabilir. Hal böyle iken, karne için her öğrenciye not oluşturmak nasıl mümkün olabilir. Verilecek olan karnenin ne anlamı olacak?
MEB bu konuda, aktif görev başında olan eğitimcilerin görüşlerini önemsiyor mu? Önemsiyor ise, karne için ısrar etmenin bir anlamı olamayacağı kesin.
Çünkü, öğrenciler arasında adalet ortadan kalkar. İmkansızlık içinde olanlar için bu durum, suç veya kader olarak mı görülmeli?
Çalışan, çalışmayan, çalışamayan, ulaşan, ulaşamayan öğrencilere karne not kriterleri gerçekçi olamayacağına göre, böyle bir karnenin olmaması daha uygun olacaktır.
En güzel çözüm, değerlendirme notlarını ve karneyi yüz yüze eğitim dönemine bırakmak olacaktır.
Herkese karne vermek, tembelliğe yol açmaz mı? Çalışana ve emeğe saygı göstermeme anlamına gelmez mi?
Kim ne düşünür, kim ne der, her yönüyle çok sıkıntılı bir durum. Bu işin zorluğunun herkes farkında. İşin mutfağında olanlar için durum daha da zor.
Her kesimi memnun edebilecek bir kararı vermekte MEB oldukça zorlandığının farkındayız. Bu zorluğu, sahada aktif görevde olanların görüşleri doğrultusunda aşmak mümkün.
Öğrenci ve velilerle doğrudan karşı karşıya olan öğretmenlerin görüşlerinde ve kararlarında daha gerçekçi bir sonuç elde edilebilir.
Öğretmenleri, not verme kriteri olarak vicdanları ile baş başa bırakmak, öğretmene büyük bir yük ve de adalet anlayışına uymayacağını düşünenlerdenim.
Son zamanlarda MEB kararlarının sıklıkla değiştiğine şahit olmaktayız. Bu kararları alamadan önce yapılan çalışmalar yetersiz mi acaba? Bu sorunun cevabını bulmak zorundayız.
10 Temmuz 2018 de göreve başlayan sayın bakan Ziya Selçuk, herkes tarafından olumlu karşılanmıştı. Eğitim camiası içinden olması da, bütün eğitimciler tarafından da kabul görmüştü.
Kendisini büyük zorluklar bekliyordu. Pandemi dönemi ise daha da ağır yükler getirdi. Bunun zorluklarını MEB nezdinde, tek başına karşılıyor gibi bir görünüm var.
Sayın bakanın her durumda ekranların karşısına geçerek tek başına açıklamalarda bulunması, böyle bir kanaati oluşturuyor.
MEB çalışmaları, sorumluluğu uhdesinde bulunduranlar tarafından paylaşılması, sayın bakanın yükünü hafifletecek, çalışmaların bir ekip halinde yapıldığının göstergesi olacaktır.
Konunun başlığına dönecek olursak. Nasıl bir karne istersiniz, sorusu cevabını bulmalıdır.
Şu bir gerçek ki, eğitimin şekli değişmiştir. Gelişerek devam edecektir. Gelişen imkanların kullanılması bir mecburiyettir.
İnternet ortamında yapılan öğretim çalışmaları elbette boşuna olmamıştır. Eğitimde yeni çığır açılmıştır. Bu çalışma sistemi ile internet ortamında öğretim faaliyeti içinde olan öğrencilerin, öğretmenlerin emekleri göz ardı edilemez.
Not sistemine dayalı karne yerine, öğretim faaliyetlerine katılım belgesi ve teşekkür belgesi düzenlenerek öğrencilere ulaştırılması daha gerçekçi olacaktır.
Yeni dönemde öğretmen ve öğrencilerin “cam cama değil de can cana” eğitim/öğretim faaliyetleri dua ve dileğimiz olsun.