“Gitmek sadece bir eylemdir. Unutmak ise kocaman bir devrim.”
Nazım hikmet Ran
Kasım ayının başlarında nadir görülen güneşli öğlen vakitlerini severiz. Sonbaharın doyumsuz renkleri bahçeleri süslemeyi sürdürür. İnsan zihni ve bedeni kendini soğuk havalara hazırlar. Zaman akıp giderken elleriyle mevsimlerin kokusunu tutar. Her sabah aynaya bakınca, önceki gün gördüğü yüzünü görür. Oysa hayat geçip giderken dökülmeye başlayan saçlar ağarmaktadır. Zamanın peşinde koşarken kireçlenme ve işitme kaybı, yakını görmeme başlar.
Çalışma şartları ve sistem sürekli yenilenir. Evrak ve dosyalar içinde kaybolma, karalaması elle yazılıp daktiloya çekmesi için sekreterlere verilen yazışmalar hepsi geride kalır. Takımlar yıpranmasın diye takılan kolluklar; odacıları çağırmak için duvardaki zil düğmeleri, evrak asansörleriyle bir kattan diğerine evrak gönderilmesi, hepsi zamanın akışında unutulmuştur. Şimdi işleme alınmayı bekleyen evraklar bilgisayarda üst üste birikmekte, tüm yazışmalar elektronik olarak yapılmaktadır. Neredeyse odacı ve sekreter diye bir mefhum kalmamıştır. Geçmiş iş hayatı geride kalır. Ofislerde bundan böyle çayları robot yardımcılar sunacaktır.
Dünyanın güzelliğine hayran olan insan, geçtiği her yerde iz bırakmak ister. Seneler geçtikten sonra çalışıp didinerek elde ettiği hiçbir şeyin kendisine ait olmadığını geç anlar. Çoğu yaşanmışlıkları unutur. Varoluşun doğasına ait bir devinim olarak düşünülen unutmak insan için iyi bir edimdir. İmgeler unutulur, şehirler unutulur, çok önemli görünen şeyler ve insanlar unutulur. Kimi zaman her şey bir saniye içinde silinip gider. Önemsediklerimiz unutacaktır bizi; biz uğruna mücadele verdiklerimizi unutup gideceğiz. Vefa kaybolacak, herkes için zamanın tükenişi içindeki boşluğa dönüşü olacaktır.
Unutmanın henüz gömmediği hafızalarda saklı hangi anılar varsa insan hepsini silmeyi yeğler. Kendisine acı veren adaletsiz tutumlarla dolu anılardan unutarak kurtulmayı seçmekten başka çaresi yoktur. İkiyüzlülük, aldatma, sömürü ve algı ile yapılan haksızlıkları kabul etmez, daima adalet arar. Unutmama hakkından bilinçli olarak vaz geçer. Hayatından çalınan zamanları, gönlünü sızlatan anıları unutur. Türkiye gibi bir ülkede insanların dünya görüşleri hayatını etkiler. Aynı zamanda düşünme, inanç ve davranış biçimleri sürekli dönüşüm ve değişim içindedir. İnsanların kendi dünya görüşlerine uymayan şeyleri kabul etmemeleri kuralı anlaşılabilmelidir. O çok inanılan, inandırılan ve vaat edilen güzel günler bir türlü gelmez.
İnsan çalışırken hep bir şeyleri kaçırıyormuş gibi hisseder, sahip olduklarının kendisine yettiğinin asla farkına varamaz. Aslında kaçıyor olan ömrün en güzel yaşanacak anlarıdır. Doğum ve ölüm arasındaki zamansal varlık, ölümle kaybolur; insanın beşikten ölüm döşeğine kadar derlediği tüm sözlük tarihe karışır. Her şey bir saniye içinde silinip gidecektir. Suskunluğa bürünecek her şeyi anlatacak bir sözcük bulunamayacaktır. İnsan yüzü gittikçe bir isimden ibaret olacak; mevsimler bir kül bırakarak geçip gidecektir.
Unutabilmek bir nevi anda kalarak hayatın tadını çıkarmaktır. Unutulmanın düşüncesi insana ağır gelir. Çünkü unutmanın yapıcı, onarıcı ve dönüştürücü gücü vardır. Geçip giden seneler çoğu şeyi unutturacaktır. Bir gün gelecek içinde asla olmayacağımız geriye dökülen zamandan bir şey kurtaramadan yok olacağız. Belki bir zaman hatırlanacağız, belki çok çabuk unutulacağız. Çünkü zaman her şeyi unutturur. Unutuş başladığında kişi kendi kabuğuna çekilecektir.
Kararı birçok nedene dayansa da, insanın seçtiği yol kaderini oluşturuyor. Zaman ona kendini kaybettiği karanlık ve yeniden bulduğu aydınlık taraflarını öğretiyor. Zamanı durdurmanın yollarından biri, unutmayı ve yaşamayı öğrenmekten geçiyor. Seçilen yaşam şekli insanı ya köreltiyor ya da yüceltiyor. Çırpınıp duran ömründe insan, günlük işlerin ayrıntılarına kendini öylesine kaptırıyor ki o karmaşanın içinde kaybolup gidiyor.
Dostlukla…