Pazar günleri, 'Okuyucuların görüş ve eleştirileri'ne tahsis ettiğimiz bu sütunda, bir diğer hasbihale daha, okuyucularımızı sıhhat ve âfiyet dileklerimizle selâmlayarak başlıyoruz.
*Almanya'dan yazan Metin Kasaboğlu; 'Yazılarınızda ırkçılığı devamlı kötülüyorsunuz.. Ama, biz burada, devamlı olarak ırkımızdan, kavmimizden dolayı dışlanırken, onlara karşı biz de ırkımızla övünmeyelim mi?.. Ve ırkçılık anlayışı İngiltere, Fransa, Hollanda gibi ülkelerde de dalga dalga yayılmakta olduğunun işaretlerini veriyor..' diyor; kısaca..
--Kardeşim, bir insanın ırkından, ten renginden, cinsiyetinden, mensup olduğu coğrafya veya sosyal kesimlerden dolayı yüceltilmesi veya aşağılanması, İnsan'ı anlamamaktır..
Dahası, takdir-i ilâhî'ye isyan etmektir.. Çünkü, hiçbir insan, dünyaya, kendi ırkını, rengini, anne-babasını, doğduğu coğrafyayı, sosyal çevreyi , zaman ve mekânı belirleyerek gelmiyor..
Bu bakımdan, siz de onların gayri-insanî ve gayri mantıkî iddialarına karşı, mukabil ırkçı, coğrafyacı, renk veya diğer hilkat özellikleriyle ve mukabil üstünlük veya düşkünlük iddialarıyla karşılık verirsek, aynı yanlışa saplanmış olmaz mıyız?
Biz Müslümanız.. Dünyaya ve de insanlara bakışımızı inancımızın temel ölçülerine göre belirleriz.. Kur'ân-ı Mubîn'in 'Tîn' Sûresinde, 'Biz insanı en güzel şekilde halkettik/ yarattık..' meâlindeki, 'leqad khalâq'nel-insâne, fî ahsen-i taqvîm..' âyetini hatırlamak bile yeter. Kezâ, Vedâ Haccı Hutbesi'nde de Hz. Peygamber (S) de, bu gerçeği, 14 asır öncelerde, 'Ey filân kavimden olanlar' demiyor; 'Yâ eyyuh'en-Nâs../ Ey insanlar' diye bütün insanlara hitab ile, 'Hepiniz 'Benî Âdem'siniz, /Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise, topraktandır..' diyerek ezelî ve ebedî gerçeği bildirmemiş miydi?