Yazının başlığı veya okununca yazının tamamı; “Ne işimiz var orada?” tartışmasını hatırlatmamalıdır.
Biz, siyasi polemiğin tarafı değiliz. Yazımız, tamamen, jeopolitik ve jeostratejik bir yaklaşımla; ana karanın askeri yönden savunması ve güvenliği açısından tehlikenin nereden itibaren takip edilmesi gerektiğini öngörmektedir.
Biliyorsunuz, bazen bir tepenin ,bir şehrin, bir nehir veya bir kara taşın bile ülke savunmasında önemli bir yeri, zamanla da efsaneleşmiş hatırası vardır.
Çanakkale Savaşları’nı düşünün.. Çanakkale geçilse idi, İstanbul düşecek ve bütün ülke için felaket olacaktı.”Çanakkale Geçilmez” dedirten irade ve azim, kararlılığın son noktası olmuş, düşman emelleri denize gömülmüştür. Yani bir şehir ve etraftaki deniz(boğaz) bir ülkenin kaderini bu kadar etkilemiştir.
Sakarya Meydan Savaşı’nda Sakarya Nehri de öyledir. Bir nehir kaderimizin en etkin sembollerinden biri olmuştur.
Tarihte böyle , olayları ve askeri stratejiyi etkileyen bir nehir de Tuna Nehri’dir.” Tuna Nehri akmam diyor / etrafımı yıkmam diyor” türküsü hazin bir olayın anlatımıdır. Keza, “Vatan Yahut Silistre “deki Silistre şehri de; Namık Kemal’in vatan için düştüğü yeisin, korkunun ve üzüntünün ifadesidir. Üstad, Silistre geçilirse, bütün ana karanın ve İstanbul’un gideceği, büyük bir felakete uğrayacağımız tehlikesini anlatmak istemiştir. O zaman “düşman Tuna’yı atlayacak/ karakolları yoklayacak” kapı yani Silistre gittiğinden, İstanbul da gidecektir. Şairin korkusu budur. Tıptı Çanakkale geçilirse İstanbul da gidecek olduğu gibi, Silistre giderse İstanbul gene gidecektir.
Vatan Yahut Silistre’nin anlamı budur. Silistre’yi savunmak ile vatanı savunmak aynı şeydir o zaman için.l915’te Çanakkale ne idi ise l872’de Silistre de o idi. Bu iki şehir 43 yıl ara ile aynı kaderi paylaştılar. Bir bakıma Silistre, Çanakkale’nin evvelidir.
Pardon.. Maksadım tarih anlatmak değildi.
Askeri stratejistler, ülkenin dört bir yanının savunmasına, tehlikenin sezilip, tedbirlerin nereden ve ne zamandan itibaren başlanması gerektiğine dair izahlar yaparlar.
Bunun en makbul ve kabul edilmiş izahı, güvenliğin kendi sınırlarımızın dışından başladığıdır.Tehlikeyi önceden ve oradan sezip, ona göre tedbir almak basiretli yöneticilerin görevi olmalıdır.
Bizim için ana karanın kuzeybatısında tehlike Karpatlar’dan başlar. Ülke savunmasının l.kademesi Kapatlardır. Karpatlardan sonra İstanbul’un ve Trakya’nın savunmasına cılız Istıranca Dağları yetmez. Karpat Dağları aşılırsa demin anlattığım gibi Tuna nehri de aşılır, Silistre de gider. Ruslar (Yeşilköy’e) Ayastefenos’a kadar gelir. Tarihte bunlar birer birer olmuştur.
Ana karanın kuzeydoğusundaki durum ise; savunmanın Batum’dan başlayacağını gösterir. Askeri uzmanların görüşü budur. Batum, Erzurum’un ve Kars’ın arkasındaki güvenli dağdır. Eğer savaş Erzurum ’dan başlarsa işe 1-0 yenik başlamışız demektir.
Ana karanın güney batısındaki durum ise; Akdeniz ve Ege denizi ile buralardaki adalarla ilgilidir. Tarih boyunca Rodos ,Girit ve Kıbrıs Adaları ile niçin bu kadar ilgilenmişiz? Ana karanın denizden gözetimi bunun için bu kadar önemlidir.
Yani uzak yer elde tutulur ki, yakın yer rahat etsin diye. Hatta, biraz konu dışı sayılsa da Hicaz’ın korunması için Osmanlı, taa Yemen’i de elde tutmak istemiştir.
Gelelim, Güneydoğu ve kısmen de güney sınırlarımızın korunmasına..
4.Savunma hattımız, Musul-Kerkük hattıdır. Musul ve Kerkük şehirleri başlangıçta, Misak-ı Milli sınırları içinde idi. Sonradan egemen güçler, buraları Misak-ı Milli sınırlarının dışına çıkardılar. Burada Hatay’ın sınırlarımıza dahil edilmesi oyunu bozan çok büyük bir başarıdır. O zaman Musul –Kerkük için de aynı başarı gösterilse idi keşke diyesi geliyor insanın...O zaman savunma hattı hala elimizde olurdu. Ama olmadı..
Anadolu’nun güneyden ve güneydoğudan en iyi savunulacağı hat Musul-Kerkük hattıdır derken, bu, tarihen de sabittir.. Şimdi bile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu bölgede halen mahalli güçleri eğitmek amaçlı olarak orada askeri personelinin olduğu bilinmektedir.
Şimdi burada bazı değişikliklerin olduğunu kaydetmeliyiz.
Biliyorsunuz, ABD ve Rusya bu bölgede yoğun bir çaba içindedir. Hiç ilgileri olmadığı halde.. ABD ve Rusya bölgenin haritasını değiştirip burada bir uydu Kürt devleti kurmanın hazırlığı içindedirler. Bu sebeple bölgenin savunma hattına yeni bölgeler ilave etmek gerekmiştir. Musul-Kerkük savunma hatı Akdeniz’e kadar uzamıştır. ABD ve Rusya Türkiye ile Suriye arasında bir devletçik kurdurarak, bize zarar veren terör unsurlarını burada tutmak ve barındırmayı amaçlamaktadır.
Türkiye daha önceki Afrin Harekatı ile hemen altımızdaki müstakbel terör devletçiğinin Akdeniz’e uzamasını engellenmiştir. Ancak, ABD ve Rusya bu sefer Afrin’in alt tarafındaki İdlip üzerinden yeri bir oyun peşindedir.
Bir de şunu belirtmek gerekir: Sınır ötesi hareketler sebebiyle, terör örgütünün yurt içindeki eylemi son iki yıl içinde sıfır noktaya gelmiş gibidir. Doğu ve Güneydoğu’da yazları yaylaya çıkıp, mallarını otlatamayan köylüler ve yörükler; yaylalara çıkmaya başlamış, rahat bir hayata geçmişlerdir. Bu, kökü dışarıda(Irak ve Suriye’de ) olan terör örgütünün merkezlerine inilmesinden dolayıdır. Güvenliğin sınırın dışından başladığının en büyük ve yeni delillerinden birisi de budur. Olay, tarihen bir kere daha sabittir.