Tatil dinlenmedir ama bu, hiçbir şey yapmadan durmak değildir demiştik. Her gün yapmakta olduğumuz işin dışında belirli bir süre başka bir iş yapmak da tatilden sayılıyor.. Bahçede ağaç dikme ve sulama ile uğraşmak da tatilde yapılan işlerden ..Ve bu da tatil yapmak oluyor. Zira asıl işi yapmıyor başka bir iş yapıyorsunuz..
Tatilde bunca zaman varken, kitap okumamak olur mu? Kitap okumanın zamanı yoktur ama, tatili değerlendirmek için bir kaç kitap da tatilde okuma olmalı işin içinde ..
Fethiye’de iken ağaçlara bakmaktan kitap okumaya fırsat bulamadık. İstanbul’a dönüşte Güre’ye uğradık. Orada dostlar var. Onlarla da biraz vakit geçirelim, onlar tatili nasıl geçiriyor görelim dedik.
Güre ,Altınoluk ile Edremit arasında bir tatil beldesi. Eskiden, Edremit’in beldesi idi. Balıkesir, büyük şehir olunca, şimdi Güre, Edremit’in mahallesi oldu. Adli tatilin bir kısmında oraya gitmiş olduk. Güre, iki bölümden oluşuyor. Bir deniz kısmı var, bir de köyün asıl kısmı .Asıl Güre yukarıda, tepede.. Sahil kısmı tatilcilik ve deniz mevsimi revaç bulunca oluşmuş. İki bölüm arasında Edremit-Çanakkale yolu var.4 şeritli .İşlek mi işlek.. Sahildeki yol araçlara kapalı. Sırf yürüyüş yolu olmuş. Kesme taş ile döşenmiş yol, beldeye ayrı bir güzellik vermiş. Yolun sol tarafı deniz. Sağ tarafta alış- veriş merkezleri ve dükkanlar var.
Yürüyüş yolunun ortalarında bir sokak kitapçısı var. Seyyar kitapçı.. Gerçi kitaplarını gece yarısı olunca başka yere taşımıyor. Evine gideceğinde tezgahın üzerini muşamba ile örtüyor. Üzeri örtülü kitapları, muşamba ile birlikte alttaki tahtaya iple bağlıyor. En üstüne de 2-3 kilo ağırlığında 5-6 taş koyuyor. Bu hali ile dükkan kapanmış oluyor..
Kitapçı Musta’fendi’nin esnaflığı iyi. Beline esnaf kuşağını bağlamış, üzerine bir de para kesesi asmış. Her gün akşamları müşteri bekliyor. Gece yarılarına kadar tezgahın başında duruyor. Gündüz sıcak.. Tezgahı açmıyor. Orada, Musta’fendi’den başka dükkanını sadece geceleri açan çok esnaf var.
Tezgahta onlarca kitap var. Çocuk kitaplarından tutun da yerli ve yabancı yazarların onlarca kitabı..
Kitaplara uzanırken kitapçı da size yardımcı oluyor. Kitapların konusu hakkında da bilgisi var. Bir kaç kitap aldık.O poşete koyarken; “.biraz ikramınız yok mu” diye soruyoruz. ”Çok kar etmiyorum ama seni de kıracak değilim” diyor.
Kitapçıdan daha önce Gabriel G. Marguez’in Kırmızı Pazartesi kitabını alıp okumuştum. Yazarın ismi tanıdık gelince bu defa aynı yazarın Yüzyıllık Yalnızlık kitabını aldım. Ama kitaba adapte olamadım. Burada Kırmızı Pazartesi’deki tadı bulamadım. Yabancı yazarın kitabının zevkle okunmasını etkileyen en önemli etken, bence, mütercimin ustalığı.. Mütercim iyi belki ama ben kendimi veremedim o kitaba.
Oradan geçtik, Paulo Coelha’nın Simyacı’sına.. Simyacı harika .Kitabı sürükleyici yapan etmenlerden birisi, olayın olduğu yerlerin tanıdık yerler olması. Yer isimlerinin ve kahramanların hayal mahsulü olmaması bence. Simyacı, Osmanlı bakiyesi ülkelerde, kuzey Afrika ülkelerinde geçiyor. Bu çekiciliği artırıyor olmalı.
Özellikle tarihi filmler de öyle.. Olayın kahramanları gerçek ise, hayal mahsulü değilse, yerler de şehir ve köy isimleri de gerçekse, kendini hayal aleminde hissetmiyorsunuz. Hem bilginiz artıyor, hem de geçmişi yad ediyorsunuz.. Simyacı da gerçek bir mekana bağlı olarak yazılmış.
Simyacı’yı okuduktan sonra, aynı yazarın Veronika Ölmek İstiyor’una baktım. Yani okudum. Ancak bu kitaptan da çok zevk alamadım. Ya bende bir hata var, ya kitapta. Bu kitaptaki olaylar da bildik bir yer olan Balkanların batısında Yugoslavya sonrası oluşan Slovenya’da geçiyor. Romanın kahramanı olan Veronika, hiç yüzünden akıl hastanesine düşüyor. Orada başka bir hasta ile tanışıyor. Veronika diğer hasta ile tanışmaktan son derece mutlu. Onunla evlenmek bile istiyor. Ama Veronika niçin ölmek istiyor? Bunu anlamak benim için güç oldu. Haksız yere akıl hastanesine düşüp, kahrolmaktan mı ölmek istiyor, yoksa bir gençle tanıştığı için sevincinden mi ölmek istiyor?
Tatilde baktığım diğer bir kitap da Nermin Bezmen’in Kurt Seyt-Sahura kitabı idi.
Romanda yazarın dedesi ve ailesi anlatılıyor. Kurt Seyit ve ailesi Çarlık Rusya’sında Çarın itibarlı birer bürokratıdır. 1918’de Bolşevik İhtilali olunca Çar’a ait ne varsa atılır. İtibardan düşürülür. Veya cezalandırılır. Kurt Seyit ve ailesi Türkiye’ye iltica eder.
Orada dostlar kalmıştır. Kiminden haber alınamaz. Biraz hasret, biraz özlem.. Biraz da üzüntü..
Kitap aslında beyaz perdeye de aktarıldı. Ben, filmdeki anlatımların kitaptaki anlatımlardan daha etkili olduğu kanısındayım. Yani film, anlatım bakımından romandan daha başarılı idi. Gerçi romana baka baka senaryo yazılmıştır ama, bendeki izlenim bu..
Yazar Nermin Bezmen, sinema oyuncusu Tolga Savacı ile evli idi. Aile yıllar önce ABD’ye göç edip oraya yerleşti. O filmde Tolga Savacı da rol almıştı. Tolga Savacı, bu yılın başında vefat etti.
Kitap okumalarınız bol olsun..