Tarihimiz, şanlı zaferlerle doludur. Öyle ki, zaferlerin ihtişamı anlatıla anlatıla, arada uğradığınız mağlubiyetler ve hezimetler neredeyse gölgede kalmıştır. Zaferden zafere koşan bir ordu ve kahramanlıklar bir efsane gibi hafızalarımıza yerleşmiştir.
Ama savaşlardaki mağlubiyetler ve sonrası, bizim yasımızdır. Ders çıkarıp yeniden coşacağımız kilometre taşımızdır.
Osmanlı’nın savaşlardaki ilk mağlubiyeti, Ermenibeli Savaşıdır. Osman Gazi, İnegöl tekfuruyla Ermenibeli’nde karşılaşmış, bu savaşta Osmanlı birlikleri yenilmiştir. Ve bu savaşta Osmanlı Hanedanı ilk şehidini vermiştir. Osman Gazi’nin ağabeyi Savcı Bey’in oğlu Baykoca savaşta şehit olmuştur. İlk yenilgi, ilk şehit…
İlerleyen yıllarda, 1. Kosova, 2. Kosova, Mohaç, Çaldıran ve diğerleri bizim gururumuzdur. En son Çanakkale, Dumlupınar ve Sakarya iki yüz yıldır zafer kazanamayan ordularımızın altın madalyalarıdır.
Osmanlı tarihinin belli başlı bir döneminde Ruslarla yapılan savaşlar harp tarihinin en hazin manzaralarının şahididir.
Özellikle Karlofça ve Pasarofça anlaşmaları, Avrupa’daki hakimiyet alanlarımızın sınırlandığı ve buralarda durağan bir döneme girdiğimizin belgeleridir.
O tarihlerden sonra düşman, Tuna’ya atlamış karakolları yoklamış, taa Yeşilköy’e kadar gelmştir. Ya devletin acizliğinden ya da görevlilerin yetersizliğinden.. O zaman bizi küçük kurnazlıklar kurtaracak sanılmıştır. Ruslar Yeşilköy’e geldiğinde, bizimkiler “İstanbul surları çok sağlam, içeri giremeyiz.” Desinler diye surları boyatmışlar, kağıttan kaplanı oynamak istemişlerdir.
O yıllardaki hezimetlerimiz. Kırım Savaşları ve Özi Kalesi hezimetiyle kendini göstermiştir. 1782-1791 savaşında Kırım kaybedildi. 1753 savaşında Ruslar yenildiği halde 25 sene sonra Kırım, Rus toprağı oldu.
1788-1789’da da Özi kalesi Ruslar tarafından kuşatıldı. O zaman Sultan, 1. Abdülhamid idi. Malum, tarihimizde iki Abddülhamid vardır. II. Abdülhamid daha namlı olduğundan, I. Abdülhamid daha az bilinir.
Oysa, I. Abdülhamid, son derece cevval, yenilik taraftarı ve birçok hayırlı çalışmayı başlatmış bir sultandır. İstanbul Teknik Üniversitesi’ni O kurdu. Bir yangında kimse bilmeden bir tulumbacı gibi çalıştı. Devlet görevlilerinin verdiği bilgilerle yetinmeyip tebdili kıyafet edip halkın arasında dolaşarak olayları araştırdı. Askeriyeyi düzeltmeye çalıştı. Kitap basıp yayınına önem verdi. İbrahim Müteferrika’nın kapanan matbaasını yeniden açtırdı.
Sultan I. Abdülhamid, Özi Kalesinin düşmesiyle kahrolmuş bir padişahtır.
Kale, çok ağır kış şartlarında Ruslar tarafından kuşatıldı. Rus ordusunun başında Prens Potemkin vardı. Askerlerimiz zor şartlar altında kahramanca direndi. Her devirde bir hain olduğu gibi o zaman da içimizde bir hain vardı. Özi Kadısı, gizlice Prens Potemkin ile anlaştı. Gizli su yolundan Rus Askerleri’nin içeri girmesini sağladı. Ruslar, Özi’yi ele geçirdi. Şehir üç gün yağma edildi. Kadınların ve kızların ırzlarına geçildi. Her şey talan edildi. Ve Ruslar, bu kadar zamanda önlerine geleni kestiler. Şehirde üç gün boyunca seller gibi kan aktı. 25.000 ölü vardı. Esirler hariç.. Çığlıklar tüm Avrupa’ya yayıldı.
Özi katliamı ve kalenin düşmesi İstanbul’da duyuldu. Sadrazam Koca Yusuf Paşa hezimeti gizlemeye çalıştı. Sadrazam, padişahı konuya alıştırmak için; “.. her savaşta kale de alınır, kale de verilir..” diye söze başlayınca 1. Abdülhamid “.. Bunları ben de biliyorum, gücüme giden devletin gevşekliğidir.” Dedi.
O safhadan sonra yedek askerler gönderilmesine ve komutanların değiştirilmesine rağmen, akibet değişmedi. Kati sonucu öğrenen padişah, “ Ahh! Özi!..” diye bir ah çekti ki, sağ tarafına birden nüzul geldi, padişah bu üzüntüye daha fazla dayanamadı ve 7 Nisan 1789’da vefat etti. Şimdi Eminönü’nde, Muradiye Caddesi’nde 4. Vakıfhan’ın karşısındaki Peygamberimizin (sav) ayak izinin de olduğu külliyedeki türbede yatmaktadır. Yani üzgün padişah Peygamber’in ayak ucundadır.
Bu olay, tarihimizin en hazin olaylarından birisidir.