Kutadgu Bilig'de 'Hukukun Üstünlüğü' İlkesinin İzleri -2
MAKALE
Paylaş
06.10.2021 22:11
1.703 okunma
Av. Necati Kırış

(İKİNCİ BÖLÜM)

 

Ey kanun yapan, adil kanun koy; kötü kanun yapan, daha hayattayken ölmüş demektir.”
“Ben işleri doğruluk ile hallederim, insanları bey veya kul olarak ayırmam.”
“İster oğlum, ister yakınım veya hısımım olsun; ister yolcu, geçici, ister misafir olsun; 
“Kanun karşısında benim için bunların hepsi birdir; hüküm verirken, hiç biri beni farklı bulmaz”  
(Kutadgu Bilig)

 

‘Kutadgu Bilig’de Hukukun Üstünlüğü İlkesinin İzleri’ başlıklı makalemizin daha önce yayınlanan birinci bölümünde; günümüz hukuk literatüründe hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti kavramlarının anlamları, toplumsal hayat ve insan hakları bakımından önemi ve siyasal iktidarın sınırlandırılması konusunun hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağlantısı ele alınmıştı. Makalemizin bu ikinci bölümünde ise; Türk-İslam siyaset felsefesinin şaheseri olan Kutadgu Bilig’de, hukukun üstünlüğü ilkesinin temel taşlarını oluşturan, hukuka bağlı devlet düşüncesini ifade eden ve siyasal iktidarı sınırlandıran kurum ve araçlara işaret eden mısralar üzerinden değerlendirme yapılacaktır.

II. KUTADGU BİLİG’DE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ İLKESİNİN İZLERİ

Bilindiği gibi ‘hukukun üstünlüğü’ kavramından maksat; devletin bütün karar ve eylemlerinde, önceden belirlenmiş hukuk kurallarını esas alması, siyasal iktidarın hukukla sınırlandırılması, yönetimde keyfiliğin önlenmesi, yargı bağımsızlığı ve temel insan hak ve özgürlüklerinin anayasayla güvence altına alınmasıdır.  

Kutadgu Bilig’de, hukukun üstünlüğü ilkesinin temel taşlarını oluşturan; hükümdarın/devletin adil bir hukuka bağlı olması, siyasal iktidarın hukukla sınırlandırılması ve yönetimde keyfiliğin önlenmesi gibi konularda, eserin yazıldığı çağın devlet ve siyaset anlayışlarını çok aşan, hatta günümüz hukuk sistemlerine ışık tutan mısralar bulunmaktadır. Kutadgu Bilig’de kanun, adalet ve hukukun üstünlüğü konusunu, aşağıdaki ana başlıklar altında inceleyelim.

1. HÜKÜMDAR KÜNTOGDI’NIN ADALETİ TEMSİL ETMESİ

Kutadgu Bilig’de, Kündogdı (Güneş doğdu) adıyla anılan hükümdar adil yasayı/hukuku (köni törü’yü) temsil etmektedir. Adaleti temsil eden Kündogdı, hükümdar ve adalet kavramlarını adeta özdeşleştirmektedir. Hükümdarın adaleti temsil etmesi, onun varlık nedeni olarak hukuk ve adaletin görülmesi demektir ki, bu devlet yönetimi açısından çok kıymetli bir anlayıştır. Bu, şu anlama gelmektedir ki, eğer bir ülkede adalete dayalı hukuk varsa orada hükümdarın ve devletin varlığı ve meşruiyeti söz konusu olur. Eserde belirtildiğine göre, hukuk ve adalet (töre) güneş gibidir, bütün dünyayı aydınlatır ve ısıtır. Hukuku ve adaleti temsil eden hükümdar Kündogdı da, ülkeyi yönetirken güneş gibi olmalı, halk arasında hiçbir ayrım yapmadan ülkeyi aydınlatmalı ve ısıtmalıdır. Hükümdar, aşağıdaki mısralarda kendisini şöyle tanıtıyor:

Hükümdar cevap verdi: Âlim, benim tabiatımı güneşe benzeterek, bu adı verdi.” (KB. b. 824) “…Güneş doğar ve bu dünya aydınlanır; aydınlığını bütün halka eriştirir, kendinden bir şey eksilmez.” (KB. b. 827) “Benim de hükmüm böyledir, ben ortadan kaybolmam: hareketim ve sözüm bütün halk için aynıdır.” (KB. b. 828)

“Üçüncüsü, bu güneş doğunca, yere sıcaklık gelir; o zaman binlerce renkli çiçekler açılır.” (KB. b. 829) “Benim bu kanunum hangi memlekete erişirse, o memleket baştan başa taşlık ve kayalık dahi olsa, hep düzene girer.” (KB. b.830) “Güneş doğar, temiz veya kirli demeden, her şeye aydınlık verir; kendisinden bir şey eksilmez. Benim de hareketim tıpkı böyledir, herkes benden nasibini alır.” (KB. b. 831-832)

Hükümdarın (devletin), halkın bütün kesimlerine karşı hiçbir ayrım yapmadan eşit olarak davranması ve adaleti icra etmesi, günümüz hukuk felsefesinde hukukun amacının eşitlik ve adalet ilkesi olduğu dikkate alındığında, Kutadgu Bilig’in, bugün evrensel nitelik taşıyan eşitlik ve adalet ilkelerini 10 asır öncesinden ortaya koyduğunu göstermektedir. Bu mısralarda anlatılmak istenen şey; tıpkı güneşin hiçbir varlığı ayırmadan dünyayı aydınlattığı ve ısıttığı gibi, devlet ve adaleti temsil eden hükümdarın da, halk arasında hiçbir ayrım yapmadan hepsine eşit ve adil olarak hizmet etmesi gerektiğidir. Bu eserde Yusuf Has Hâcib, yönetimde eşitlik ve adaleti merkeze alarak toplumsal düzenin hangi temeller üzerine kurulması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu temellerin, eşitlik ve adalet ilkeleri olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle eserin, ideal bir devlet ve toplum tasavvuru ortaya koyduğu söylenebilir. Kutadgu Bilig’e göre, hükümdar, toplum bireylerine eşit ve adil davrandığı takdirde, devletin ve toplumun düzeni sağlamlaşacak ve bozulmayacaktır. (Bkz. KB. b.824-825-826-827-828-829-830-831-832).

Bu eserin yazıldığı çağda, Türklerin dışındaki toplumlarda kral ya da hükümdarla adil yasa kavramlarının yan yana bir araya getirilmesi bile mümkün olmadığını dikkate aldığımızda, Yusuf Has Hacib’in 1069 yılında yazdığı Kutadgu Bilig’deki bu mısraların önemi daha çok ortaya çıkmaktadır. Bilindiği gibi İngiltere’de kralın, sınırsız yetkilerinden vazgeçmek zorunda kalarak hukuk kurallarının, kendi arzularından daha üstün olduğunu kabul ettiği ve tarihin ilk yazılı anayasası olarak lanse edilen Manga Carta bile 1215 tarihlidir. Yani Kutadgu Bilig’den yaklaşık 250 yıl sonra kabul edilmiştir.

2. DEVLET VE TOPLUM HAYATININ DEVAMI İÇİN HUKUKUN ÖNEMİ

Yusuf Has Hâcib Kutadgu Bilig’de, toplumsal düzen hukuki ve iktisadi ilkelere bağlanmıştır. Eserde, kanunun (törenin) hukuk anlamında kullanıldığını belirtmek gerekir. Hukuk, halkın mutlu olarak yaşamasının yegâne teminatıdır.[1] Kutadgu Bilig’de Yusuf Has Hacip, toplum ve devlet için kanunun vazgeçilmez olduğunu ve gerekliliğini vurgulamıştır. Kanun ve hukukun devlet ve toplum hayatı için önemini ifade eden mısralardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

Zulüm yanar ateştir, yaklaşanı yakar; kanun sudur; akarsa, nimet yetişir.” (KB. b.2032) “Memleketin direği, temeli, sağlamlığı, esası ve kökü iki şeye bağlıdır.” (KB. b.2132) “Bunlardan biri, halkın hakkı olan kanun, diğeri de hizmette bulunanlara dağıtılan gümüştür.” (KB. b.2133)

Kanun himayesinde halk sevinç içinde yaşamalı ve parayı görerek, hizmet edenlerin de yüzleri gülmelidir.” (KB. b.2134)

Her hangi bir hükümdar halka kanun vermez, halkı korumaz ve halkın serveti kapanın elinde kalırsa; o halkın içine ateş atmış olur; memleketi bozulur ve hiç şüphesiz, beyliğin temeli yıkılır. (KB. b.2136-2137)

Bu kanun koyan hükümdarlar hayatta bulunmasalardı, Tanrı yedi kat yerin nizamını bozmuş olurdu.” (KB. b.3464) “Memlekette kötü yerler tasfiye edilmeli; halka kanunla, her bakımdan, düzen verilmelidir.” (KB. b.5498)

Ey hükümdar, gücün yettiği kadar kanunu tatbik et ve halkın hakkını vermeğe çalış.” (KB. b.5266). “Sen her vakit doğrulukla hüküm et; beylik (devlet) kanun ile ayakta durur.” (KB. b.5285). “Fakir, dul ve yetimleri kolla; bunları korumak, kanunu gerçekten tatbik etmek demektir.” (KB. b.5302).

Kutadgu Bilig’de, toplum hayatı için hukuk kurallarının önemine ilişkin yer alan bu düşünce, İslam düşünürlerinin; ‘insanların, bütün ihtiyaçlarını karşılayabilmek için toplum halinde yaşamak zorunda olduğu, toplumların barış ve düzen içinde devamının da ancak devlet ve hukuk mekanizmasıyla mümkün olabileceği’ yönündeki toplum ve devlet tasavvuruna uygun olduğunu söyleyebiliriz. Kutadgu Bilig’de çok güçlü bir biçimde ifade edilen, devletin ve toplumsal hayatın temel direği ve esasının kanun/hukuk olduğu, devlet ve toplum düzeninin ancak hukukla sağlanabileceği düşüncesi, günümüz hukuk ve siyaset felsefesinde yerleşmiş görüşlere de uygun düşmektedir. Eserde, evrenin kozmolojik düzeniyle devlet ve toplum düzeni arasında bir ilişki de kurulmaktadır. Buna göre, evrende mükemmel denge ve düzeni sağlayan ve hiç değişmeyen yasalar olduğu gibi, toplumsal hayatın da düzenini sağlayacak temel yasaların olması gerekmektedir.

3. KANUNUN ADALET İLKESİNE UYGUN OLARAK DÜZENLENMESİ İLKESİ

Makalemizin daha önce yayınlanan birinci bölümünde ifade ettiğimiz gibi; toplumsal hayatın barış ve düzen içinde sürdürülebilmesi için, devlet mekanizmasının yani yöneten ve yönetilen kesimlerden oluşan bir yapının varlığı gerekir ve bu siyasal yapının bulunduğu yerde ise, her iki kesimin uymak zorunda olduğu kurallar bulunmalıdır. Ancak bir ülkede sırf hukuk kurallarının var olması, hukukun amacı olan adil bir yönetim ve hukukun üstünlüğü ilkesi için yeterli olmayıp, ideal hukuk devletine giden yolun olsa olsa birinci aşaması olabilir. Hukuk devletine giden yolun diğer aşamaları ise, hukuk kurallarının adalet ilkesine uygun oluşturulması, bu hukukun doğru uygulanması ve yargısal denetimdir. Günümüz hukuk ve siyaset anlayışına da uygun olan, hukuk kurallarının adil olması gerektiği düşüncesi Kutadgu Bilig’de oldukça çarpıcı ifadelerle yer almaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:

Adalete istinat eden kanun, bu göğün direğidir; kanun bozulursa, gök yerinde duramaz.” (KB. b.3463). “Bak, bu doğru (adil) kanun ne kadar güzel bir şeydir; beylik kanun ile ayakta durur.” (KB. b.5944)

Hangi Bey memlekette doğru (adil) kanun koydu ise, o memleketini tanzim etmiş ve gününü aydınlatmıştır.” (KB. b.2017). “(Hükümdar) Memleketi tanzim eyleyerek, doğru (adil) kanun ile idare etsin; hizmetinde bulunanlar iyilik görerek, ona ısınsın.” (KB. b.2179)

Hükümdar gönlünü doğrulttu; halka doğru (adil) kanunlar vazetmekte devam etti. Halk huzura kavuştu, zayıflar kuvvetlendi; onu sevenler yükseldi, düşmanları zayıfladı.” (KB. b. 3093-3094) 

Eserde hükümdar Küntogdı, köni törü yani adil kanun olarak nitelendirilmektedir. Köni törü kavramı, adalete dayalı sosyal düzeni ifade etmektedir. Kanun koyucunun iyi kanun yapması kuvvetle vurgulanmakta, kötü kanun yapanların hayattayken öldükleri, kötü kanunlarla dünyaya hükmedilemeyeceği ifade edilmektedir.

Ey kanun yapan, iyi (adil) kanun koy; kötü kanun yapan kimse, daha hayatta iken, ölmüş demektir. Ey hakîm devlet adamı, kötü teamül koyma; kötü kanunlarla dünyaya hükmedilmez. Hükümdar da o günden itibaren gayretle çalıştı, günden-güne doğru (adil) kanunlar va’zetti. Her tarafta doğru kanun ve idare hâkim oldu; kötüler hile ve sahtekârlıklarını terk edip, ortadan kayboldular.” (KB. b. 1458-1459-1570-5735).

Bilindiği üzere günümüz hukuk felsefesinin temel hedefi; hukukun mahiyetini, amacını, köken ve kaynaklarını, uygulanabilme yeteneğini ortaya koymaktır. Hukuk düşünce tarihinde, hukukun oluşumunu hakkında üç temel teoriden söz edilebilir. Bu teorilerden birincisi; Duguit ve Durkheim gibi düşünürler tarafından temsil edilen “sosyal olgu” akımıdır ki, bu görüşe göre hukuk, sosyal ilişkilerden ve ‘sosyal dayanışma olgusuna’ bağlı olarak (kendiliğinden) doğar.[2] İkincisi, H. Kelsen’in temsil ettiği “hukuki pozitivizmdir” ki, bu teori, sosyal olgu ve değerleri tamamen göz ardı ederek hukuku, sadece norma ve iktidar gücünün iradesine indirgemiş ve adalet gibi değerlerden bağımsız olarak ele almıştır.[3] Bu nedenle bu anlayış, otoriter devlet sistemlerine zemin hazırlamaktadır. Üçüncü teori ise, hukukun etik değerlere dayandığını ileri süren “doğal hukuk” akımıdır. Bu anlayışa göre, adalet eşitlik değerine dayanmayan hukuk, hukuk değildir.

Sonuç olarak bu üç teoriyi birlikte değerlendirdiğimizde; hukukun oluşumu ve gelişiminde her üçünün de ihmal edilmeyecek unsurlar olduğu, ancak en belirleyici unsurun etik değerler (adalet, eşitlik) olduğu; hukukun norm boyutu olmadan somut kuralların ortaya çıkamayacağı, tarihsel/sosyal olgu olmadan, hukukun toplumsal değerlerden bağımsız gelişemeyeceği, etik değerler olmadan da diğerlerinin eksik kalacağı belirtilmelidir. Başka bir deyişle hukukun oluşumunda, insanın tabiatından gelen etik değerler sabit etken, sosyal, tarihsel ve normatif unsurlar ise değişen unsur ve etkenler olarak ifade edilebilir.[4] Buradan hareketle diyebiliriz ki, hukukun sabit, hiçbir zaman değişmeyen, Vico’nun ifadesiyle ebedi tohumu etiksel değer unsurudur.[5]

Hukuk felsefesinin, adil bir hukukla sınırlı devlet/siyasal iktidar konusunda bugün ulaştığı bu temel düşünceyi, henüz 11. yüzyılda bir hukuk, devlet ve toplum tasavvuru ortaya koyan Kutadgu Bilig’de görüyoruz. Yukarıda bazı metinlerini verdiğimiz mısralarda, devlet ve toplum hayatının barış ve düzen içinde devamı için kanunlara ihtiyaç olduğu, bu kanunların adil olması, insanlar arasında hiçbir ayrım yapmadan herkese eşit ve doğru uygulanması gerektiği açıkça ifade edilerek hükümdarın/devletin adil hukukla sınırlandırılmış olduğu vurgulanmıştır. Yusuf Has Hâcib Kutadgu Bilig’de, pozitif hukuk kurallarının dışında ayrıca hükümdarın iktidarının sınırlandırılması konusunu ilahi adaletle tamamlamak istemiştir. Bütün insanlar gibi hükümdar ve yöneticilerin de bu dünyada yaptıklarının hesabını ahrette vereceklerine dair inancı, yönetimin denetim unsuru olarak göstermiştir. Konu, daha çok hükümdar üzerinden ele alınmış olmakla birlikte yönetimdeki herkes için aynı durum söz konusudur.

Yusuf Has Hâcib, zahit Odgurmış’ın ağzından hükümdara, dünyanın fani/geçici olduğunu ve ebedi hayata yönelik çaba göstermek gerektiğini ileri sürerek, onun içine korku düşürmektedir (KB. b.5092-5100). Dünyanın boş olduğu, herkesin başına gelecek olan ölümle birlikte her şeyin dünyada kaldığı vurgulanmıştır(KB. b.5169). Hükümdar halkın yükünü yüklendiğinden, toplumda bir kişinin bile aç kalması durumunda bundan dolayı Tanrı’ya hesap vereceği gerçeği hatırlatılmış (KB. b.5163-5165), halka merhamet ve şefkat göstermesi, heva ve hevesini yenmesi, aklıyla heveslerine hâkim olması, bilgiyle nefsini kontrol etmesi istenmiştir (KB. b.5471-5475). Böylece Yusuf Has Hâcib, halka zulmeden ve yanlış yapan hükümdarı ve yöneticiyi ilahi adalet ve yargı aracılığıyla manevi baskı altına alarak, ahlaki erdemlerden ayrılmamalarını sağlamaya çalışmıştır. Böylece manevi ve ahlaki denetim yoluyla hükümdar ve yöneticilerin eylem ve kararlarında aşırıya kaçmaları önlenmek istenmiş, ilahi adalet ve yargı korkusunun, onları iyi yönetmeye yönlendireceğinden, akıllarını kullanarak yanlışlardan dönmesi umulmuştur.

4. KANUNUN/HUKUKUN DOĞRU UYGULANMASI ZORUNLULUĞU

Bir hukuk sisteminde, hukuk kurallarının doğru uygulanması sorunu önemli bir konudur. Bugün ulusal ve uluslararası alanda hukuk kurallarının bazen doğru uygulanmadığı, hatta ıskalandığı vakıası karşısında bu konunun önemi daha da artmaktadır. Adalet ilkesine uygun olarak düzenlenmiş bir hukuk kuralı var iken, bunların doğru olarak ya da hiç uygulanmamasının anlaşılabilir bir yanı yoktur. Kutadgu Bilig’de devlet ve toplumu düzenleyen hukuk kurallarının var olması ve bu hukuk kurallarının adil olması gerektiği çokça vurgulandığı gibi, bu kuralların doğru uygulanmasının önemi üzerinde de durulmaktadır. Buna ilişkin mısralardan bazıları şöyledir:

Beylik çok iyi bir şeydir, fakat daha iyi (adil) olan kanundur ve onu doğru tatbik etmek lâzımdır” (KB. b.454)

(Ey hükümdar), Halka kanunu doğru ve dürüst tatbik et ki, kıyamet gününde bahtiyar olasın” (KB. b.1374). “Ey hükümdar, memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen, kanunu doğru uygulamalı ve halkı korumalısın” (KB. b.2033). “Kanunu doğru tatbik ettin, dünya düzene girdi; hiç kimse memlekette artık bir zorbaya rastlamıyor” (KB. b.3108).

Kanunları doğru tatbik etmenin birkaç boyutunun olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi, kanunlara öncelikle yöneticilerin uymasıdır. Yöneticilerin, kanunlara uygun davranmadığı bir sistemde, kanunların doğru tatbik edilmesinden söz edilemez. Kutadgu Bilig’de, kanunlara uyulması konusunda hükümdarın ve yöneticilerin halka örnek olması gerektiği vurgulanmaktadır.   

Beyler örf ve kanuna nasıl riayet ederlerse, halk da aynı şekilde örf ve kanuna itaat eder” (KB. b.2111) “Doğru (adil) kanunlara riayet eden iyi hükümdar gerçekten bir saadettir; onun saadetinden herkes kendisine hisse alır” (KB. b.3461).

Kanunların doğru tatbik edilmesinin ikinci boyutu, kanunların toplum bireyleri arasında hiçbir ayrım yapmadan, eşitlik ilkesine göre uygulanmasıdır. Üçüncü boyutu ise, hukuki uyuşmazlıklara ilişkin davaların fazla uzatmadan ve gecikmeksizin sonuçlandırılmasıdır. İşte aşağıdaki beyitler bu boyuta işaret etmektedir.   

Ben işleri doğruluk ile hallederim; insanları, bey veya kul olarak, ayırmam” (KB. b.809). “Ben işleri bıçak gibi keser, atarım; hak arayan kimsenin işini uzatmam” (KB. b.811). “İster oğlum, ister yakınım veya hısımım olsun; ister yolcu, geçici, ister misafir olsun” (KB. b.817), “Kanun karşısında benim için bunların hepsi birdir; hüküm verirken, hiç biri beni farklı bulmaz” (KB. b.818). “Bu beyliğin temeli doğruluktur; beyler doğru olursa, dünya huzura kavuşur” (KB. b.819).

Günümüz hukuk sistemlerinde bile en büyük sorunlardan birinin, yargıda iş yükü ve diğer nedenlerle davaların uzadığı, haklının hakkını zamanında alamadığı dikkate alındığında, 11. asırda kaleme alınmış olan Kutadgu Bilig’in yukarıdaki mısraları oldukça ileri bir hukuk anlayışını ifade etmektedir.

5. DEVLETİN VE TOPLUMUN KARŞILIKLI GÖREVLERİ; TOPLUM SÖZLEŞMESİ

Toplum halinde yaşamaktan, yönetimden ve hukuktan söz edildiğinde, bu konuda en çok öne çıkan hususlardan biri olan haklar sorunu da Kutadgu Bilig’de yer almaktadır. Eserde söz konusu haklar, yönetilen halkın ve yöneten hükümdarın hakları olmak üzere iki taraflı ele alınmıştır. Öncelikle halkın haklarının sıralanmış olması önemlidir. Halkın hakları; a) Adil kanunlar yapılarak bunların doğru biçimde uygulanması, b) Gümüşün temiz kalması (paranın değerinin korunması), c) Ülkede güvenliğin sağlanması şeklinde sıralanmaktadır. Hükümdarın (devletin) yerine getirmesi gereken halkın bu haklarını kısaca; hukuk, ekonomi ve güvenlik olarak özetleyebiliriz. Hükümdarın/Devletin topluma karşı ve toplumun da devlete karşı görevlerinin maddeler halinde belirtilmesi, devletin siyasal iktidarını sınırlandırıcı bir nitelik taşımaktadır. Söz konusu haklar eserin mısralarında şöyle yer almaktadır:

 “(Ey hükümdar), tebaanın (halkın) senin üzerinde üç hakkı vardır; bu hakları öde ve onları zorluğa düşürme.” (KB. b.5574) “Bunlardan biri, memleketinde gümüş temiz kalsın, onun ayarını koru, ey bilgili insan (Ekonomi)” (KB. b.5575) “İkincisi, halkı âdil kanunlar ile idare et; birinin diğerine tahakküme kalkışmasına meydan verme, onları koru (Hukuk/adalet)” (KB. b.5576) “Üçüncüsü, bütün yolları emin tut; yol kesici ve haydutların hepsini ortadan kaldır. (Güvenlik)” (KB. b.5577) “Böylece tebaanın hakkını ödedikten sonra, sen de onlardan kendi hakkını isteyebilirsin, ey cömert hükümdar.” (KB. b.5578)

Görüldüğü gibi, devlet ve toplumsal düzenin esası, hukuk, ekonomi ve güvenlik ilkelerine dayandırılmaktadır. Hükümdar, halkın haklarını tam olarak sağladıktan sonra, devletin temsilcisi olarak devletin haklarını halktan isteyebilmektedir. Hükümdarın/devletin hakları; halkın devlete itaat etmesi, vergi ödeyerek hazinenin dolu tutulmasına yardımcı olması, hükümdarın dostuna dost düşmanına düşman olmasıdır. (KB. b.5580-5581-5582)

Kutadgu Bilig’de, devlet yönetiminin ve halkın karşılıklı olarak haklarının ortaya konulması ve halkın haklarının öncelikle tek tek sayılmasından sonra “tebaanın (halkın) hakkını ödedikten sonra, sen de onlardan (devlet adına) kendi hakkını isteyebilirsin” denilerek, kanaatimce Türk-İslam siyaset felsefesinin kendine özgü bir ‘toplumsal sözleşme’ düşüncesi dile getirilmektedir. Benzer bir düşünce olarak Batıda ilk defa J.J. Rousseau’nun, Toplumsal Sözleşme isimli kitabıyla ortaya koyduğu toplum sözleşmesi kuramı, devlet otoritenin oluşumunun bireylerin genel kabulü ile gerçekleştiğini ve meşruiyet kazanmış olduğunu ifade etmektedir.  Ancak Rousseau’nun geliştirdiği bu kuram 1762 tarihli olup, Kutadgu Bilig’den 700 yıl sonrasına denk gelmektedir. Bu da gösteriyor ki, devlet yönetiminde siyasal iktidar karşısında halkın da haklarının olduğunu açıkça vurgulayan ve hukuk devleti ilkesine hizmet eden toplumsal sözleşme kuramını hatırlatan bu ileri yönetim düşüncesi, Rousseau’dan 700 yıl önce Yusuf Has Hacip tarafından Kutadgu Bilig’de ortaya konulmuştur. 

Toplumsal sözleşme ile hukukun üstünlüğü ya da hukuk devleti ilkesi arasında önemli bir ilişki olduğu söylenebilir. Kutadgu Bilig’de; halkın devlete karşı yerine getirmesi gereken itaat, vergi ödeme, düşmanına düşman olma gibi görevleri yanında, günümüz hukuk sistemlerinde bile devletlerin temel görevleri olarak sayılan hukuk, ekonomi ve güvenlik gibi halkın haklarının karşılıklı olarak sayılmasının, bir tür toplumsal sözleşme çerçevesinde ele alınabileceği, devletin hukuk, ekonomi ve güvenlik konularındaki yükümlülüklerinin, siyasal iktidarları sınırlayan bir yönetim anlayışını gösterdiği söylenebilir. Rousseau’nun toplumsal sözleşme kuramına göre ise; toplumsal yapının parçası olarak bireyler, toplumsal bir irade ortaya koyduklarından, siyasal iktidarın, toplumun bu ortak iradesi ve genel rızası ile oluşacak hukuk kurallarıyla sınırlanmış olduğu söylenebilir.

6. HÜKÜMDARIN ÜÇ AYAKLI TAHTI VE DENGELER ÜZERİNE KURULU DEVLET

Kutadgu Bilig’de kanunun/hukukun özellikleri anlatılırken bazı benzetmeler kullanılmıştır. Bu çerçevede, hükümdarın üç ayaklı gümüş taht üzerinde oturduğu, elinde bıçak, sağ yanında şeker, sol yanında acı ot gibi sembollerin bulunduğundan söz edilmesi de hukuki temele işaret etmektedir. Bu konuyu Kutadgu Bilig’in mısralarından okuyalım:

“(Hükümdar) bir gümüş taht üzerine oturmuştu; bu tahtın birbirine bağlanmamış üç ayağı vardı” (KB. b. 771). “Elinde büyük bir bıçak tutuyordu; solunda bir acı-ot ve sağında şeker bulunuyordu.” (KB. b. 772). Vezir Aytoldı bu durumu görünce, hükümdara bunların ne anlama geldiğini sorar. Hükümdar cevap verir:

Bak, bu üzerinde oturduğum tahtın üç ayağı vardır; ey gönlümü doyuran” (KB. b. 801). “Üç ayak üzerinde olan hiçbir tarafa meyletmez; her üçü düz durdukça taht sallanmaz.” (KB. b.802). “Eğer üç ayaktan biri yana yatarsa, diğer ikisi de kayar ve üzerinde oturan yuvarlanır.” (KB. b. 803) “Üç ayaklı olan her şey doğru ve düz durur; eğer dört ayaklı olursa, biri eğri olabilir” (KB. b. 804) Düz olan bir şeyin her tarafı, iyidir; her iyinin, dikkat edersen, tavır ve hareketi düzgündür” (KB. b. 805).

Hangi şey yana yatarsa, eğri olur; her eğrilikte bir kötülüğün tohumu vardır” (KB. b. 806). “Ey becerikli insan, elimdeki bu bıçak biçen ve kesen bir âlettir” (KB. b. 810) “Şekere gelince, o zulme uğrayarak, benim kapıma gelen ve adaleti bende bulan insan içindir” (KB. b. 812). “O insan benden şeker gibi tatlı-tatlı ayrılır; sevinir ve yüzü güler” (KB. b. 813). “Zehir gibi acı olan bu Hint otunu ise, zorbalar ve doğruluktan kaçan kimseler içer. (KB. b. 814).

Bak, benim tabiatım da yana yatmaz, doğrudur, eğer doğru eğilirse kıyamet kopar.” (KB. b.808) “Ben işleri doğruluk ile hallederim, insanları bey veya kul olarak ayırmam.” (KB. b.809)

Genel olarak bir devletin; adalet, liyakat, meşveret, akıl, bilgi, doğruluk, dürüstlük gibi temel yönetim ilkelerine uygun olarak yönetilmesi gerektiğini vurgulayan Kutadgu Bilig’in yukarıdaki mısralarında ise, devletin eşitlik ve adalet ilkelerine dayalı olarak devam edebilmesi için, bazı dengeler üzerine kurulu bir yönetim sistemine işaret edilmektedir. Hükümdarın üzerinde oturduğu 3 ayaklı taht, adaleti temsil eden hükümdarın genel duruşunu, devletin bazı dengeler üzerine kurulu olduğunu; bıçak, kararlılığı, toplum sorunlarının hiç bekletilmeden en kısa sürede çözümlenmesi gerektiğini; şeker, adaletin toplum hayatında gerçekleştiğini gören kişinin sevincini; acı ot ise, doğruluktan ayrılıp kötülüğe bulaşan kişilerin alacağı cezayı ifade etmektedir.[6]

Hükümdarın üzerinde oturduğu 3 ayaklı tahtın, devlet mekanizmasının bazı dengeler üzerine kurulu olduğunu sembolize etmesi, modern devlet anlayışında yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki ilişkiyi belirleyen kuvvetler ayrılığı ilkesine benzetilmiş; bu açıdan Kutadgu Bilig’de öngörülen devletin, demokratik bir hukuk devleti olduğu, ancak bugünkü demokratik hukuk devletlerinin bütün niteliklerini taşımamakla birlikte, bu niteliklerin temel taşlarının bulunduğu anlaşılmaktadır[7] Kutadgu Bilig’de hükümdarın, üzerinde oturduğu tahtın 3 ayaklı olması oldukça anlamlıdır. Çünkü tahtın 2 ayaklı olması halinde devrilebileceği, 4 ayaklı olması halinde ise her zaman düzgün duramayacağı dikkate alındığında, 3 ayaklı tahtın devlet yönetiminde dengeyi ifade ettiği, herhangi bir tarafa yatmamasının teminatı olduğu, adalet ilkesinde en ufak bir sapmanın bu dengeyi bozacağı ve devleti yıkıma götüreceği belirtilmelidir.[8]

Kısaca, doğruluk ve adalet olarak vasıflandıran hükümdarın 3 ayaklı tahtı, devlet yönetiminde hiç bir tarafa meyil etmemeyi, her 3 ayak düz durduğu sürece hükümdarın iktidarının sallanmayacağını ve toplumsal düzenin sağlamlığını temsil etmektedir. Ayaklardan biri yan yatarsa diğer ikisi de sallanır ve üzerinde oturan düşer. Sembollerle ifade edilen eylem türleri, hukukun dayandığı ilkeleri ve hukukun nasıl uygulanması gerektiğini göstermektedir. Hükümdarın siyasal iktidarını sembolize eden tahtın 3 ayaklı olması ve onun sağlamlığının da 3 ayakla gerçekleştiğinin ifade edilmesi önemlidir. Bu çerçevede, hükümdar ve yöneticilerin bir dava hakkında hüküm vermeleri bıçakla, suçluları ve haksızlık yapanları cezalandırmaları acı otla, adalet sağlamaları şekerle temsil edilmiştir.[9]

7. DAİRE-İ ADALET FORMÜLÜ VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ

 

Memleket tutmak için çok asker ve ordu lazımdır.
Askeri beslemek için çok mal ve servete ihtiyaç vardır (KB. b.2057).
Bu malı elde etmek için halkın zengin olması gerekir.
Halkın zengin olması için de doğru/adil kanunlar konulmalıdır (KB. b.2058).
Bunlardan biri ihmal edilirse dördü de kalır.
Dördü birden ihmal edilirse beylik (devlet) çözülmeye yüz tutar (KB. b.2059).

Türk-İslam devlet yönetim anlayışında merkezi bir öneme sahip olan ve Türklerin farklı dönemlerde, farklı coğrafyada, farklı isimlerle kurduğu devletlerin yönetim anlayışına hâkim olan Daireyi Adalet (Adalet Dairesi) formülü, Kutadgu Bilig’de yukarıdaki şekilde ifade edilmiştir. Buna göre, devletin bekası; askeri güce, askeri güç; hazineye, hazine; halkın zengin olmasına ve çok vergi vermesine, halkın zengin olması; adaletli kanunlara bağlıdır. Bu nedenle akıllı devlet yöneticileri, devletin bekası için halka adaletli davranmalı, zulümden kaçınmalıdırlar.[10]

 Bundan yaklaşık 10 asır öncesinden Kutadgu Bilig’de, devletin günümüzde de geçerli olan hukukgüvenlik ve maliye gibi temel kurumlarının birbirleriyle sıkı bir ilişki içinde olduğu, bunlardan adalet ilkesinin daha belirleyici olduğu anlayışı, sonraki dönemlerde de Türk devlet yönetimlerini etkileyecek önemli bir formül olmuştur. Günümüz hukuk sistemleriyle ekonomik faaliyetler arasındaki bu sıkı ilişkiyi hatırladığımızda, bu ilişkinin varlığının yaklaşık 10 asır önce Türk-İslam siyaset felsefesinin bir ürünü olarak adalet dairesi formülünde yer almış olması, Kutadgu Bilig’in yazarı Yusuf Has Hacib ve daha sonraki düşünürlerimizin büyük bir öngörüye sahip olduğunu göstermektedir.

Adalet dairesi formülünde ilk ifade edilen kamusal kurum asker/silahlı kuvvetlerdir. Çünkü toplumun/devletin güvenliği askerle yani silahlı kuvvelerle sağlanabilmektedir. Güvenliğin sağlaması güçlü hazineye, güçlü hazine ise adaleti sağlamaya bağlıdır. Yani güvenlik ve adalet ile bunların altyapısı olan hazine/maliye sistematik bütünlük arz etmektedir.[11] Adalete dayalı hukuk ve uygulaması, adalet dairesini oluşturan halkın zengin olması ve hazine/maliye unsurlarına gelişme ortamı hazırlar. Tıpkı, bitkilerin gelişip bol ürün vermesi için gerekli olan yağmur, rüzgâr, güneş vs. iklim şartları gibidir.

Adalet dairesi formülü bu yönüyle adalet kavramının toplumsal boyutunu, yargı kurumlarının dışına taşırmakta, ekonomik faaliyetleri de içine almaktadır. Dolayısıyla bu formül içinde adaletli kanunlar unsuru belirleyici unsur olarak öne çıkmaktadır. Zira devletin güvenliği ekonomik güce, ekonomik güç ise adil kanunlara bağlanmıştır. Formülü tersinden okuyacak olursak; kanunları adil olmayan toplumlar üretimi artıramaz, üretimi artıramazsa zengin ve servet sahibi olamaz;  halkı zengin olmayan devletin güçlü ordusu olamaz; güçlü orduya sahip olmayan devletler beka sorunu yaşar. Sonuç olarak hukukun üstünlüğü ilkesi, devletin devamı ve bekasıyla doğrudan ilişkilidir.

SONUÇ

Devlet ve siyaset felsefesi, insanların sağlıklı olarak bir arada yaşama olgusunun rastgele ortaya çıkmadığını, toplumsal düzen, barış ve refahın sağlanması için devlet ve toplum yönetiminde hukuk, adalet ve ahlak ilkelerinin geçerli olması gerektiğini bize göstermektedir. Devlet yönetimi; hukuk ve ahlak alanında, günümüz hukukçuları ve siyaset bilimcileri için eşsiz bir kaynak olan Kutadgu Bilig’den aktardığımız yukarıdaki mısralarda, bugünkü modern hukuk ve siyaset anlayışına bile ışık tutacak ileri bir hukuk, devlet ve ahlak tasavvurunun izlerini görmekteyiz.

Türk-İslam siyaset felsefesinin şaheseri olan Kutadgu Bilig’de, hukukun üstünlüğü ilkesinin temel taşlarını oluşturan, hukuka bağlı devlet düşüncesini hatırlatan ve siyasal iktidarı sınırlandıran kurum ve araçlara işaret eden bu mısralar; bundan 10 asır önce adı konulmamış bir hukuk devletine işaret etmektedir. Yani eserin bu mısralarında, erken dönemlerde adil hukuk kurallarına (köni törü) uygun davranan bir devlet yönetimi ve kendisini hukukla sınırlandıran bir siyasal iktidardan söz edilmektedir. İşte Kutadgu Bilig’in mısralarında ‘hukukun üstünlüğü’ ilkesinin izlerini taşıyan bu temel hukuk anlayışı, bugün ciddi sorunlarla boğuşmakta olan ülkemiz, modern uluslararası sistem ve dünya toplumları için bir nefes alma imkânı sağlayabilir.



[1] Ayhan Bıçak, Kutadgu Bilig’de Yönetim Anlayışının Teorik Temelleri, Yusuf Has Hâcib’in Doğumunun 1000. Yılında Kutadgu Bilig Türk Dünya Görüşünün Şaheseri Uluslararası Sempozyumu-Bildiriler.

[2] Vecdi Aral, Hukuka İlişkin Değişik Görüşler ve Doğru Görülebilecek Bir Hukuk Anlayışı, İ.Ü.H.F.M. C.39, s.311, İstanbul 1974.

[3] Niyazi Öktem, Hukuksal Pozitivizm, s.283.

[4] O. Münir Çağıl, Hukuka ve Hukuk İlmine Giriş, s.80.

[5] Ö. Faruk Altıntaş, Hukukun Kökeniyle İlgili Teorilere Genel Bir Bakış, https://dergipark.org.tr.

[6] Özlem Bağdatlı, Kutadgu Bilig’de Devlet ve Adalet İlişkisi, Y.L.Tezi, İstanbul 2007.

[7] Nejat Doğan, Kutadgu Bilig’in Devlet Felsefesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı: 12 Yıl: 2002, s.127-158.

[8] Oktay Vural, Sorunlar,Siyaset Felsefesi ve Medeniyetimizin Kadim Kapıları, https://oktayvural.com.tr/sorunlar-siyaset-felsefesi.

[9] Hayati Beşirli, Kutadgu Bilig’de Hükümdarlık ve Hükümdarın Meşruiyeti, https://dergipark.org.tr.

[10] Halil İnalcık, Kutadgu Bilig; Adaletnameler, Belgeler, VII 1965, 49-145.

[11] Aslı Yılmaz Uçar; Osmanlı Siyaset-Yönetim Düşün Geleneği Daire-i Adalet’in Yönetimi, Memleket Siyaset Yönetim C.7 S.17 2012/17 s. 1-33.

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya