İSLAM SİYASİ DÜŞÜNCESİNDE MUHALEFET VE BUNUN ADABI
MAKALE
Paylaş
21.03.2022 12:23
11 yorum
1.180 okunma
Av. Necati Kırış

(BİRİNCİ BÖLÜM)

 

(İki bölüm halinde hazırladığımız Makalemizin Birinci Bölümü)

 

GİRİŞ

 

Siyasî kültürümüze yerleşen ve günlük dilimizde çok sık kullanılan temel kavramlardan biri siyasi iktidar diğeri ise muhalefettir. Genel olarak muhalefet ‘siyasi partilerin iktidarı eleştirmesi’ olarak bilinse de, özellikle İslâm düşüncesinde daha geniş muhtevaya sahip bir kavramdır. Bu anlamda muhalefetin; nefsin aşırı isteklerine karşı muhalefet, Allah Teâlâ ile âdemoğlu arasında yaratılış esnasında sohbet meclisinde (bezm-i elest) yapıldığı kabul edilen sözleşmeye/akde muhalefet ve İslam toplumlarında siyasi iktidarların yaptıkları yanlışlara karşı muhalefeti kapsadığı söylenebilir.

 

Hz. Muhammed’in devlet başkanlığı dönemi başta olmak üzere dört halifenin yönetimde bulunduğu dönemlerin, halifeliğin/devlet başkanlığının şeffaf ve eleştiriye açık bir yönetim olarak meşru muhalefete izin veren bir yönetici modeli ve gerektiğinde yönetimi eleştiren, sorgulayan ve açıkça muhalefet ortaya koyan sorumlu bir toplum profili nedeniyle İslam’ın ideal siyaset anlayışını temsil ettiği söylenebilir. Ancak dört halife dönemi sonrasında; Muaviye’nin, oğlu Yezid’i veliaht atamasından itibaren ‘hanedanlık sistemi’ uygulanmaya başlamış, devlet başkanlığı kurumu, dört halifeden sonra saltanata dönüşmüştür. Bu saltanat döneminde, devlet başkanlığı makamında bulunan halifeler; kralları, kisraları, kayserleri aratmayacak şekilde bir otoriter sistem kurarak İslam siyasetinde muhalefeti baskı altına almış, yok etmiş ve kurumsal bir yapıya kavuşmasına engel olmuştur. 

 

Siyasi iktidar ile muhalefetin ilk bakışta birbirine zıt kavramlar olduğuna dair yaygın bir kanaat bulunsa da, İslam siyasi düşüncesinin temel kaynağı olan Kur’an’daki ‘şura/istişare’ ve ‘iyiliği emretme kötülüğe engel olma’ hükümleri ile Hz. Muhammed’in sağlığındaki ve dört halifeler dönemindeki uygulamalar dikkate alındığında, siyasi iktidar ile muhalefetin birbirinden ayrılması mümkün olmayan değerler olduğu görülmektedir. Bu itibarla hak ve adalet üzere oldukları sürece yöneticilere itaat görevi ve yanlış yaptıklarında onlara muhalefet etme hakkı/görevi, birlikte varlığını sürdürmesi gerekli olan değerlerdir. Bunlardan birisi diğeri için ihmal edilemez. 

 

Bu makalede, İslam düşüncesinde siyasi muhalefet ele alınarak; öncelikle muhalefetin tanımı ve niteliği, sonra da İslam’da muhalefetin dini dayanaklarının (meşruiyet temellerinin) neler olduğu, siyasetin hangi alanlarında muhalefet yapılabileceği, Hz. Muhammed ve dört halife dönemlerinde muhalefet örnekleri, meşru muhalefetin usul ve adabı gibi konular incelenecektir.

 

I. İSLAM’DA SİYASİ MUHALEFETİN TANIMI VE NİTELİĞİ

 

Muhalefet sözlükte, “Bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı olma durumu, aykırılık” şeklinde tanımlanmaktadır.[1] Ayrılmak; aykırı davranmak, uyuşmamak gibi anlamları içinde barındıran muhalefet kavramını Cürcânî, “iki karşıt grup arasında hakkın ortaya çıkması veya batılın geçersiz kılınması için meydana gelen tartışma” şeklinde tanımlamaktadır.[2] Manzur ise, muhalefet kavramıyla bağlantılı olan muaraza kelimesini; “karşılık verme, müzakere, itiraz etme, karşı görüş belirtme ve reddetme” şeklinde açıklamıştır.[3]

 

Muhalefet kavramı, Arapça dilinde ‘arada’ kökünden gelen ‘muarada’ kelimesiyle ifade edilmektedir. Muhalefet/muarada kavramının siyaset alanındaki anlamı; biri siyasi iktidarı elinde bulunduran ve hükümet adı verilen, diğeri de siyasi iktidarın dışında kalan ve muhalefet denilen rol bölüşümünü ifade etmektedir. Siyasi iktidara destek olmayan ve hatta ona karşı ret cephesi oluşturan güçlerdir.[4] Kısaca muhalefet/muarada kavramı genel olarak; karşılık verme, müzakere, tenkit, karşı görüş belirtme ve reddetme anlamlarını içermektedir.

 

Muhalefet ve hilafet kavramlarının her ikisinin de Kuran’da yer alan Arapça ‘halife’ sözcüğüyle aynı kökten gelmeleri ilginçtir. İlk bakışta anlam yönünden her ikisinin birbirine zıt kavramlar olduğu söylenebilirse de; uygulamada bu kavramların birbirine karşı oldukları durumlar olabileceği gibi, bazen de birbirini destekler durumda olmaları mümkündür.[5] Hilafet/devlet başkanlığı makamının yaptığı yanlışlara muhalefet etmek (kötülüğe engel olma/nehy-i anil-münker) bir vecibe olduğu gibi, doğru yaptığı işlerde yanında yer alarak destek olmak da (iyiliği tavsiye/teşvik etme yönünde) bir görevdir. Bu açıdan muhalefetin dinamik bir davranış süreci olduğu söylenebilir.

 

Siyaset bilimi açısından muhalefet kavramı, Batı menşeli demokratik siyaset teorisiyle bağlantılı olarak özel bir anlam kazanmıştır. Buna göre muhalefet, demokrasiler için vazgeçilmez bir işlev görmektedir. Öyle ki, bir ülkede eğer muhalefet yoksa tam bir demokrasi de yoktur. İslam siyasi düşüncesinde, siyaset bilimi açısından muhalefet, Batıda olduğu gibi kurumsal yapıyla değil, dört halifeden sonraki saltanat döneminde devlet başkanlarının (halifelerin) muhalefete karşı ideal manada hoşgörülü olup olmaması durumuyla ilgilidir.

 

Dört halife döneminden sonra başlayan saltanat döneminde otoriter ve baskıcı bir yönetim hâkim olduğundan; bir yandan meşru/makul muhalefet gelişme imkânı bulamayarak kendi kabuğuna çekilmek ve bir sabır sürecine girmek durumunda kalırken,  diğer yandan da aşırı muhalefet diye tanımlanabilecek değişik dini/siyasi fırka ve ekoller radikal/devrimci bir çizgiyle ortaya çıkmıştır. Böylece İslam siyaset tarihinde aktif ve pasif olmak üzere iki temel muhalefet türü oluşmuştur. Aktif muhalefet isyanlar şeklinde, pasif muhalefet ise sabır eğilimi şeklinde kendini göstermiştir.[6]

 

İslam siyasi düşüncesinde muhalefet kavramının kapsamını ortaya koymakta yarar vardır. Bu hususu, Kuran’ın temel ilkeleri bağlamında ele alıp değerlendirmek gerekir. Buna göre her şeyden önce hakkında vahiy bulunan konularda muhalefet söz konusu değildir. Ancak vahiyle belirlenmemiş siyasi konularda ve şura/istişare ve iyiliği emretme kötülükten vazgeçirme ilkeleri çerçevesinde muhalefet olabilecektir. Dolayısıyla İslam siyasi anlayışında muhalefet kavramından söz edilirken, hakkında Kuran ayeti bulunmayan siyasi konulara ilişkin muhalefet kastedilmektedir. Yoksa bu muhalefet, Hz. Muhammed’i ve vahyi açıkça inkâr eden müşriklerin ya da inkârını kalbinde gizleyen münafıkların muhalefeti değildir.

 

II. İSLAM SİYASET ANLAYIŞINDA MUHALEFETİN DAYANAKLARI

 

İslam siyasi düşüncesinde yer alan muhalefetin temel dini dayanakları var mıdır? Muhalefetin dini/şer’i/hukuki temellendirmesi nasıl yapılabilir? İslam’ın temel kaynağı Kur’an’da muhalefetin meşruiyetine ilişkin hükümler bulunmakta mıdır, yoksa muhalefet konusu sadece bir kültürel birikimden ya da tarihi tecrübeden mi ortaya çıkmıştır?  Bu soruların doğru cevaplarına; Kur’an ayetleri, Hz. Peygamber ve dört halife dönemi uygulamalarına bakılarak ulaşılabilir. İslam’da siyaset düşüncesinde muhalefet meselesi, üzerinde daha geniş durulması gereken bir konu olduğundan, biz bu makalenin dar sınırları içinde muhalefetin Kuran’dan dayanaklarını gösterdikten sonra Hz. Muhammed ve dört halife döneminde teori ve uygulamasıyla bazı muhalefet örneklerini kısaca sunmaya çalışacağız.

 

A. KURAN’DA MUHALEFETİN DAYANAKLARI 

 

İslam siyasi düşüncesinde, hem yöneticilere itaat görevinin hem de muhalefet hak ve görevinin Kuran’da dayanakları bulunmaktadır. Yöneticilere itaat görevinin dayanağı olarak ulu’l emre itaat yani emir sahiplerine itaat, muhalefet hakkının dayanağı ise, emr-i bil’ma’ruf nehy-i anil’münker yani iyiliği tavsiye, kötülükten vazgeçirmeye çalışma (Al-i İmran, ayet: 104) ve şura/istişare ilkesi (Şura, ayet:38) olduğu söylenebilir. İslam siyaset felsefesinde, devlete atfedilen önem ve toplumun devlet yöneticilerine itaat görevi kadar, hak ve adalet ilkelerine aykırı davranan (zulüm yapan) devlet başkanı ve yöneticilere karşı muhalefet ve itirazda bulunma hakkının da var olduğunu söyleyebiliriz.

 

İslam düşüncesinde muhalefet, ‘şura’ ve ‘iyiliği emretme kötülükten vazgeçirme’ ilkeleriyle temellendirilmiştir. İslam’da insan, ilahi teklife muhatap olan, emaneti yüklenen[7] ve Allah Teâlâ tarafından yeryüzüne halife kılınan[8] bir varlıktır. Toplumda iyiliğin yayılması ve kötülüğün engellenmesi (emr-i bil-maruf ve nehy-i anil-münker) vecibesi, bu teklifin esaslarından birini oluşturmaktadır. Bu vecibenin gereği olarak Müslümanlar zulme razı olmayacak, zalim yöneticilere karşı muhalefet edecek, hak ve adaletin gerçekleşmesi için çalışacaktır. İslam’da muhalefet fikrinin önemli dayanaklarından birisi de şura/istişare ilkesidir. Kuran’da yer alan, Müslümanların işlerinin, aralarında şura/istişare ile olacağına dair ayet,[9] farklı görüşlerin bir arada tartışılmasına ve dolayısıyla muhalefete imkân vermektedir.

 

Kur’an, devlet yönetim biçimlerinden herhangi birini önermez. Ancak siyasi yönetime dair genel ilkeler ortaya koyar. Bunlar; doğruluk, adalet, eşitlik, hak ve hukuka riayet, liyakat, danışma gibi daha çok siyasi yönetimin uyması gereken ilkeler ile şura/istişare ve iyiliği emredip kötülükten alıkoymak gibi toplum bireylerinin uymaları gereken ilkelerdir. Kur’an’da her ne kadar bir yönetim biçiminden söz edilmemiş olsa da, bir siyasi yönetim, Kur’an’da zikredilen ve aynı zamanda evrensel nitelik taşıyan yukarıdaki yönetim ilkeleri çerçevesinde oluşturulmalıdır.

 

İslam siyasi düşüncesinde, hilafet/devlet başkanlığı iki taraflı bir akit/sözleşme (toplum sözleşmesi) olarak değerlendirilmektedir. Bu akdin taraflarından biri akiller heyeti (ehlu’l-hal ve’l-akd) ve toplum, diğeri ise yönetici olarak seçilen halife/devlet başkanıdır. Bilindiği gibi halife/devlet başkanı seçimi, akiller heyetinin aday göstermesi (intihap) ve toplumun biat’i ile tamamlanmaktadır. Bu sözleşme ile halife/devlet başkanı toplumu hak ve adalete dayalı yöneteceğini, toplum da halifeye/devlete itaat edeceğini taahhüt etmektedir. Biat, irade özgürlüğüne dayalı bir akit/sözleşme olduğundan, halifenin/devlet başkanının akdin şartlarını ihlal etmesi halinde, toplum bireylerinin meşru muhalefet etme hakkı doğmaktadır.

 

Kur’an’da yer alan temel ilkelere uyulması açısından yönetici (halife) ile yönetilen (toplum) arasında bir fark yoktur. Her iki taraf, hukuk ve ahlak ilkeleri önünde eşit konumdadır. Ayrıca İslam’da en alt makamdan en üst makama kadar hiçbir yöneticinin kutsallığı ve dokunulmazlığı yoktur. (Hûd, 12; Câsiye, 18; Araf, 6). O halde yöneticilerin aldıkları kararlar ve yaptıkları icraatlar eleştirilebilir ve bu karar ve uygulamalara muhalefet edilebilir. Bir ülkede kamu düzeninin sağlanmasının önemini vurgulayan Kuran’daki ‘sizden olan ulu’l-emre itaat ediniz[10] emri toplum bireylerine yönelik, yönetimin nasıl olması gerektiğini gösteren ‘adaletle hükmediniz’ ve ‘emanetleri ehline veriniz[11] gibi emirler de yöneticilere yöneliktir.

  

Kuran-ı Kerim, hem hilâfetin hem de muhalefetin aynı anda insanların hayrı yönünde hizmet vermesini istemektedir. Dolayısıyla adı hilâfet (devlet başkanlığı) olmasına rağmen yapılan icraatlar hak ve adalet ilkesine uygun olmaması halinde, hilâfet (devlet başkanlığı) makamının zarar görmemesi ve yeniden hak ve adalet yoluna sokulması için meşru/yapıcı bir muhalefetin devreye girmesi bir ihtiyaçtır. Bu açıdan bakıldığında, muhalefet, sadece olumsuz bir karşı koyma hareketi değil, aynı zamanda bir hizmet yarışı olarak halifelik (devlet başkanlığı) makamını elde etme yönünde yapıcı bir çaba olarak görülmektedir. Halifelik (devlet başkanlığı) her zaman pozitif (olumlu) bir değer olmadığı gibi, muhalefet de her zaman negatif (olumsuz) bir değer değildir. Her biri kullanıcısına göre değişebilmektedir.

               

Bir İslam toplumunda devlete/yöneticilere itaat, kamu düzeni ile ilişkilidir. Toplum bireyleri ülü’l emre (emir sahiplerine) itaat etmediklerinde kamu düzeni nasıl bozuluyorsa, yöneticiler adil davranmadıkları ve emaneti ehline vermedikleri takdirde de kamu düzeni bozulmaktadır. Nisa Suresi 59. ayette geçen ülü’l emre itaat, körü körüne bir itaat değildir. Zira İslam’da mâsiyette (Allah’a, Resul’üne ve insan hakları ve onuru gibi ortak toplumsal değerlere karşı yapılan işlemlerde) itaat yoktur. “Yaratana âsi olacak yerde yaratılmışa itaat yoktur” şeklinde ifade edilen bu ilke, hem Kur’an hükümleri hem de Hz. Peygamber’in beyanlarıyla desteklenmiştir (Ankebut, ayet:8; Lokman, ayet:15; Buhari, Ahad, 1; Müslim, İmâre, 39).[12] Ülü’l emre itaatin gerekmediği her yerde ve durumda ise muhalefet olacaktır, olmalıdır.

 

İslam siyasi düşüncesinde muhalefet meselesini daha iyi anlayabilmek için, iki temel siyasi kavrama hangi anlamın verileceği hususunun açıklığa kavuşması gerekmektedir. Bunlardan biri halife (devlet başkanı), diğeri ise biat (bey’at) kavramıdır.

 

Halife Kavramı ve Muhalefet

Kuran’da, devlet başkanı anlamında halife kavramı yoktur. Kuran’ın muhtelif ayetlerinde, dünyada en şerefli varlık olan insanın, ‘Allah’ın yeryüzündeki halifesi’ olduğu ifade edilir.[13] Dolayısıyla genel olarak halife kavramı, Allah'ın, yeryüzünde özgür iradeye sahip ve güzel işler yapmaya aday bütün kulları anlamına gelmektedir.[14] Yani Hz. Âdem ve onun soyundan gelen bütün insanları ifade etmektedir. Halife kavramının, siyaset alanında kullanımı ise ancak ‘Allah’ın yeryüzündeki halifesi’ olan insana bağlı olarak bir anlam kazanabilir. Dolayısıyla halife kavramı, öncelikle Allah’ın yeryüzündeki halifesi anlamında bütün insanları kapsamına alırken, ikinci olarak ise siyaset alanında Hz. Peygamber’den sonra devlet başkanı sıfatını taşıyan yöneticileri ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır. Böyle olunca, İslam toplumlarında devlet başkanlarına halife denmesi, halifenin, Hz. Peygamber’in yerine geçerek onun Risalet dışındaki dünyevi/siyasi otoritesini temsil etmesi, yeryüzünde din ve dünya işlerini düzenlemek üzere yeryüzünde ‘halife’ diye yarattığı bütün insanlara ait olan halife sıfatını temsil etmesi olarak açıklanabilir.[15] Kısaca halife kavramı, siyasi nitelik taşıyan bir kavramdır.

 

Bilindiği gibi, Hz. Muhammed'in vefat etmesinden sonra devlet başkanlığına seçilen kişilere genellikle ‘halife’, temsil ettiği makama da ‘hilafet’ denilmiştir. Halife yerine ‘emiru’l-müminin’ ibaresi de kullanılmıştır. Bu anlayışa göre, halifelik siyasi bir kavramdır. Halife için ‘imam’ kelimesini kullanmayı tercih eden Şia ise, halifenin nass ile belirlendiğini iddia ederek, bu makama dini/itikadi/ilahi bir nitelik atfetmekte, halifeye/imama mutlak itaatin şart olduğunu savunmaktadır. ‘Masum imam’ anlayışını ifade eden bu görüş, hata yapmayan, sorgulanmayan, eleştirilemeyen bir halifelik telakkisini öngörmektedir. İmam Mâturidi ise, yaşadığı dönemde zulüm ve haksızlık yapan hükümdarları eleştirerek halifeye/imama mutlak itaati doğru bulmamış, onların yanlışlarını düzeltmek amacıyla eleştirmiştir.

 

Şia’nın, halifeye ilahi bir nitelik atfettiği böyle bir halife anlayışında, şüphesiz ki muhalefet kavramına yer yoktur. Bu anlayış, halife tanımında muhalefetin önünü kapattığı için, devlet başkanı olarak halifenin karar ve uygulamalarına itiraz etme ve ona muhalefet yapma imkânını daha işin başında ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla siyasi/dünyevi bir mesele olan hilafet/devlet başkanlığı itikadın esası haline getirilmiştir. Bu itibarla Şia, siyaset kurumunun en üst makamında bulunan halife konusunda Müslümanlar arasındaki en temel dini/siyasi farklılığı ve yanlışı temsil etmektedir. Şia’nın, Kuran’da yer almayan, Hz. Muhammed’in ve dört halifenin uygulamalarında görülmeyen, bu yönüyle Ehl-i Sünnetin hilafet modelinden bütünüyle ayrılan masum, yanılmaz, kusursuz halife/imam anlayışında muhalefetin önü tamamen kapatılmıştır. Bu anlayışın dini ve insani dayanağının olmadığı açıktır.

 

Dört halifeden sonra gelen Muaviye döneminde, devlet başkanının belirlenmesi yöntemi, ilk dört halifenin yönetime geliş tarzından tamamen farklıdır. Zira Muaviye, “tagallüp” yoluyla yani kılıç zoruyla yönetimi ele geçirmiştir. Diğer yandan Muaviye'den sonraki yönetim, veraset yoluyla (babadan oğula) intikal etmeye başlamıştır.[16] O, sağlığında oğlu Yezid'i veliaht tayin etmiştir. Bütün kaynaklar, hilâfetin saltanata dönüşmesinin Muaviye ile başladığını belirtir.[17] Muaviye'den sonra gelen Emevi halifeleri hep bu yolu uyguladılar.[18] Emevî halifeleri, namazlarda halka imamlık yapsalar da tıpkı İran hükümdarı kisrâ veya Bizans kralı kayser gibi davranmış, toplumu mutlak bir monarşi ile idare etmiştir.

 

İbn-i Haldun’a göre hilafet, din ve dünya işlerini idare etmede dinin sahibine vekâlet etmektir.[19] Aslında hilafet konularında peygamberlik makamının dahi bir sülale imtiyazına sahip olmadığı açıktır.[20] Ayrıca, Hz. Muhammed’in mensup olduğu kabileye, sırf peygamber bu kabileden çıktı diye, vefatından sonra devlet başkanlığı makamını ellerinde bulundurma imtiyazı da verilmemiştir. Hz. Peygamber’in sülalesine verilmeyen bu imtiyazın Emevi sülalesine verilmesi hiç düşünülemez. Dolayısıyla hilâfet/devlet başkanlığı ve siyasi iktidar meselesi, dini değil dünyevi ve siyasi nitelik taşımaktadır.[21]

 

Emevilere göre, yönetim tek kişiye (halifeye) dayalı bir otoritedir ve halife Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir (Zillullah fi’l âlem). Halife ve onun valileri üzerinde hiçbir denetim söz konusu olamaz. Halkın, yapılan işlerde görüş bildirmesi ve icraatlarında ona muhalefet etmesi düşünülemez. İslam’a aykırı davransa bile Allah’ın dışında hiç kimse onu hesaba çekemez.[22] İşte bu muhalefet etme imkânının ortadan kaldırılması, devlet başkanı ve yöneticileri baskıcı ve keyfî bir yönetime sevk etmesi yanında, liyakatsiz kişilerin toplumun yönetimini ele geçirmesine, toplumda teslimiyetçi ve yönetime mutlak itaat eden insan/köle tipinin oluşmasına neden olmuştur.

 

Kuran’da, genel ilkeler dışında siyasi alanla ilgili bir hüküm bulunmadığından, bu alana ilişkin siyasi/dünyevi konular, İslam toplumlarının tercihine bırakılmıştır.[23] Bir halife/devlet başkanı, nass ile değil, İslam toplumunun iradesiyle (intihap/biat/seçimle) belirlenmektedir. Mâturidi ekolünün kurucusu İmam Mâturidi, imamet (devlet başkanlığı) meselesinin, itikadî bir konu olmayıp, akli/dünyevi bir konu olduğu görüşündedir.[24] Dolayısıyla halifeler/devlet başkanları, eleştirilebilir, sorgulanabilir ve muhalefet edilebilir yöneticilerdir.

 

Biat (Bey’at) Kavramı ve Muhalefet

İslâm siyaset anlayışında biat, alım-satım akdi anlamına bağlı olarak, yöneticilerle toplum arasında yapılan seçim veya bağlılık karakteri taşıyan siyasi bir akit olup, adeta devlet başkanını belirleme akdinin taraflarından biri olarak toplum, yönetilme hakkını öbürüne devretmek, diğer taraf olarak devlet başkanı da hukuka riayet etmek suretiyle bunun karşılığını ödemek üzere yapılan karşılıklı anlaşmadır.[25] Zira bu biat sözleşmesinde devlet başkanı, devleti hukuka bağlı kalarak adaletle yöneteceğine, toplum da buna karşılık devlet başkanına itaat edeceklerine dair söz vermektedirler. İslam siyasi düşüncesinde önemli bir yeri bulunan biat sisteminin, günümüzde yanlış anlaşıldığı şekilde tek yanlı ve körü körüne bağlılık olmadığı, bir tür toplum sözleşmesi olduğu, sözleşme kavramının gereği olarak da her iki tarafa (yöneticilere ve topluma) mükellefiyetler yüklediğini belirtmek gerekir.

 

Yusuf Has Hacip Kutadgu Bilig adlı eserinde; Hz. Muhammed ve dört halife dönemlerinde aslına uygun olarak hassasiyetle uygulanan biat sistemini daha da geliştirip ona toplum sözleşmesi niteliği kazandırarak, devlet başkanının ve toplumun karşılıklı görev ve sorumluluklarını üçer maddeyle sıralamıştır.[26] Hz. Muhammed'in ve dört halifenin devlet başkanlıkları bir tür karşılıklı taahhüt olan biat ile hukukileşmiştir. Siyasi iktidar, halkın rıza ve onayına dayanmış ve seçim/biat yoluyla hukuki zemine oturmuştur.[27]

 

Biat/seçim kavramı, tek yanlı ve körü körüne bağlılık olarak ele alındığında, bu anlayış içinde muhalefete yer olmayacağı açıktır. Biat/seçim kavramı, aslına uygun olarak tanımlandığında ise, bir akit olması özelliğine bağlı olarak yöneticilerin hak ve adalet ilkelerine aykırı karar ve uygulamalarına karşı, toplum bireylerinin itiraz etme ve muhalefet ortaya koyma haklarının bulunduğu söylenebilir.

 

(Not 1: Makalemizin birinci bölümünün sonu)

 

(Not 2: Makalemizin ikinci bölümünde; *Hz. Muhammed’in uygulamasında muhalefet, *Dört halife döneminde muhalefet, *İslam siyasi düşüncesinde muhalefetin usul ve adabı *Sonuç başlıkları yer alacaktır.)



[1] Türk Dil Kurumu Sözlüğü, muhalefet md.

[2] Seyyid Şerif Cürcânî, et- Ta‘rifat, thk.: Nasruddin Tunusi, Kahire: 2007, s. 169.

[3] İbn-i Manzur, Lisanü’l-Arab, Beyrut: Daru’l-İhya Turasi’l-Arab, 3. Baskı, IX, s.138-150.

[4] Nevin A. Mustafa, İslam Siyasi Düşüncesinde Muhalefet, Ayışığı Kitapları, Çevr. Vecdi Akyüz, 2001.

[5] Ömer Aslan, Halife Sözcüğü Bağlamında Kur’an’da Hilâfet-Muhalefet Münasebeti, KSÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.29, 2017, s.13)

[6] Nevin A. Mustafa, İslam Siyasi Düşüncesinde Muhalefet, Ayışığı Kitapları, Çevr. Vecdi Akyüz, 2001. 

[7] “Biz emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik, ama onlar bunu yüklenmek istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan çok zalim, çok bilgisizdir.” (Ahzab, ayet: 72)

[8] “Hani rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, demişti…”(Bakara, ayet: 30)

[9] Şura suresi, ayet: 38.

[10] “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan ülü’l-emre de… Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve ahrete gerçekten inanıyorsanız- onu, Allah’a ve peygambere götürün. Bu, elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzelidir.” (Nisa, ayet: 59).

[11] “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.” (Nisâ, 58)

[12] TDV İ. Ansiklopedisi, Mâsiyet maddesi, müellif: Bekir Topaloğlu.

[13]Hani Rabbin meleklere, ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, demişti.” (Bakara, ayet:30); ”Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği şeylerde sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur.” (Enam, ayet:165); “…ve sizi yeryüzünün yöneticileri yapan kim? Allah’tan başka bir tanrı mı” (Neml, ayet:62); “Sizi yeryüzünde halifeler yapan O’dur.” (Fâtır, ayet:39).

[14] Maksut Çetin, Mâturidiliğin Siyaset (Hilâfet/İmamet) Anlayışı, Doktora Tezi, Erzurum 2013.

[15] TDV İ. Ansiklopedisi, ‘Halife’ maddesi, Müellif: Casim Avcı

[16] Aliyyu’l-Kari, Fıkh-ı Ekber Şerhi, s. 184-185.

[17] El-Beyhaki, İtikat, s.502.

[18] Şahin Uçar, Tarih Felsefesi Açısından İslam’da Mülk ve Hilâfet, İz Yay., İstanbul 1996, s. 63. 

[19] İbn-i Haldun, I, 479-480.

[20] Mehmed Said Hatipoğlu, Hilâfetin Kureyşiliği, AÜİHD., XXIII, 1978, 136-137.

[21] Seyid Bey, Hilâfet ve Hâkimiyet-i Milliye, Ankara 1923, s. 2, naklen: Maksut Çetin, 2013.

[22] Yusuf el-Iş, Emevi Yönetimine Genel Bir Bakış, Çevr. Ömer Aras, AİBÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, Güz 2017, Cilt:5, Sayı:10, s. 177-188.

[23] Mahmut Ay, Mutezile ve Siyaset, Pınar Yayınları, 2002, s. 47-48.

[24] Mâturidi, Kitabu’t-Tevhîd, s. 285.

[25] TDV İ. Ansiklopedisi, biat maddesi, müellifi: Cengiz Kallek.

[26] Bu sözleşmeye göre devlet başkanının görevleri; 1) adaletli yönetim, 2) paranın (gümüşün) değerini korumak, 3) Mal ve can güvenliğini sağlamak. Toplumun görevleri de 1) Devlete itaat, 2) Vergileri ödemek, 3) Devletin dostunu dost düşmanını düşman bilmektir. (Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, b. 5574-5582, Çevr. Reşit Rahmeti Arat)

[27] Sabri Hizmetli, Genel Olarak Raşit Halifeler Dönemi Olayları: Sonuçları ve Etkileri, https://dspace.ankara.edu.tr.

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Toplam 11 yorum yapıldı
12
İhtiyaç duyduğumuz tespitler
Necati abi, öncelikle tebrik ederim. Araştırma ve emek mahsulü bir yazı kaleme almışsınız. Kaleminize sağlık. Kavram kargaşasını ve hilafet militanlığını ortadan kaldıran bilimsel bir çalışma olmuş. Ufkumuzu açtığınız için tekrar teşekkür ederim. Hürmetlerimle…
Yorum Ekleyen: İlhan Azaklı     9.06.2022 11:06:21
Teşekkür
Değerli hocam kıymetli bilgilerinizden istifade etmekden çok memnun oldum.
Yorum Ekleyen: Süheyla yuksel     26.03.2022 21:17:53
Teşekkür etmek
Bu makalede işlediğimiz konu,bütün İslam dünyasının baş meselesidir.Takdirle karşılıyorum.Yureginize ve kaleminize saglik.26.4.202302
Yorum Ekleyen: Nevzat Yüksel     26.03.2022 21:03:39
Teşekkür etmek
Bu makalede işlediğimiz konu,bütün İslam dünyasının baş meselesidir.Takdirle karşılıyorum.Yureginize ve kaleminize saglik.26.4.202302
Yorum Ekleyen: Nevzat Yüksel     26.03.2022 21:03:16
Teşekkür etmek
Bu makalede işlediğimiz konu,bütün İslam dünyasının baş meselesidir.Takdirle karşılıyorum.Yureginize ve kaleminize saglik.26.4.202302
Yorum Ekleyen: Nevzat Yüksel     26.03.2022 21:03:15
Teşekkür etmek
Bu makalede işlediğimiz konu,bütün İslam dünyasının baş meselesidir.Takdirle karşılıyorum.Yureginize ve kaleminize saglik.26.4.202302
Yorum Ekleyen: Nevzat Yüksel     26.03.2022 21:03:14
Teşekkür etmek
Bu makalede işlediğimiz konu,bütün İslam dünyasının baş meselesidir.Takdirle karşılıyorum.Yureginize ve kaleminize saglik.26.4.202302
Yorum Ekleyen: Nevzat Yuksel     26.03.2022 21:03:07
Tesekkurler
Bu makalede işlediğimiz konu,bütün İslam dünyasının baş meselesidir.Takdirle karşılıyorum.Yureginize ve kaleminize saglik.26.4.202302
Yorum Ekleyen: Nevzat Yuksel     26.03.2022 21:02:44
Tesekkurler
Bu makalede işlediğimiz konu,bütün İslam dünyasının baş meselesidir.Takdirle karşılıyorum.Yureginize ve kaleminize saglik.26.4.202302
Yorum Ekleyen: Nevzat Yuksel     26.03.2022 21:02:27
Tesekkurler
Bu makalede işlediğimiz konu,bütün İslam dünyasının baş meselesidir.Takdirle karşılıyorum.Yureginize ve kaleminize saglik.26.4.202302
Yorum Ekleyen: Nevzat Yuksel     26.03.2022 21:01:51
12

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya