KUTADGU BİLİG’DE YÖNETİM İLKELERİ
MAKALE
Paylaş
23.04.2020 18:17
9.049 okunma
Av. Necati Kırış

GİRİŞ

Yönetim; yönetme işi, idare anlamına gelir. İlke; davranışa yön veren temel düşünce, doğruluğu kabul edilen öncül, prensip demektir. Yönetim ilkeleri ise, herhangi bir kurumun yönetiminde, bu yönetime yön veren temel prensiplerdir.

Eski Türk kültürü kalıntıları üzerinde yapılan çalışmalar gösteriyor ki, Türklerde en eski devirlerden İtibaren köklü bir devlet, hukuk ve adalet anlayışının varlığı bugün artık tartışma götürmez bir gerçektir. Karahanlılar döneminde Türkler Müslüman olduktan sonra Yusuf Has Hacib’in 11.  yüzyılda kaleme aldığı Kutadgu Bilig ise bu iddianın en güçlü delilidir.  

Her iki dünyada mutlu olabilmek için, insana doğru yolu göstermek amacıyla yazılan Kutadgu Bilig’de; fert, toplum ve devlet hayatının ideal bir şekilde tanzimi için gerekli olan düşünce, bilgi ve faziletlerin ne olduğu üzerinde durulur. Türklerin İslâm öncesi devlet hayatından İslâm sonrası devlet hayatına geçiş aşamasında bir köprü görevi gören Kutadgu Bilig’de; devlet yönetim ilkelerine dair bilgilerin önemli bir biçimde yer aldığı görülür. Kutadgu Bilig’de üzerinde çok önemle durulan temel yönetim ilkeleri adalet, liyakat/ehliyet ve meşveret/istişaredir. Bu temel ilkeleri ayrı başlıklar halinde inceleyelim:

I.  ADALET İLKESİ

Yusuf Has Hacib Kutadgu Bilig’de; birey, toplum ve devlet yapısıyla ilgili hususları açıklamakta ve bunların adalet, devlet, akıl ve kanaat (akıbet) olan dört temel unsur üzerine kurulduğunu belirtmektedir. Bu dört temel unsuru dört kahraman temsil etmektedir ki bunlar: Kün-Togdı, Ay-Toldu, Öğdülmüş, Odgurmış’tır. İlk kahraman Kün-Togdı Bey’dir. O, kanun ve adaleti temsil etmektedir. Eserdeki en önemli karakterin adaleti temsil etmesi bu değere verilen önemin göstergesidir. Hükümdara gösterilen saygı ve sevginin temelinde adalete gösterilen sevgi ve saygı yatmaktadır.

Yusuf Has Hacib, ünlü siyaset kitabında, hükümdar Kün Togdı’ya “köni törü” yani adil kanun sıfatını vermekle, saltanatın ancak doğru ve özellikle adil kanun ile mümkün olabileceğini göstermiştir. Kaynağımızda kanunlar ne kadar iyi uygulanırsa devlet o kadar güçlenir anlayışıyla örtüşen beyitlerden bazıları şunlardır:

Doğrulukla (adaletle) gök ayakta durur; yer sabit olduğu için, üzerinde ot ve ekin biter.” (KB.b. 5600)

Ey kanun yapan, iyi kanun koy; kötü kanun yapan kimse, daha hayata iken, ölmüş demektir.” (KB.b. 1458)

Beyler örf ve kanuna nasıl riayet ederlerse halk da aynı şekilde örf ve kanuna itaat eder.” (KB.b. 2110

 “Ey hâkim, memlekete uzun müddet hüküm sürmek istersen, kanunu doğru yürütmeli ve halkı korumalısın.” (KB. b. 2033)

 “Zulüm yanar ateştir, yaklaşanı yakar; kanun sudur, akarsa nimet yetişir.” (KB.b. 2032)

Türk hükümdarlarına yüklenen görevlerin başında, adil kanunlar koymak ve kanunları doğru uygulamak olduğu görülmektedir. Töre’nin Anayasa hükmünde, değişmez prensipleri vardı ki bunlar: Adalet, iyilik, eşitlik ve kişilik (insanlık) olarak belirtilmektedir. Bu konuda Yusuf Has Hacib şöyle diyor:   

Sen adaletle (doğrulukla) Tanrı’nın sevgisini kazanırsın; halka kızıp onlara karşı adaletten (doğruluktan) ayrılma.” (KB.b. 5598)

Beylik çok iyi bir şeydir, fakat daha iyi olan kanundur ve onu doğru tatbik etmek lazımdır.” (KB.b. 454) Bu beyit, ‘hukuk devleti ‘ ve ‘hukukun üstünlüğü’  ilkesini tanımlamaktadır.

Ben işleri doğruluk ile hallederim; insanları bey veya kul olarak ayırmam.” (KB.b.  809) Bu beyit eşitlik ilkesini dile getirmektedir.

İster oğlum ister yakınım veya hısımım olsun; ister yolcu, geçici, ister misafir olsun; kanun karşısında benim için bunların hepsi birdir; hüküm verirken hiç biri beni farklı bulmaz.” (KB.b. 817, 818) Bu beyit de tarafsızlık ilkesini  anlatıyor.

Kutadgu Bilig’de Yusuf Has Hacib, adalet üzere devlet idare etmeyi ya da edememeyi aşağıdaki ifadelerle tasvir etmektedir:

Hükümdar, veziri Ay-Toldı’yı huzura çağırttı. Ay-Toldı huzura geldi ve ellerini kavuşturdu.” (KB.b. 766)

Ay-Toldı, göz ucu ile hükümdara baktı; Hükümdar  kaşını çatmış ve yüzünü buruşturmuş  idi.”(KB.b. 770).

Bir gümüş taht üzerine oturmuştu; bu tahtın birbirine bağlanmamış üç ayağı vardı.”(KB.b. 771).

Elinde büyük bir bıçak tutuyordu;  solunda bir acı ot ve sağında şeker bulunuyordu.”(KB.b. 772) Hükümdar Ay-Toldı’ya bunların ne demek olduğunu anlatmaya başladı.

İşte bak ben de doğruluk ve kanunum; kanunun vasıfları bunlardır, dikkat et.”(KB.b. 800) “Bak bu üstünde oturduğum tahtın üç ayağı vardırüç ayak üzerinde olan hiçbir şey bir tarafa meyletmez; her üçü düz durdukça taht sallanmaz.” (KB.b.801 - 802)  Burada zikredilen tahtın üç ayağının, devlet yönetiminde “Kuvvetler Ayrılığı İlkesi”ne işaret ettiği belirtilmiştir.

Eğer üç ayaktan biri yana yatarsa, diğer ikisi de kayar ve üzerinde oturan yuvarlanır.” (KB.b. 803) 

Ey becerikli insan, elimdeki bu bıçak biçen ve kesen bir alettir.” (KB.b. 810)

Ben işleri bıçak gibi keser, atarım; hak arayan kişinin işini uzatmam.” Yani davaları kısa zamanda sonuçlandırırım. (KB.b. 811)

Şekere gelince, o zulme uğrayarak, benim kapıma gelen ve adaleti bende bulan insan içindir.” (KB.b. 812).

Yusuf Has Hacib hükümdarlara; gafil olmamalarını, kanunu adaletle uygulamalarını ve memleketi gözetmelerini tavsiye etmektedir:

Hangi bey, memlekete adil kanun koydu ise, o memleketini tanzim etmiş ve gününü aydınlatmıştır.” (KB.b. 2017)

Adaletle iş gör, buna gayret et; hiçbir zaman zulüm etme; Tanrıya kulluk et ve onun kapısına yüz sür.” (KB.b. 1451)

Zulüm yanar ateştir, yaklaşanı yakar; kanun sudur, akarsa nimet yetişir.” (KB.b. 2032)

II. LİYAKAT / EHLİYET

Liyakat; yeterlilik, yetenek, layık olma, yaraşma, yaraşırlık, uygunluk, nitelikli olma gibi anlamlara gelmektedir (TDK Sözlüğü).

Öncelikli görevi can ve mal güvenliğini sağlamak olan devlet bu görevini, yukarıdan aşağıya devleti yöneten görevlilerin liyakatleri oranında yerine getirebilir. “Her çoban sürüsünden mesuldür” kuralı gereğince hükümdar, kendisine bağlı olan memur ve yöneticilerin yaptıklarından da sorumludur. Bu nedenle hükümdarın/yöneticinin ilim sahibi ve yetenekli olması gerekmektedir. 

Liyakat usulü gözetildiği zaman, emanet (yani işler, görevler ve yetkiler) işin ehline teslim edilir. İşin ehli olmayan kişilerin iş başında (yönetici) olmaları veya zalim davranmaları nedeniyle toplumsal kargaşa ve huzursuzluklar ortaya çıkar.

Kantemir, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki bozulma ve bunalımların başladığı dönemin, devlet yönetiminde ehil olmayan ve işin sorumluluğunu bilmeyen yöneticilerin iş başında oldukları yıllara rastladığını söyler. Liyakatsiz kişiler, siyaset ve devlet yönetiminde yer aldığı zaman bunalımlar yüz göstermektedir. Böyle durumlarda “Emanet ehline verilmediğinde kıyameti bekleyin” ilkesi bir toplumda somut olarak gerçekleşmektedir.

Kutadgu Bilig’de; hükümdarın ve devlet yöneticilerinin taşıması gereken nitelikler anlatılmış; devlet yönetiminde görev alacak kişilerin önce denenmesi, deneme sonucunda liyakatli olduğu anlaşılırsa kendisine yeteneğine uygun işler verilmesi gerektiği ifade edilerek bir anlamda çağdaş liyakat ilkesinin temelleri anlatılmıştır (Kutadgu Bilig, b.4080). 

Büyük Türk düşünürü olan Yusuf Has Hacib’in 1070 yılında kaleme aldığı ünlü Kutadgu Bilig adlı eserinin "Beyliğe Layık Bir Beyin Nasıl Olması Gerektiğini Söyler" başlığını taşıyan bölümünden, günümüz devlet adamlarının da ders alması gereken pek çok mesaj bulunmaktadır. Liyakat ilkesi; yeterlilik, yetenek, layık olma, yaraşır olma, uygunluk, nitelikli olma gibi anlamlara geldiğine göre,  devlet yöneticilerinin taşımaları gereken belirli vasıf ve niteliklerin olması gerektiği açıktır. İşte Kutadgu Bilig’e göre ideal bir devlet yöneticisinde bulunması gereken nitelikler şunlardır:

Bilgili ve Akıllı Olmak: "Bey, halkı bilgi ile elinde tutar; bilgisi olmazsa aklı işe yaramaz." "İnsan her işe başlarken bilgi ile başlar ve akıl ile sona erdirir.“ "Beylik hastalığının ilacı akıl ve bilgidir." (Kutadgu Bilig)

Adil Olmak: "Bey (yönetici) adil olmalıdır." "Ey hükümdar, memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen, kanunu doğru yürütmeli ve halkı korumalısın." (Kutadgu Bilig)

Töre ve Kanunlara Riayet Etmek: "Beyler örf ve kanuna nasıl riayet ederlerse, halk da aynı şekilde örf ve kanuna itaat eder." (Kutadgu Bilig)

Doğru Sözlü ve Dürüst Olmak: "Beyin (yöneticinin) özü sözü doğru, tabiatı temiz olmalıdır." (Kutadgu Bilig)

Cesaretli Olmak: "Halk için beyin cesur ve kahraman olması iyidir; büyük işleri ancak bu meziyetler ile karşılamak mümkündür." (Kutadgu Bilig)

Sabır ve Sükûnet: "Bey sabırlı ve sakin olmalıdır." "Sabır ve sükûnet bey için bir ziynettir; bunlar beyliğin başta gelen meziyetleridir." (Kutadgu Bilig)

Alçak Gönüllü Olmak: "Bey mütevazı ve alçak gönüllü olmalı” "Bey mağrur, kabadayı ve kibirli olmamalı” (Kutadgu Bilig)

Ilımlı Olmak: "Ey bilgili insan, her işte itidalden ayrılma." (Kutadgu Bilig)

İhtiyatlı ve Uyanık Olmak: "Bey çok ihtiyatlı ve çok da uyanık olmalı; beyler ihmalkâr olurlarsa, bunun cezasını başkaları çeker." (Kutadgu Bilig)

Kötü Alışkanlık Sahibi Olmamak:  "Bey içkiye müptela, müfsid ve kaba olursa, onun bütün halkı da ayyaş olur." "Dünyaya sahip olan vaktini kumara verirse, memleketini bozar ve kendisi de muhtaç duruma düşer."

İnatçı Olmamak: "İnatçılık insan için ağır bir yüktür; inatçılıktan kendini kurtar ve onunla savaş." "Bir bey için fena olan şeylerden birisi inatçılıktır." (K.Bilig)

Siyaset Sahibi Olmak: "Bey (yönetici) memleket ve kanunu siyaset ile düzene koyar; halk hareketini onun siyasetine bakarak tanzim eder." (Kutadgu Bilig)

Yumuşak Huylu ve Güler Yüzlü Olmak: "O güler yüzlü, tatlı sözlü, yumuşak huylu ve bütün hareketlerinde de bunlara uygun davranmalıdır." "Yüzünü gören herkes, bakınca onu sevmeli; memleketi ve halkı ona bakıp, güvenle yaşamalıdır." (Kutadgu Bilig)

Adil Kanunlar Koymak ve Halkın Refahını Artırmak: "Halkın zengin olması için, adil kanunlar konulmalıdır."  "Hangi bey memlekette adil kanun koydu ise, memleketini tanzim etmiştir."  "Memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen, kanunu doğru yürütmeli ve halkı korumalısın." (Kutadgu Bilig)

Osmanlı devlet adamı ve düşünürü Koçi Bey, liyakat ve adalet arasında ilişki kurar. Ona göre, öncelikle liyakatsiz kişilerin işbaşına getirilmesi adaletsiz bir anlayışın sonucudur. Devlet görevlilerinin liyakatsiz olması da, onları adaletsiz davranmaya, adaletsiz davranma, vergi mükellefleri üzerinde baskıya, bu baskı da halkın işini terk etmesine, dolayısıyla vergilerin azalmasına ve devletin zayıflamasına neden olmaktadır.

III. ŞURA / MEŞVERET / İSTİŞARE / DANIŞMA

Şura, sözlükte “danışma, istişare, meşveret, görüş alışverişinde bulunma” anlamlarına gelmektedir. İslâm idare hukukunda, yöneticilerin ve özellikle devlet başkanının görev alanlarına giren işler hakkında ilgili uzmanlara danışıp onların fikirlerini göz önünde bulundurmasını ifade eder.

Kuran-ı Kerîm’in 42. suresi ‘Şura’ adını taşıdığı gibi bu surenin 38. ayetinde şûra kelimesi geçmektedir:

Aralarındaki işlerini istişare ederek yürütürler” (Şura, Ayet:38). Bu ayetin yer aldığı sureye ‘Şura’ adının verilmesi de şûraya / istişareye atfedilen önemin göstergesidir.  Ayrıca Âl-i İmran Suresinde;

Ey Muhammet, karara bağlanacak işlerde onlarla (müminlerle) istişare et” (Âl-i  İmrân, ayet:159) Bu ayette Hz. Muhammed’e iş hususunda müminlerle istişare etmesi emredilmiştir. Şûranın Müslüman toplumda bir karar alma yöntemi olarak belirtildiği açıktır.   

Şura/istişare usulü eski bir Türk geleneğidir. Şûra prensibini ifade için kengeş (işlerde danışma, görüşme, düşünme)  kelimesinin kullanıldığı anlaşılmaktadır. (Kâşgarlı Mahmut, s.604).Türk devlet geleneğinde kurultayın, önemli devlet meselelerinin tartışıldığı ve kararların ittifakla alındığı bir kurum olduğu ve şûra prensibinin bir benzeri olduğu söylenebilir. Ancak Türklerin İslam’ı kabulünden sonra daha sağlam bir zemine oturmuş ve gelişmiştir. Uygurlarda hükümdara yol gösteren, fikir veren, “tayanç” ve “kengeşçi” denilen danışmanlar vardı. İbn Fadlân, Oğuzların işlerini şura ile/istişareyle hallettiklerini belirtir (Seyahatname, s. 34). Devlet yönetiminde istişarenin önemli bir yerinin bulunduğu Karahanlılar’da hükümdarlar genellikle danışma meclislerinden çıkan kararlara göre hareket ederlerdi. Büyük Selçuklularda önemli devlet işlerinin Divan-ı Âlâ isimli büyük divanda görüşülüp karara bağlandığı, alınan kararların Selçuklu sultanı tarafından genellikle kabul edildiği bilinmektedir. (Siyasetname, s. 116-117).

Yazıcızâde Ali, Osman Gazi’nin bu geleneğin devamı olarak Türk beylerinin katıldığı kurultaydaki istişare sonucunda devletin başına geçtiğini söyler (Tevârîh-i Âl-i Selçuk, s. 872). Osmanlıda Fatih Sultan Mehmet döneminde devlet işlerinin danışıldığı Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî ve Dâr-ı Şûrâ-yı Babıâli gibi meclisler vardır. Aynı amaçla bugünkü Danıştay’ın temelini oluşturan ve idarî yargı görevi de yapan Şûrâ-yı Devlet kurulmuştur. (TDV, İ. Ansiklopedisi).

Bir konuda çoğunluğun karar vermesi, bir kişinin karar vermesinden daha üstündür. Çoğunluğun kararı, ortak aklı ifade eder ve isabet etme oranı daha yüksektir. Devlet yönetiminde işlerin istişare yapılarak yürütülmesi şarttır. Çünkü hükümdar sadece kendi bilgisiyle her biri uzmanlık isteyen farklı devlet işlerini yürütemez. Bir kişi, sadece kendi sahip olduğu görüşle olayları görebilir. Hâlbuki bir konuda uzman kişi sayısı arttıkça konuya ilişkin isabet oranı artacak, yanılma payı asgariye inecektir. Zayi olan bir şeyin bulunmasında onu çok sayıda ehil kişinin araması elbette daha etkilidir. İstişare etme ve danışma, doğru görüşün ortaya çıkmasını ve isabetli yolun bulunmasını sağlar.    

En önemli görevi adaleti sağlamak olan hükümdarın, bu görevi hakkıyla yerine getirebilmesi, onun konuya ilişkin öncelikle hakikati ve o olaya ilişkin hangi hakkın ihlal edildiğini bilmesini gerektirir. Bu açıdan Kutadgu Bilig, hükümdara, devlet işlerini yürütürken ve adaletin tesisinde sadece kendi bakış açısı ile değil, bu konularda uzman/ehil kişilerle istişare etmeyi öğütler.

Kutadgu Bilig’de İstişare İle İlgili Beyitler:

“Dinle, Tanrıdan insanlara haber getiren nebi ne der: her yapılacak işe meşveret ile (yani danışarak) çare bulunur.”

“İlk önce bir iş için istişare etmem ve zararlı olan şeylerden vazgeçmem lâzımdır.”

“Her işi bilerek ve danışarak yapmalıdır; danışmayan her kes işinde zarar görmüş ve sonunda pişman olup, inlemiştir.”

“İnsan her işini (bilen) yakını ile danışmalıdır; her türlü iş danışma yoluyla yapılır.”

“İnsan işinde ancak danışmak suretiyle muvaffak olur; danışmayan kimse sonunda pişman olur”

“Ben şimdi (bilen) kardeşimin yanına gideyim ve bu işi onunla istişare edeyim. O da makul görürse, ben bu işi yaparım; eğer makul görmezse, bu işten vazgeçerim.”

“İnsan kendisi kendi işini iyice bilemez; onu başkasına danışarak yapmak faydalı olur.”

“Danışırsa, insanın bilgisi genişler; eğer bu danışmaya bilgi de katılırsa, o iş tereddütsüz, elde edilir.”

“Ne gibi bir iş yapmak istersen, onu bilenle danış; danışmayan kimseden uzak dur.”

“Her hangi bir işe girişmek istersen, önce istişare et; dilek ve arzularını istişare ile yerine getir.” (K. Bilig, b. 5651-5649-5650-5652- 5653- 5654-5655-5656-5657- 5659-5660)

SONUÇ

Yaklaşık 10 asır önce, bireysel ve toplumsal hayat için gerekli olan birçok ilke ve değeri ele alıp inceleyen, devlet yöneticilerine büyük bir öngörüyle çok önemli tavsiyelerde bulunan ve bu yönüyle bir kültür hazinesi olan Kutadgu Bilig’de yer alan adalet, liyakat ve meşveret ilkeleri, Türk yönetim kültürünün asırlar öncesinde oldukça yüksek bir seviyeye sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca bu ilkelerin, bugün de geçerli olduğu hatta gelecekte de önemini yitirmeyeceği ve bu yönüyle evrensel nitelikte olduğu bilinmektedir.

Atalarımızın 10 asır önce bireysel ve toplumsal (devlet) hayat için ortaya koyduğu bu önemli yönetim ilkelerini güncelleştirmek; devlet yönetimlerinde somut kurallara dönüştürmek ve uygulanabilir devlet yönetim biçimi/modeli ortaya koymak için tefekkür dünyamızı harekete geçirmek, bu temel değerlerin sadece teorik planda kalmaması ve bireysel ve toplumsal hayatta yaşanır hale gelmesi açısından hayati önem taşımaktadır.

Av. Necati KIRIŞ

_____________

KAYNAKLAR

1) Aygün Akyol, Kutadgu Bilig’de Ahlak ve Siyaset, 2013

2) Mehmet Ali ÇAKMAK-Rumeysa TEZCAN, Kutadgu Bilig’e Göre Türklerde Adalet Anlayışı, Akademik Hassasiyetler Dergisi, Makale. 

3) Soner Kavuncuoğlu, Türk-İslam Tasavvurunda Adalet Düşüncesi ve Siyasetnamelere Yansıması, 1. Türk İslam Siyasi Düşüncesi Kongresi Bildiriler Kitabı, 8-10 Ekim 2015 Aksaray. 

4) Coşkun Can AKTAN, Politikada Liyakat Üzerine; Kutadgu Bilig ve Koçi Bey Risalesi’nden Öğreneceklerimiz, Yeni Türkiye Dergisi, Yıl 3, Sayı 13, Ocak-Şubat 1997. S. 1389-1393.

5) Vehbi Alpay-Günal Emre-Aydemirhan Üçhöyük, Kutadgu Bilig’de Adalet Dairesi ve Osmanlı’da Yansımaları.

6) İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken, İstanbul 1997:247.

7) Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig.

8) Reşit Rahmeti Arat, Kutadgu Bilig, 1970.

9) Anıl Yılmaz, Kutadgu Bilig’de Kadın, Türk Kültürü ve Hacı Bektaşi Veli, 2004.

10) O. Tuğral, Kutadgu Bilig ve Siyasetname’de Devlet Anlayışı, Yüksek Lisans Tezi, 2008.

11) D. Demirel, Kutadgu Bilig’de Devlet Yönetimi, 2014.

12) Sadri Maksudi Arsal, Türk Tarihi ve Hukuk, 1947: 659.

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya