Son iki yıldır dünyanın yaşadığı salgın hastalık ve savaşlar dünya ekonomisini her alanda olumsuz etkilemiştir. Özellikle tedarik zincirlerinin çökmesiyle, her alanda olduğu gibi gıda tedariki alanında da büyük aksamalar olup, ülkeler yeterli gıda temini konusunda zorluklar yaşamaktadır. Önce Korona krizi yetmedi arkasından patlak veren Ukrayna-Rusya savaşı, gıda temini konusuna kriz üstüne kriz bindirmiştir. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması üzerine, Batı dünyasının Rusya aleyhine başlattığı ekonomik ambargo ile işler daha da karışacak gibi. Bütün bu krizler sonunda, ülkelerde enerji ve gıda fiyatlarında 3-5 kat artışlar ortaya çıktı. Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sebebiyle dünya piyasalarında buğday fiyatları 14 yılın zirvesine çıktı. Buğdayın tonu 2020 yılında ortalama 232 dolar, 2021 yılında ortalama 293 dolar iken savaşın etkisi ile hızla artan fiyat 343.6 dolara ulaştı. Çin daha şimdiden gıda stoklayama başladı ve son 12 ayda, dünya gıda rezervinin neredeyse yarısını depolarına stokladı. Bu gelişmeler gıda temininde sıkıntılara işarettir ve gıda üretiminde dışa bağımlı ülkeler için bir “Milli güvenlik tehdidi” oluşturmaktadır.
Tarımda kendi kendimize yeterli miyiz?
Türkiye'nin 2021 sonu itibariyle tarım ve gıda ürünleri ihracatı 25.1 milyar dolar, ithalatı ise 19.5 milyar dolar. Dış ticaret fazlası 5.6 milyar dolar. Türkiye'nin en fazla ihracat yaptığı ilk üç ürünün ise fındık, un ve makarna olan yetiştiği, iklimi, coğrafyası, ürün çeşitliliği ile dünyada örnek gösterilen Türkiye'nin, tarım ürünü ihracatı daha fazla olmalıdır. İthalatı ise yetiştirilemeyen bir kaç ürün ile sınırlı olmalı. Örneğin, Türkiye, dünyanın en fazla ayçiçeği ithal eden ülkesi olmamalı. Türkiye'nin tarım ve gıda ihracatında ilk sırada Irak, ikinci sırada Almanya var. Rusya ise 3.sırada. Irak'a ihracat 2.8 milyar dolar, Almanya'ya 1.7 milyar dolar ve Rusya'ya yapılan ihracat 1.6 milyar dolar. TÜİK'e göre 2021'de ekonomi % 11 büyürken, tarım % 2,2 oranında küçüldü. Yine TÜİK`e göre Türkiye`nin üretimde kendine yetmediği ürün gruplarının başında tahıl, bakliyat ve yağlı tohumlar geliyor. 2015-2020 yıllarında buğday ekim alanı % 13 azaldı. Hububat ve bakliyat temel gıda maddesidir ama onlarda da dışa bağımlı hale gelindi. 2005 yılında tarım topraklarının amaç dışı kullanmasını engellemek için yasa çıkarıldı. Tarım topraklarının korunmasına ilişkin 5403 sayılı yasaya rağmen, 2005- 2018 yılları arasında 723 bin civarı hektarlık alanı kaybetmişiz! Bu durumun temel nedenleri arasında kuraklık, artan girdi maliyetleri, geliri düşen çiftçinin üretimden çekilmesi ve dışa bağımlılık gibi nedenler yer alıyor. Tarım, 38
.JPG)
milyar dolarlık pay alıyor milli gelirden. 15 milyon tarımla geçinen tarım nüfusu başına dönen rakam 2 bin 533 dolardır. Bizleri doyuran nüfus kendini doyurmakta zorluk çekiyor. Çiftçinin gelirinin düşmesinin başlıca nedenleri arasında ilaç, mazot ve gübre fiyatlarının katlanması sıralanıyor.
.JPG)
Allah’a şükür ülkemizde yakın gelecekte önemli bir açlık sorunu görünmemekle beraber dünyanın birçok ülkesi bu sorundan muzdariptir. Önümüzdeki yıllarda, iklim krizi ve savaş dolayısıyla ortaya çıkan ekonomik kriz ve buna bağlı gıda krizi nedeniyle insanlar ülkelerini terk ederek dünya genelinde 80 milyon insanın yollara düşeceği tahmin edilmektedir. Birlemiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu'na göre dünyada yaşayan her 100 kişiden 11'i yani yaklaşık 800 milyon insan yetersiz beslenmektedir. BM Gıda ve Tarım Örgütü'ne göre Sahra altı Afrika'da yaşayan 220 milyon insan küresel iklim değişikliğinin de etkisiyle açlık çekmekte. Yine BM raporlarına göre dünya nüfusunun yaklaşık 3 milyarlık kesimi sağlıklı besin maddelerine ulaşamıyor. İklim değişiklikleri, artan nüfus ve israfın getirdiği gıda yetersizliği ve açlık önümüzdeki yıllarda büyük sorunlar doğuracağı açıktır. Ekonomi ve gıda artık stratejik bir alandır. Dünyaya şekil veren küresel oligarklar bu işi tekellerine almaya başladı.
2050 yılına kadar dünyada nüfusun yaklaşık 10 milyara ulaşması bekleniyor. Bu da 2050 yılında iki milyar insan daha beslemek ve daha güvenli bir dünya için gıda üretiminin küresel olarak % 50 oranında artması gerekir. Dünyadaki eşitsizliklere dikkat çekmek isteyen OXFAM 2021 raporuna göre, önümüzdeki süreçlerde gıda sıkıntısından dolayı yaşanacak olan iç ayaklanma sıralanmasında Türkiye öncelikli ülkelerin başında gelmektedir. Daha açık bir şekilde, askeri darbeyle indirilemeyen hükümetlerden gıda savaşları ve iç ayaklanma ile indirilmesi planlanan birçok ülkenin ismi yayınlandı. Son günlerde ülkemizde bu senaryoları gerçekleştirmek için düğmeye basıldığı çok açık görülmektedir. OXFAM’ın hedefteki ülkeler listesinde kimler var; Nijerya, Pakistan, Mısır, Hindistan, Kolombiya, Filipinler, Türkiye, Arjantin, Meksika, Endonezya, Güney Afrika, Suudi Arabistan, Tayland, Brezilya, Rusya ve Şili... Yola gelmeyeni açlıkla terbiye et metodu uygulanacak.
Adamlar bu niyetlerini açıkça söylemektedirler. 1950 yılından beri Obama da dahil ABD başkanlarına akıl hocalığı yapan eski Dış İşleri Bakanı Henry Kissinger’ın “Petrolü kontrol edersen ulusları, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin. Yiyecek bir silâhtır ve bizim müzakere çantamızdaki araçlardan biridir!” ifadesi küreselcilerin niyetini ortaya koyan önemli bir vesikadır. 1974 yılında düzenlenen Dünya Tarım Konferansı’nda, ABD Tarım Bakanı Earl Lauer Butz benzer sözler söyler: “Gıda, pazarlık masasındaki en önemli araçlardan biridir. İnsanların size güvenip dayanmalarının, size bağımlı olmalarının ve bu şekilde sizinle işbirliği yapmalarının yolunu arıyorsanız, onları gıdaya bağımlı hale getirmek bana kalırsa mükemmel bir yöntemdir.” Küreselciler bu amaçla ülkeleri gıda ile tehdit ederken, bir yandan da genetiği değiştirilmiş tohumlarla insan neslini bozmaya ve yok etmeye doğru yol almaktadırlar. Hedefleri dünya nüfusunu 500 milyona indirmek olduğunu da açıkça belirtmektedirler. Bu amaçla GDO’lu tohumları üretmektedirler. İnsanlar üzerinde kısırlaşmaya sebep olan GDO’lu ürünler üreten firmaların tarım, gıda ve sağlık ürünleri aslında insan genlerinde değişime sebep olarak, istedikleri tür insan yetiştirme peşindeler. Bu tür değişimlerin sonunda insan bağışıklığı zayıflayıp, her türlü virüs ve mikroba karşı savunmasız hale gelmesi mümkün. Ama bunu üretenler, aynı durumun kendilerine hatta işyerinde dahi yapılmasına razı olmazlar. Meselâ % 90 pazar payıyla dünyanın en büyük GDO firması olan Monsanto’nun fabrikalarında GDO’lu ürün kullanılmıyor. Bu niyetlerini gizlemek için enstitüler, laboratuarlar, vakıf ve araştırma merkezleri kurarak ürettikleri tohumlar, gıdalar ve ilaçlar üzerinde her türlü manipülasyonu yapmaktadırlar. DSÖ, WHO, FDA, FAO gibi küresel devletler üstü kuruluşların yönetimi, bu adamların kontrolü altındadır. Kuş gribi, domuz gribi, Korona gibi hastalıkların yayılmasında, aşılanmada; GDO’lu ürünlerin temize çıkarılması ve kullanımında etkin rol oynamaktadırlar. Bu durumun farkında olan küresel karşıtı ABD Kongre Temsilcisi Ron Paul 16 Mayıs 2011 yılında Kongre’de: “Kendi irademizle neyi yiyip içeceğimizin hürriyeti bile elimizden alınmış durumda. Bizim acaba ne kadar hürriyet hakkımız kaldı?” diyerek kötü gidişe dikkat çekmiştir.
Durum vahim! Hibrit ve GDO’lu tohumların yanı sıra ziraî ilâç, gübre, hormon, yem, hayvansal ilaç, gıda katkı maddeleri, temel gıda üretimi, Monsanto, DuPont (Pioneer), Dow AgroSciences ve Syngenta isimli dört küreselci şirketin tekeline geçmiş durumdadır. Monsanto tek başına GDO’lu tohumun % 90’nını üretirken, dünya tarımının %90’a yakını bu dört firmanın kontrolü altındadır. Bir yandan insanlığı GDO’lu tohumlara mahkûm eden küreselci zihniyet bir yandan da doğal tohumları toplayarak depoluyor. Norveç’in Svalbard kasabasında buzulların yüz elli metre altında korunaklı bir şekilde kurulan “Svalbard Kıyamet Tohum Bankası”nda (SGSV) tam altı yüz binden fazla tabiî tohum bulunuyor “Kıyamet Günü Kasası” olarak da bilinen bu banka, Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü (GCDT) tarafından yönetiliyor. Görünürdeki isim bu olmakla birlikte asıl sahiplerinin Rockefeller Vakfı, Bill & Melinda Gates Vakfı, Monsanto, DuPont, Dow AgroSciences ve Syngenta olduklarını belirtelim. The Telegraph gazetesine verdiği röportajda Bill Gates'in "Benim artık paraya ihtiyacım yok, ben Tanrı'nın işini yapıyorum" demesi büyük işler peşinde olduklarının delilidir. Birleşmiş Milletler'e (BM) bağlı Dünya Gıda Programı'nın icra direktörü David Beasley, ”Onlara ulaşamazsak gerçekten ölecek olan 42 milyon kişi var” diyor. Beasley özellikle dünyanın en zenginlerinden Elon Musk ve Jeff Bezos'a işaret ederek şöyle söylüyor: “Bu kişilere yardım etmenin bedeli 6 milyar dolar lazım.” Bloomberg Milyarderler Endeksi'ne göre Musk’ın serveti 287 milyar dolar. Beasley'nin istediği para, bu adamların servetinin yaklaşık % 2'si yapıyor. Sadece geçen hafta sadece tek bir günde 6 milyar dolar kazandığını vurgulayan Beasley, şu ifadeyi kullandı: “ABD'nin en zengin 400 milyarderinin serveti geçen yıl 1,8 trilyon dolar arttı. Benim tek istediğim bunun % 0,36'sı.”
Son söz olarak şunu söyleyebiliriz. GIDA GÜVENLİĞİ sadece kendimize yeterli gıda üretmek veya temin etmek değildir. Ayni zamanda güvenilir gıda üretmek ve temin etmektir. Bu yüzden gıda güvenliği devletler için artık bir “MİLLİ GÜVENLİK SORUNU” olmuştur.