İstanbul’daki evimizin mutfak balkonundaki saksıya bir biber fidanı dikmiştik. O yaz biber meyve verdi
Yeşil yeşil ve sivri sivri biberler oldu. Bir kısmını kopardık, bir kısmı eylül ayında kızardı. Kış olduğunda
onu kurutmadık. Gene baktık. Erkesi baharda gene açtı. Gene meyve verdi. Biraz da artık fidan değil ağacımsı oldu. O yaz da meyve verdi. Ertesi kış gene baktık. Kurutmadık. Bu yaz geldi. Ağacımsı biberin dibinde yaban otları bitmişti. Şu yaban otlarını bir yolayım derken, bir gün baktık, o otların üstüne bir kumru kuşu yuva yapmış ve iki de yumurtası var. Üzerine kuluçkaya yatmış. Kuşu rahatsız etmeyelim dedik.
Kuluçka dönemi tam üç hafta sürdü. Her gün camdan ona bakıyoruz. Kendi kendimize; bu kuş günler boyu bir şey yemiyor mu, nasıl bu kadar bekleyebiliyor, dedik. Bir gün baktık. Balkon korkuluğunda başka bir kuş var. Kuluçkadakine bakıyor. Kuluçkadaki kalktı, uçtu gitti. Korkuluktaki geldi gidenin yerine yumurtaların üzerine yattı. Gelen erkekmiş. Giden dişi. Kuluçkaya bir erkek, bir dişi yatarmış.
Uçup giden dişi kumru bir şeyler yer, kursağında süt biriktirirmiş. Bu biriktirdiği süt de civcivler çıkınca, ağızlarından onlara verilirmiş. Aynı şeyi erkek kumru da yaparmış. Civcivler çıkınca o da kursağındaki sütü yavrulara verirmiş.
Kumru kuşların kuluçka dönemi tam üç hafta sürdü. Biri geldi biri gitti.
Bu arada dibinde kumruların kuluçka yattığı biber susuzluktan kurumaya yüz tuttu. Yapraklar buruştu, sallanmaya başladı. Bibere su versek, kumru kuşun düzeni bozulacak, korkup uçup gidecek belki kuluçkanın tılsımı bozulacak.. Kumruların düzeni bozulacağına biber kurusun varsın, seneye yenisini dikeriz dedik.
Bir ara dişi kumru uçup gitti. Erkek kumru kuluçkaya yatmak için biraz gecikti. Bundan istifade hemen saksıya yumurtalar ıslanmayacak şekilde su döktük. Biber ertesi günü dirildi. Yapraklar canlı canlı oldu
Üç hafta sonra yarı tüylü- yarı tüysüz iki civciv oldu.
Civcivler olunca kumru kuşların tavrı biraz değişti. Yumurtaların üstüne yatarken etrafı çok tedirgin gözetlemiyorlar gibi idi. Yavrular olunca mutfaktan gelen en ufak bir kımıltıda hemen gözlerini oraya dikmeye daha tedirgin olmaya başladılar.Bir- iki gün civcivlerin üzerine yattılar .Biri gidip biri geliyor dedik ya...Hem ana hem baba kumrular sık sık gelip yavruların ağzına kursak sütü verdiler. Civcivler hızlı büyüdüler. Bazen baba, bazen ana gelip yavrulara kursak sütü veriyordu. Bazen saatlerce iki yavru saksıda kalıyordu. Kursak sütü bazen iki kere oluyordu.. Yavrular çok hızlı büyüdüler. Onlar çok ürkek değildiler. Onlar ürkmenin ne olduğunu zaten bilmiyorlardı. Biz de fırsattan istifade biberi rahat rahat suluyorduk.
Ana ve babaları iki hafta kadar bu şekilde yavrulara baktılar. Gelip gelip gagalarından onlara süt verdiler. Yavrular 15 gün sonra uçacak hale geldiler. Bir gün anaları veya babaları balkon korkuluğunda dururken, iki yavru yerlerinden kalkıp, yan taraftaki masanın üstüne kadar uçtular. Anaları onları gözetliyordu. Bir kaç saat masanın üzerinde durdu yavrular. Bir gün bir masa, bir saksı turu yaptılar. Ertesi günü gene anaları geldi. Yavrular biraz yukarıdaki doğalgaz kombisinin üzerine kondular. Orada da bir kaç saat kaldılar. Orada dururken, biz, yer değiştirmeyi ,oradan daha yüksek yerlere uçmayı öğreniyorlar ,anaları da onlara nezaret ediyor, onlara uçmayı öğretiyor dedik. Akşam üzeri baktık ki, iki yavru da yok. Ana-babaları da yok. Uçup gitmişler...
Biz,kuşların neyi nasıl yapacaklarına dair ses, bir konuşma duymadık. Sen git, ben geleyim diye bir işaret veya kaş- göz işareti de görmedik. Bunlar dedik, sevk-i tabii ile yapıyorlar her şeyi dedik.
Esasında,acaba kuşlar veya diğer hayvanlar, nasıl konuşuyor veya nasıl anlaşıyor? Yukarda da dediğim gibi biz, kumruların konuştuğunu duymadık. Zaten anlamayız konuşmalarını..Uç, kaç nasıl deniyor? Kuşların cik cik cik seslerinin anlamı ne? Köpekler havlıyor, anlamı ne? Kuzu mee derken ne demek istiyor ?Bilen yok.
Ama insanlar, hayvanların çıkardığı seslere veya yaptıkları hareketlere bir anlam yüklemiştir. Mesela
Tavşan, yavrusuna bir hafta bakarmış. Onu doğaya salarken; ”..bak Yavrum. Bizim ön ayaklarımız kısadır. Sen iniş aşağı değil, yokuş yukarı daha iyi koşarsın .İnsanlar seni kovaladığında iniş aşağı kaçarsan etini yerler. Yokuş yukarı kaçarsan b.kunu yerler” dermiş…Bunu duyan yok. Ama bu hal tavşanın haline münasiptir.
Dişi Kurdun Rüyaları’nda , ana köpek, yem bulmaya gittiğinde evde kalan iki enik, kurtların olduğu tehlikeli bölgeye gitmeye çalışıyordu. Ana köpek eve geldiğinde telaşla bunu görmüş, eniklerin enselerinden onları ısırıp geri çevirmiş.. Aytmatov’a göre bu, onları cezalandırmak ve iyiyi kötüyü öğretmek anlamında imiş...
Yani hayvanların sesi ve eylemlerini insanlar yorumlayarak ne demek istediklerini uydurmuştur.
Neyse.. Başa dönelim…Daha doğrusu sona gelelim..
Birkaç gün sonra o kumruların yavruları , biz uyurken, sabah erkenden balkona gelmişler. Önce masanın üzerine konmuşlar. Sonra balkon kapısı açık olduğundan içeri girip, mutfak tezgahının üzerinde masum masum bakınıyorlar. Bu, daha önce yapmadıkları bir şeydi. İçeri girmezlerdi. Üstelik uçup gittikten sonra.. Bunlar bize teşekküre gelmişler, dedik.
Onlar memnun ,biz de memnunduk. Kuşlar alemine iki nefer kazandırdık. Bu arada biberi de kurtardık..