Şimdilerde “özgürlük” denilen kelime üzerinde biraz duralım.
Yaratıcı, insan neslini yaratmadan önce ruhlarına hitaben “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dediğinde onlar da “Evet, Rabbimizsin!” diye cevap verdiler. Böylece onların özüne “tasdik” kodlarını yerleştirdi. Sonra onları “âlem-i şuhuda” (görünen âleme) çıkarıp “haydi bakalım; kim bana verilen sözü tutacak?” diye imtihan alanına çıkardı.
Bu bir özgürlük alanıydı. Yaratıcı, hoşlanıp hoşlanmayacağı şeyler arasında seçim yapmayı kullarına bıraktı. Ne var ki onu başı boş bırakmadı. Onu, hoşlanmayacağı şeylere karşı frenleyecek mekanizmalar da verdi.
Sözgelimi “hayâ” bu mekanizmalardan bir tanesidir.
Kınanma endişesiyle kurallara aykırı davranmaktan kaçınma ve bunu sağlayan duygu için kullanılan ahlâk terimidir hayâ.
Bu kavramın içine ahlâk, utanma hissi, topluma ve kişilere zararlı olmama kavramları girer. Hadislerden öğrendiğimize göre bu sıfatı Allah (c.c.) kendisine bile uygun görmüştür.
İnsan fıtratına uygun olan bu kavramın zıddı “HAYASIZLIK” tır. Hayasızlık, insanı ve toplumları çürüten büyük bir hastalıktır. Ahlak, iyilik severlik, yardımlaşma, merhamet, aile gibi muhtaç olduğumuz hasletleri yıkan zehirdir.
Bu öyle bir şeydir ki uyuşturucu ve alkol bağımlısı biri, o maddeleri kullandığı süre içinde hiçbir zaman doyum noktasına gelemez. Herhangi bir dış etken kendisini engellemediği sürece ölesiye içer.
Hayasızlık da böyle sınır tanımaz bir tutkudur. Buna engel olunmadığı taktirde toplumları ölüme sürükler.
Bu nedenle âcizane hep hayasızlığın yasaklanmasını istemişimdir.
Haya duygusunun insanın kaderinde ve fıtratında olduğunu, atamızın ve anamızın cennet yasağına uymadıklarında ayıp yerlerini çaresizce cennet yapraklarıyla örttüklerinden anlıyoruz.
Bu duygu pek çok canlı varlıkta görülür. Gerek çiftleşme ve gerekse hacetini giderme işlerini mümkün olduğunca kendi hemcinslerinden gizli bir şekilde icra ederler. İnsan neslinde de bu utanma hissi fazlasıyla mevcuttur. Fakat utanma perdesini yırtarak hayasızlığı yaygınlaştırmayı, suyu tersine akıtırcasına yapan insanlık canavarı kişiler ve kurumlar var.
Yalnız kişiler değil; önceleri sinemalar ve gazinolar, bilahare televizyonlar, diziler, internet mecraları, reklamlar, yayın organları bunu hayasızca yapıyorlar. Kadın ve erkek mahremiyetini ihlal ederek bunu ticari sektör haline getiren insanlık katili mahluklar yüzünden insanlığımız içten içe çürüyor.
Kişi önce kendinden sorumludur. Fakat yönetenler, toplumun tamamından sorumludurlar. Onların yapmaları gereken, yönettiklerine sadece karınlarını doyuracak (hoş o da yok ya) gıdalar temin etmek değil, ahlaksızlık ve hayasızlık gibi bulaşıcı ve yıkıcı hastalıkları tedavi yönünde cehd göstermektir Bunu yapmayanlar, ülkelerini maddi planda ne kadar kalkındırırlarsa kalkındırsınlar, onların yaptığı buz üzerine temel kurmaktır.
Bu sorumsuzluğun cezası cehennemdir. 9.7.2023