"NEDEN İSLÂM İNKÎLABI" Başlıklı önceki bir yazımızda inkıtaya uğramış İslâm İnkılap Hareketi' nin lüzumu üzerinde durmuştuk.
"Ülkemizde ve dünyada bunca din alimi varken, bu konuda yazı yazmak sana mı kaldı" diye sorular sorulduğunu duyar gibiyim.
İlk bakışta bu gibi soruların sorulması da haksız değil gibi görünüyor. Ancak bu hususta birkaç hatırlatma yaptığımda bana hak vereceğinizi umuyorum.
Değerli okuyucu;
İslâm inkılabı, Rasulullah (S.A.S.) Efendimiz ahirete irtihal ettikten sonra, Müslümanlar arasındaki önemsiz bazı konulardaki fikir ve görüş ayrılıklarının, Sebeiyye Fırkası' nın, İslâm düşmanlarının ve münafıkların körüklemeleri, yeni fitne tohumlarını Müslümanlar arasına saçıp, kışkırtması sonucu Akait ve amel konularında ciddi farklılıkların ortaya çıkmasıyla akamete uğramıştır.
Daha sonra; bilhassa Müslüman Türk devletleri, İslâm İnkılap Hareketi' ni devam ettirmeye gayret etmişler, en son Osmanlı Devleti 3-4 asır İslâm İnkılap Hareketi' nin bayraktarlığını yapmış ancak ne yazık ki, son zamanlarda itikat ve amelde bazı bozulmalar başlamıştır.
Osmanlı' nın son zamanlarındaki bozulma; Batı' nın, kilise ve papaz sultasından reform ve rönesansla kurtulup, bilim ve teknolojide ciddi ilerlemeler sağladığı zamanlara denk gelmiş, böylelikle Osmanlı' da Batı hayranlığına, Batı' da da, doğudan gelip Anadolu' yu istila(!) eden Müslüman Türk' leri Anadolu' dan geri atma iştahının kabarmasına yol açmıştır.
Batı ve Osmanlı' daki bu psikolojik atmosfer, sonuçta: Osmanlı Devleti' nin yıkılışıyla, yerine laik, ecdadının maddi, manevi mirasını reddeden; Batı' yı, örnek alınması gerekli "Muasır Medeniyet" olarak kabul eden Türkiye Cumhuriyeti' ne vücut vermiştir.
Hâl böyle olunca: ender istisnalar dışında: ilim adamlarımız, eğitimcilerimiz, san' atçılarımız, siyaset adamlarımız, hukukçularımız, askerlerimiz, tacirlerimiz, sosyologlarımız, sanayici ve iş adamlarımız velhasıl toplumumuza yön veren münevverlerimizin: "Din Devlet' e karışmaz, Din siyasete alet edilmez, Din, ibadete mahsustur." gibi laisizm anlayışlarıyla, beyinleri yıkanmıştır.
Devamında kalburüstü insanlarımızın beyinlerine kazınan bu İslâm' a ve yaratılışa aykırı inanç ve düşünceler toplum yapısını da üç aşağı-beş yukarı aynı doğrultuda şekillendirmiş, şekillendirmeye de etkisini artırarak devam etmektedir.
Sade ve samimi bir Müslüman kardeşimize Din temelli ve esaslı siyaset yapılmasına ne dersiniz? diye sorsanız, alacağınız cevap: "Din siyasete alet edilmez, camiye de siyaset sokulmaz" gibi cevaplar alırız. Siyaset ve Din' in bu şekilde ayırt edilmesinin sebebi, siyasetin Din' in nezahetine zarar vereceği endişesidir. Din alimi hüviyetini haiz ilim adamlarımız da farklı düşünmemektedir. Bu, Batı' nın beyinlerimizi büyük bir başarıyla yıkamış olmasının bir sonucudur. Böylelikle İslâm toplum hayatından önemli ölçüde uzaklaştırılmış bulunmaktadır.
Sosyal, ailevi, ahlaki, kültürel, hukuki, ekonomik, ticari, san' at hayatımızdaki Din' imize aykırılıklar neredeyse kimsenin umurunda da değildir, gündeminde de değildir.
Bir asırdan beri genişleyerek derinleşerek ve artarak devam eden bu dejenerasyon nadir istisnalar dışında pek kimsenin umurunda değildir ama, hayat pahalılığı, gelir adaletsizliği, politik çalkantılar medya ve toplum gündemini tamamen işgal etmiş durumdadır.
Allah' ın: "Siz Ben' im ayetlerimden bazılarını kabul bazılarını ret mi ediyorsunuz? mealindeki ayetiyle, böyle bir tavrı küfür olarak nitelendirmesine aldırış etmeyip, işimize devam ediyoruz.
Çağımızda; İslâm İnkılap Hareketi' nin yeniden başlatılması gereği olduğu halde Din alimlerimiz bunu fark edip, deklare etmiyorlarsa, bunun sebebi alimlerimizin yetersizliği, sorumsuzluğu, nemelazımcılığı gibi sebepler değildir.
Bu durum ancak; Batı emperyalizminin her alanda olduğu gibi, kültürel alanda da toplumumuz insanı üzerinde çeşitli enstrümanları kullanarak beyinleri yıkama faaliyetinin hazin bir sonucu olan gaflettir!
Yalın gerçek şudur ki: Yüce Din' imiz kıyamete kadar yürürlükte olan, insan ve toplum fıtratına yegâne uygun sistemdir.
Allah' ın Din' inin kıyamete kadar her zamanda ve her yerde insanlara ulaştırılması, tebliğ edilmesi Müslüman' ın en baş vazifelerindendir. Henüz İslâm' la müşerref olmamış insanlara İslâm' ın tebliği, ulaştırılması, hem insanın münferit (Kişisel), ve hem de İslâm Ahkâmına dayalı toplumların, devletlerin aslî vazifesidir. Hiçbir sebep bu vazifeden sıyrılmak için gerekçe olamaz.
Müslüman; günahkâr olduğu için, ilim ve tahsili olmadığı için, fazla zeki ve yetenekli olmadığı için, bir şeyi doğru yapmayı beceremediği için, anlayışı kıt olduğu için, yoksul olduğu için, zayıf olduğu için, dini tebliğ konusunda şimdiye kadar çok uğraşıp sonuç alamadığı için tebliğ vazifesinden men edilemeyeceği gibi, kendisini bu görevin dışında sayamaz.
İtikadında bozukluk olmayan her Müslüman' ın Din' e az ya da çok hizmet edebileceği bir husus vardır.
Bu nedenle: acizane bir kardeşiniz olarak ben: İslâm İnkılâp Hareketi' nin yeniden başlatılması gerektiği samimi kanaatini taşıdığım için bu kanaatimi deklare etmeyi de Dinî bir vecibe addederek bu yazıyı kaleme alıyorum. İtirazları ya da düzeltmeleri olacak kardeşlerimin yorumlarını memnuniyetle karşılayacağımı belirtmek isterim.
Rasulullah (S.A.S.) Efendimiz' in "Oku" ve akabinde gelen: "Ey örtüsüne bürünen, kalk ve uyar! " emirleri doğrultusunda başlatıp, yürüttüğü ve Medine Devleti' yle devlet olma hedefine ulaştırdığı İslâm İnkılap Hareketi, kıyamete kadar Müslümanlar için rehber ve örnektir.
Elbette geçmişte de, zamanımızda da aynı niyet ve düşünceleri deklare eden pek çok insanımız ve bir çok siyasi organizasyonumuz oldu ise de, değişik sebeplerle umulan sonuca ulaşılamamıştır. Bu istikamette emeği geçen herkesten her topluluktan ve organizasyondan Allah razı olsun.
Ancak şu aşamada; Rasulullah (S.A.S.) Efendimiz' in "Oku" ve akabinde gelen: "Ey örtüsüne bürünen, kalk ve uyar! " emirleri doğrultusunda başlatıp, yürüttüğü ve Medine Devleti' yle devlet olma hedefine ulaştırdığı İslâm İnkılap Hareketi' nin her konuda rehber kabul edilip örnek alınarak yeniden başlatılıp sürdürülmesi Müslümanların dini vecibesidir.
Ta ki; Dünyada fitneden eser kalmayıncaya kadar İnkılap Hareketi' nin devam etmesi Allah' ın Emri' dir. Kimin; başlatma, devam ettirme ve hangi konuda ne kadar katkısı olur? Elbette bilinmez.
Değerli okuyucu;
Rasulullah (S.A.S.) Efendimiz' in başlatıp, yürüttüğü ve Medine Devleti' yle devlet olma hedefine ulaştırdığı İslâm İnkılap Hareketi' nin şimdi yeniden başlatılması;
Yaratılışına yegâne uygun bir hayat nizamı olan İslâm' la müşerref olmayı farkında olarak ya da olmayarak bekleyen insanoğlu için,
Mazlum, mağdur, sömürülerek köleleştirilmiş, gayri İslâmi, inanç ve sistemlerle cahiliye devrindeki Araplar' da olduğu gibi zulme maruz bırakılan insanlık için İslâm tek kurtuluş umududur.
Hatırımızdan çıkarmayalım ki; dünyada İslâmi bir hayat nizamından mahrum bulunan her insanın her Müslüman' ın omuzlarında vebal ve sorumluluğu vardır.
Şimdiye kadar İslâm' a hizmet için iyi niyetle gayret etmiş bulunan her fert, her topluluk ve her siyasi organizasyon hatasıyla sevabıyla baş tacıdır.
Din kimsenin tekelinde değildir. İnsanlar insanlara bağlanmaz, Yüce Allah' a ve O' nun Din' ine bağlanır. İnsanın insana karşı olan tavrı; itaat niteliğindedir. Din' e kim daha çok bağlı ise, itaate en layık olan da odur. Ölçü ve örnek insan değil, Din' dir.
İnkılap Hareketi' ni, katıksız "İslâm İnkılap Hareketi" adıyla yeniden başlatmak her kime nasip olur, kimler iltihak ve ittifak eder onu ancak Yüce Rabbimiz bilir.
Allah Müslümanlar' ı Dinî vecibelerinin farkına varan ve gereğini bihakkın yerine getirmeye kullarından eylesin İnşaallah. Allah' a emanet olunuz. 27.09.2023
Av. Mehmet AKTAN