Rasûlullah’ın Varisleri Olan Müslümanların Görevi
MAKALE
Paylaş
23.06.2024 15:37
132 okunma
Dr. Hasan Eryılmaz

O’nun vefatından sonra bu görevleri, ilim-bilimdeki derinliğine göre, silsile halinde tüm Müslümanların yerine getireceği açıktır. Çünkü onlar,  “Allah’a ve âhiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten menederler ve hayırlarda yarışırlar… “  (Âl-i İmrân 114). Her Müslümanın ilmi derinliği aynı olmayacağına göre sorumlulukları da aynı olmayacaktır. Elbette en büyük sorumluluk âlimler(ulema) üzerinde olacaktır. Bu noktada “Muhakkak ki nebilerin varisleri ulemadır”  (Ebu Dâvud, İbnu Mâce, Tirmizî) hadisi bize yol gösteriyor.  Ayrıca “Şüphesiz Allah’tan, kulları arasında hayranlık ve huşu içinde korkanlar sadece ve sadece ulemadır”  (Fâtır 28)  ayeti de âlimleri öne geçiriyor. Ama hadis tartışmalıdır ve bağlayıcı değildir, ayet ise sadece ulemanın Allah karşısında duyduğu haşyetten bahsediyor denilerek, ulemanın önderliğine itiraz edilebilir. Fakat Kur’an’da tek olarak geçen şu ayet her türlü itirazı yok ediyor: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl'e de itaat edin, ve sizden olan ulul’emre de. Ve sonra bir şeyde anlaşmazlığa düştünüz mü, hemen onu Allah’a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin), Allah’a ve Âhiret gününe gerçekten inanır mü'minlerseniz…” (Nisâ 59). 

Burada Allah’a ve Resûl'e itaat açık ama “ulul’emr” biraz tartışmalı. Bir kere itaat emri ulul’emr için açıkça geçmiyor, ancak ayetteki lafzı “…Resûl'e ve sizden olan ulul’emre de itaat edin…” şeklinde anlamak da yanlış değil. Ancak bu kez de itaatın mahiyeti ve ulul’emrin kimliği ortaya çıkıyor. “… bunların itaat yükümlülüğü bakımından Allah ve resulü gibi olmadıklarına, emirleri meşrû olmadıkça kendilerine itaat edilmeyeceğine işaret etmektedir. ‘Hiçbir mahlûka, Allah emrine uymadığı takdirde itaat edilemez’,  ‘Ancak mâruf (meşrû) olan emre itaat edilir’,  ‘Allah’a itaatsizlik sayılan emre itaat edilmez’ (Buhârî, “Ahkâm”, 4, “Megazî”, 59; Müslim, “İmâre”, 39) meâlindeki hadisler bu kaideyi açıkça ifade etmektedir… Başkan, aile reisi, kumandan, ana-baba, bilmeyenlere göre bilenler  (âlimler)…  ulul’emr kavramına bunların tamamı dahil bulunmaktadır…  ulul’emr tasarruflarında Allah ve resulünden bağımsız değildir.  Meselenin “Allah’a götürülmesi” Kur’an’a, “resule götürülmesi” ise sünnete başvurmayı gerektirir… Kıyamete kadar ortaya çıkacak bütün anlaşmazlıkların konu konu, parça parça çözümü Kitap ve Sünnet’te bulunmaz. Ancak bütün anlaşmazlıkların çözümüne ışık tutan ilkeler, işaretler, delâletler, örnek ve emsal çözümler vardır. Bunlardan yararlanarak çözüm ve hüküm bulma işine içtihat denir… [1]

Anlaşılıyor ki “ulul’emr” kavramı, “ulema” kavramından daha geniştir.  “Emr” kavramı hem iş yapmak,  hem de bir işi emretmek anlamına geliyor, bu ise her iki halde de, gerçekten bilgi sahibi olmayı gerektiriyor. Gerçek bir âmir aynı zamanda âlim de olmak zorundadır. Efendimizden sonra gelen emir-ül-müminin (Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, r.a.hum) her ikisine de sahiptiler ve “Hulefau Raşidin” olarak anıldılar. Ama sonrasında birçok üzücü olaydan sonra “âmir” ve “âlim” birbirinden ayrıldı ve ümmete ayrı ayrı önderlik ettiler.  Silahı ve gücü elinde tuttuğu için üst mevkide yer alan umera, işine geldiyse ulemaya tabi oldu, işine gelmediyse görmezlikten geldi ve hatta bazen zulmetti. Böylece onlar da “Hulefau Gayrı Raşidin” oldular.  İçlerinden pek azı gerçek anlamda Rasûl’ün vekili, varisi olabildiler.

Günümüze, bize gelecek olursak, öncekilerin bilerek veya bilmeyerek yaptıkları hatalar şimdikilerin mazereti olamaz. İslâmı ayakta tutma görevi her zaman ve zeminde, herkesin kendi kapasitesine göre bütün Müslümanların üzerindedir. Bu güne kadar yetişmiş bütün âlimler, müctehidler,  fakihler, imamlar, mütefekkirler…,  hepsi bizim iklimimizin insanlarıdır.  Mezhebi, mektebi, meşrebi ne olursa olsun, fikirlerinin tümüne katılmasak da, hepsinin iyi yönlerini almak, onlardan yararlanmak, bu günkü nesillerin hem hakkı hem de görevidir. Önümüze çıkan yeni problemlerin çözümlerini, 12-14 asır önce yaşamız imamlarımızdan beklemek, hem insafsızlık hem de akılsızlıktır. Onlar güçleri yettiğince o günkü ümmetin problemlerini yanlış doğru çözdüler, ellerinden geleni yaptılar. Kur’an’ın, kendilerine ulaşan sünnetin, insanlık ve dünya konusunda sahip oldukları bilgilerin ışığında, meseleleri hallettiler ve tabii olarak birbirinden farklı içtihatlar, fetvalar ve bunun sonucunda da değişik mezhepler, mektepler, meşrepler ortaya çıktı. Hükümlerde isabet ettilerse iki etmedilerse bir sevap aldılar, ama sonuç olarak siyasi ümeranın üstlenmediği problemleri çözme görevini ulema üstlendi. Bu gün de ümmetin uleması, yeni problemleri çözmek zorundadır. Elbette önceki çözümlerden, kararlardan yararlanılacaktır ama bunlar asla bağlayıcı olmayacaktır. Bağlayıcı sadece iki otorite vardır; Allah’ın kitabı Kur’an ve Rasûlallah’ın (a.s.) sünneti. Bu konuda birçok ayet varsa da, yukarıda geçen tek (Nisâ 59) ayeti bile, kesinleşmiş doğru Rasûlullah sözünün, bağlayıcı olduğuna delildir. Yine makale başlarında geçen, Rasûlullah’ın (a.s.) örnekliği ile ilgili ayetler de geçerlidir. Tarihselci bir yaklaşımla, örnekliği sahabe dönemi için geçerlidir şimdi değildir denemez, bu kafayla Kur’an da tarihseldir denebilir ki, asla doğru değildir ve İslam’ı silmeye çalışan güçlerin ekmeğine yağ sürmek demektir.  Şu halde tüm müminler, Kur’an ve sağlam sünnet ışığında problemlerini çözmek ve dinlerini ayakta tutmak zorundadırlar.

Görevimizin Metodu

Peki, bu nasıl olacak? Açık ki, baştan beri işlediğimiz üzere, Rasûlullah’ın (a.s.) yaptığı gibi olacak. O hayatı boyunca hangi yoldan gittiyse bizler de aynı yoldan gideceğiz. O yukarıda sıraladığımız gibi, tüm risaleti boyunca Kur’an ışığında hangi görevleri nasıl yerine getirdiyse biz de öyle yapmak veya yapmamak zorundayız. Özellikle yapmaması gerekli özellikleri, bizim açımızdan son derece önemlidir. Çünkü bu konuda İslam adına pek çok yanlışlıklar yapılmaktadır. Efendimiz olmadığı gibi, biz de kimsenin tepesinde, musaytır-zorba değiliz, kimseyi zorla Müslüman yapmak gibi bir görevimiz yok. Bize düşen sadece tebliğ etmek, öğüt vermek, hatırlatmak ve örnek olmaktır. Ayet çok açık; “Artık öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin. Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.” (Gâşiye 21,22). Ayrıca zor kullanmak gerçek müminler değil, bol bol münafıklar üretir. Bütün uyarılara rağmen kimileri adam olmuyorlarsa, biz onlar üzerinde de hafîz-bekçi olmayacağız (Nisâ 80). Peygamberimiz gibi bize düşen tebliğdir, hidayet ise Allah’tandır (Kasas 56). Kendi öz amcası Ebu Talib’e bile zor kullanmamış, sadece mümin olması için davette ve uyarıda bulunmuştur. Hiç kimse Rasûlullah’dan (a.s.) daha mümin, daha âbid,  daha mücâhid, daha mücadil olmaya kalkmamalıdır. İnanmıyorlar diye kimseyi öldüremez, kafa koparamayız. Harici zorbalığın, her ne kadar kendilerine kâfir demesek de,  kesinlikle yanlış olduğuna inanıyoruz. Kâfirûn Suresinde geçtiği gibi “ Lekum dinikum ve liye dini: Sizin dininiz size ve benimki de  bana”. Biz her işimize “rahmân ve rahim” olan Allah’ın(c.c.) adıyla başlıyoruz, yoksa O’nun sıfatları olduğu halde, “cebbâr ve kahhâr” olan Allah’ın adıyla değil! Pek çok yerde geçtiği gibi  “Eğer Rabbin dileseydi, insanları elbette tek bir ümmet kılardı”  (Hûd 118) diyor ama bunu dilemedi ve insanı kendi serbest iradesiyle, kendi yolunu kendi seçsin diye serbest bıraktı. İbrahim (a.s.)’ın babası, Nuh (a.s.’ın) oğlu kâfirliği seçtiler. Paşa gönülleri bilir…

Son olarak da “Siyasal İslâm” konusuna kısaca dokunalım. Tabi bunlar kendi şahsi düşüncelerim. Genelde “siyasi tavır” takınmak ile “Siyasal İslâm” konusunun karıştırıldığını düşünüyorum. İslam hayatın her şeyini kuşattığı gibi, siyaset ve devleti de kuşatır, inanan bir mümin için bunun zaten aksi düşünülemez. Dolayısıyla bir mümin nerede ve ne zaman yaşarsa yaşasın, siyasi hayatında da İslam’ın emir ve yasaklarını gözeterek, siyasi bir tavır takınacaktır. Şuurlu bir mümin için bu, son derece tabiidir. Bu tavrı siyasal İslamcı olarak tanımlamak bana kesinlikle yanlış geliyor. Çünkü “Baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın…” (Enfâl 39) emri, bize nihai hedefi, yani tüm yeryüzünde İslam otoritesinin kurulmasını işaret etmektedir. İslamın asıl siyaseti budur. Ancak bunun kademe kademe, sabır, ikna ve güzellikle olacağı açıktır. İslam’ın otoritesi önce şahsımızda, sonra ailemizde, daha sonra bölgemizde ve en sonra da tüm dünyada oluşturulmalıdır. Efendimiz bu otoriteyi 13 yıllık Mekke döneminde oluşturamadı, ancak türlü işkence ve baskılardan sonra göç etmek zorunda kaldığı Medine’de oluşturabildi. Yine de birçok sahabi bu döneme kavuşamadı. Musa(a.s.), Zekeriya(a.s.), Yahya(a.s.) ve İsa (a.s.) gibi pek çok Allah elçisi de böyle bir devlete kavuşamadı. Süleyman(a.s.)’ın devleti gibi bir devlet her elçiye nasib olmadı.

Bu konuda Allah’ın kuralı bellidir: “… Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez…” (Ra'd 11). Bu gün Müslümanlar olarak üç aşağı beş yukarı, Mekke dönemi şartlarında yaşıyoruz. Dolayısıyla görevimiz, bu günün şartlarında İslamı hakkıyla tebliğ ve temsil etmektir. Allah (c.c.), “İslam Devletini”, sahabi gibi kendilerini değiştirmiş bir topluma nasib edecektir, başkasına değil! Zor işlerden kaytarıp, kolay hayallere dalmanın bir manası yok!..  Rabbimiz bizim imanımızı, cehdimizi, sabrımızı ve şükrümüzü arttır. Rabbimiz, bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, sapanların yoluna değil!..

Amin, amin, amin… Vel hamdulillahi rabbil alemin…

 


[1] (DİB Kuran Yolu tefsiri, Nisâ 59 bölümü)

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya