Allah, insanı akıl eden ve hisseden bir varlık olarak yaratmıştır. Akıl ve kalp, insan varlığının iki asli temelidir. İnsanı akılla ve kalple donatan Allah, insanı en güzel şekilde (ahsen-i takvim) şekilde yaratmıştır. Aklın veya kalbin ihmali, en güzel şekilde yaratılan insanın hayatında krizlere ve kaosa neden olmaktadır. İnsan, aklıyla ve kalbiyle birlikte ahlaka, adalete ve maneviyata dayalı bir hayat yaşama sorumluluğunu taşımaktadır. Akıl ve kalbin birbirinden kopartılması, insanı sonu gelmez sapkınlıklara ve bataklıklara yöneltmektedir.
Akıl ve kalbi birlikte tecrübe ettiği zaman insan, varoluşunun en yüksek derecelerini gerçekleştirmektedir. İnsanın en güzel şekilde yaratıldığı düzey olan ahsen-i takvim seviyesi, ancak akıl ve kalp ışığında hayat yaşandığında korunabilmektedir. İnsanın kalbi akıldan soyutlaması, en güzel şekilde yaratılan varoluş seviyesinde bozulmalara, çürümelere ve yozlaşmalara neden olmaktadır. Kur’an, insanın en güzel şekilde yaratıldığı yaratılış seviyesinde meydana gelen bozulmaları ve yozlaşmaları, aşağıların aşağısına indirilme olmak ifade etmektedir. İnsan akıldan, özgürlükten ve düşünmeden uzaklaştığı zaman maneviyat adı altında bataklıklara savrulmaktadır. Aşağıların aşağısına düşmemek, sapmamak ve batmamak için insanın sürekli olarak düşünmesi, idrak etmesi, tefekkür ve tedebbür etmesi gerekmektedir.
Akıl ve kalbi mühürlenen kişiler, Allah’a, insana ve canlılara hasım olmaktadırlar. Akıl ve kalbi mühürlenen kişiler, Allah’ı, insanı ve bütün canlıları kendi heva ve heveslerinin tatmin araçları seviyesine düşürmektedirler. Kişinin Allah adına insanı kullanması, tabiatı yağmalaması, diğer canlılara zulmetmesi, aşağıların aşağısı olarak ifade edilen seviyeye düşmek demektir. İnsanların akıllarını körelterek onların kalplerinin mühürlenmesine neden olanlar, Kur’an’ın ifadesiyle gerçekten zalim, cahil ve gafil olanlardır. Maneviyatta zulmün, cehaletin ve gafletin yeri yoktur.