Yeni Dünya Düzenini Yollarla İnşa Etmek
MAKALE
Paylaş
24.10.2024 20:30
29 okunma
Nejmettin Özdemir

“Çin’in Bir Kuşak Bir Yol Projesi (One Belt One Road)”

BİR KUŞAK BİR YOL PROJESİ NEDİR?

Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Xi Jinping, 2013 yılının Eylül ve Ekim aylarında Kazakistan’a ve Endonezya’ya gerçekleştirdiği ziyaretlerde, İpek Yolu Ekonomi Kuşağı’nı ve 21. yüzyıl Deniz İpek Yolu’nu ortaklaşa inşa etme projesini gündeme getirmiştir.

Proje, hem karadan hem de denizden Doğu Asya, Orta Asya, Batı Asya, Afrika ve Avrupa’nın birbirine bağlanmasını, güzergah üzerindeki ülkeler arasında ortaklıklar kurmayı ve bu ülkelerde dengeli ve sürdürülebilir kalkınmayı gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Proje kapsamında yeni tren yolları, yeni limanlar, yeni otoyolları, telekomünikasyon alt yapısının iyileştirilmesi, enerji-maden çalışmalarının yapılması yer almaktadır.

PROJENİN GÜZERGAHLARI

Kuşak-Yol Projesi, “İpek Yolu Ekonomik Kuşağı” ve “Deniz İpek Yolu” olarak iki kısımdan oluşuyor.

I-) İpek Yolu Ekonomik Kuşağı 6 ana kara güzergahından oluşuyor.

1-) Yeni Avrasya Kara Köprüsü Ekonomik Koridoru (NELBEC).

2-) Çin-Orta Asya-Batı Asya Ekonomik Koridoru (CCWAEC).

3-) Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC).

4-) Çin-Moğolistan-Rusya Ekonomik Koridoru (CRMEC)

5-) Çin-Hindiçini Yarımadası Ekonomik Koridoru (CICPEC).

6-) Trans-Himalaya Çok Boyutlu Bağlantılılık Ağı (THMCN).

II-) Deniz İpek Yolu güzergahları 2 koridordan oluşuyor.

1-) Çin ile Hindiçini Yarımadası ekonomik koridoru ile bağlantı kurmak üzere; Güney Çin Denizinden Batı'ya ve Hint Okyanusuna ulaşan rota ile Çin-Pakistan ve Çin- Bangladeş-Hindistan-Myanmar Ekonomik Koridoruna bağlanıyor.

2-) İkinci koridor; Güney Çin Denizinden güneye uzanıp, Pasifik okyanusuOkyanusya ve Güney Pasifik Ekonomik Koridoru şeklinde oluşturuluyor.

PROJENİN İLKELERİ

Çin Halk Cumhuriyeti’nin 28 Mart 2015 tarihli Vizyon ve Faaliyetler bildirgesine göre Kuşak-Yol Projesi, kuşak üzerindeki ülkelerde bağımsız, dengeli ve sürdürülebilir bir kalkınmayı teşvik etmek, yatırım ile yeni iş olanaklarını ortaya çıkarmanın yanı sıra, karşılıklı güvenle, barış içinde birlikte aşama ilkelerine dayanıyor.

PROJENİN FİNANSMANI

İpek Yolu Fonu, Çin Sanayi ve Ticaret Bankası, Çin Kalkınma Bankası, Asya Yatırım ve Kalkınma Bankası, Çin Eximbank, Enerji Kalkınma Fonu ve Deutsche Bank, Kuşak-Yol’u finanse eden şirketler, bankalar ve fonlarlardır.

PROJENİN EKONOMİK BÜYÜKLÜĞÜ ve UYGULAMA AŞAMASI

Proje dünya GSMH'nın % 42'sini, dünya nüfusunun % 64'ini, karaların % 40'ını, bilinen enerjinin % 75'ini kapsamaktadır. Çin Kuşak-Yol kapsamında, 155 ülke ve 31 uluslararası örgütle, 2 trilyon Doların aşan değerde, 202 sözleşme imzaladı. 70'ten fazla ülkede yürütülen projeler, küresel gayrisafi hasılanın yarısını kapsayan coğrafyaya yayıldı.

Girişim, kendi yatırım ve finansman kanallarını da oluşturdu. Ağustos 2023 itibarıyla fondan 75 projeye 22 milyar dolar yatırım yapıldı. Proje, yurt dışındaki altyapıya yönelik büyük devlet yatırımlarıyla başladı. 1 trilyon Dolar olan yatırımın büyük kısmı, enerji santralleri ve demiryolları gibi enerji ve ulaştırma projelerine aktarıldı. Kuşak-Yol kapsamımda Çin devlet işletmeleri dünyadaki liman ve konteyner terminallerine 20 milyar dolardan fazla yatırım yaptı.  Petrol ve gaz boru hatları da dahil olmak üzere çeşitli enerji projeleri halen devam ediyor.

Çinli şirketlerin Türkiye’deki yatırımları 2,6 milyar doları geçmiş durumda. Çin’in Kuşak-Yol Projesi 2050 yılında tamamlandığında, 100 trilyon dolar harcanmış olacak.

YAVAŞLAYAN EKONOMİ / ÇİN’İN PROJEYE İHTİYACI VAR

Esasen, Çin’in bu projeye politik ve ekonomik açıdan ihtiyacı bulunuyor. Çin ekonomisinin giderek tıkandığı, büyüme rakamlarının yıllar geçtikçe küçüldüğü, işsizliğin ve mutsuz yüz milyonların arttığı görülüyor. Çin, ekonomik büyümeyi sürdürebilmek için, yeni pazarlara ihtiyaç duyuyor.

Öte yandan, Çin’in doğusundaki sahil kesimi ile iç ve batı bölgeler arasında görülen kalkınmışlık ve gelir farkı, Çin’de iç istikrarını tehdit edecek boyuta gelmiştir. Proje sayesinde ekonomik dengesizliklerin giderilmesi planlanmaktadır.

PROJENİN SİYASİ ANLAMI / ÇİN’İN GİZLİ EMELLERİ

Çin Kuşak-Yol’un, tek ülkeye ait bir strateji olmadığını, giderek gelişen Doğu Asya ekonomileriyle, gelişmiş Batı Avrupa ekonomileri arasındaki ülkeleri birleştirerek, ekonomik kalkınma için büyük potansiyel yaratacağını belirtiyor.

Esasen Çin’in Kuşak-Yol projesi, paranın, malların ve insanların serbest dolaşımı üzerine kurulmuş bir ekonomik proje olmanın ötesinde, dünya sistemini ekonomik ve siyasi açıdan yeniden dizayn etme amacı güden daha büyük bir planın parçasıdır.

Projeyle Çin, maden ve enerji kaynaklarına erişimini güvence altına almayı ve küresel planda siyasi hedeflere ulaşmayı amaçlamaktadır. Çin, bu proje ile ülkeleri kendi yatırımlarına açarak, Yuan’ı küresel para birimi yapmayı ve bu sayede ekonomik ve siyasi açıdan başat aktör olmayı hedefliyor.

Çin, açıklamalarında bu planları ortaya seriyor. Çin, “ortak geleceğin küresel topluluğunun” kurulacağını ve kendi küreselleşme biçiminin, "hegemonik" Batının küreselleşme biçiminden daha adil, daha kapsayıcı ve daha az yargılayıcı olacağını bildiriyor. Çin, Kuşak-Yol kapsamında, ekonomik saiklerin ötesine geçen küresel çaplı amaçlar güdüyor.

ÇİN’İN EMPERYAL TALEPLERİ / BORÇ TUZAĞI ve EL KOYMALAR

Çin’in yatırım yaptığı ya da kredi verdiği ülkelerden emperyal taleplerde bulunduğu ülkelere Pakistan, Tayland, Vietnam, Kazakistan, Kırgızistan ve bazı Afrika ülkeleri örnek gösterilebilir. Hatta Çin, sınıra askeri yığınak yaparak Rusya’dan da toprak talep etmiş ve taleplerinin bir kısmını da almıştır. Yine, tarım arazisi niteliğinde Ukrayna topraklarının yaklaşık %10’u Çin’in tapulu malıdır.

Çin, Kuşak-Yol Projesi kapsamında, yüzü aşkın ülkeye, 2,5 trilyon Dolardan fazla borç vermiş durumda. Çin, Kuşak-Yol Projesi kapsamında verdiği kredileri, ülkeler üzerinde baskı aracı olarak kullanıyor. Dahası Çin’in uygulamaları, bu ülkelerin kaynaklarını ele geçirmek için tasarlanmış bir “borç tuzağı politikası” halini almış durumda. Ekonomileri zayıf olan bu ülkeler, projelerin giderlerini karşılayamamakta, bu durumda Çin, ülke kaynaklarına, liman ve yollara el koymaktadır.

Yunanistan Pire Limanını, Türkiye Kumport Limanının % 65'ini, bazı Afrika ülkeleri pek çok demiryolu ile havalimanını, Tacikistan altın ve kömür madenlerini, Çin’e devretmek zorunda kalmıştır.

Sri Lanka’da 12 milyar Doların üzerinde yatırım yapan Çin, bu ülke borçlarını geri ödemede zorluk yaşayınca, alacakları karşılığında, kendi inşa ettiği Hambantota Limanına 99 yıllığına el koymuştur.

Çin’in Cibuti Limanı’na yaptığı yatırım ise yaklaşık 350 milyon dolardır. Çin yine alacaklarının ödenememesi nedeniyle limana el koymuştur. Çin buradaki deniz ticaretini korumak için stratejik nokta olan Cibuti’de askeri deniz üssü açmıştır.

Hint Okyanusu’nda stratejik bir nokta olan Pakistan’ın Gwadar Limanı da, 40 yıllığına Çin’e kiralanmıştır. Pakistan ordusu silah ve teçhizatını Çin’den almaya başlamıştır.

Çin Kazakistan ile kurulan ilişkiler süresince, sınır antlaşmalarıyla, bölgenin toplamda 16 bin km2’lik bölümünü kendi topraklarına katmıştır.

Çin hükümeti Tacikistan’dan borçlara karşılık toprak talep etmiştir. Ülke, borcuna karşılık 28 bin 500 km2 şeklinde talep edilen toprak parçasının yaklaşık % 5’ini Çin’e teslim etmiştir.

Çin’in proje kapsamında verdiği krediler elbette koşulsuz değildir. Kredi şartlarına göre, işin ortalama % 70’i Çinli firmalara verilmek zorundadır. Ayrıca, projede kullanılacak demir-çelik, vagon gibi her türlü malzeme, Çin’den tedarik edilmek zorundadır. Esasen Çin, bu yolla krediyi kendi firmalarına açmış olmaktadır.

Faiz oranları piyasa şartlarının üstünde olan krediler için devlet destekli ödeme garantileri alınıyor. Projelerde, gerçekçilikten uzak, yüksek kârlılık oranları hesaplanarak, kısa vadeli geri ödeme planları yapılıyor. Bu surette, kaçınılmaz olarak ortaya çıkan ödeme sorunları nedeniyle, bu ülkeler Çin’in eline düşmüş oluyor ve Çin’e bağımlı hale geliyor. Çin, dünyayı parça parça haczediyor.

DÜZENE BAŞKALDIRI

SSCB’nin dağılmasıyla, ABD’nin dünya ülkeleri üzerinde güçlü bir hegemonya kurduğu tek kutuplu bir dünya oluşmuştur. Mevcut uluslararası kurumlar ile bağını devam ettiren Çin diğer taraftan, bu kurumlara rakip olacak bir mekanizmayı da kurma çabasındadır. Çin, ABD hegemonyasına üç girişimle karşı durmaya çalışmıştır. Bunlar, Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS ve Kuşak-Yol Projesidir.

Şanghay İşbirliği Örgütü esasen, Orta Asya’da ABD’ye karşı oluşturulan bir yapılanmadır. Örgüt 2005 yılında, ABD’nin Orta Asya’daki askerlerini bölgeden çekmesini istemiştir.

BRICS ülkelerinin, 2050 yılında dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer almaları beklenmektedir. BRICS, ABD hegemonyası karşısında, yeni alternatifler ortaya koyma girişimidir.

Çin öncülüğünde kurulan Yeni Kalkınma Bankası ve Asya Altyapı Yatırım Bankası, ABD ve Batılı ülkelerin baskın olduğu IMF ve Dünya Bankasına karşı kurulmuş olup, hegemonik çatışmanın finans alanındaki tezahürleridir.

Kuşak-Yol Projesi, ABD’nin hegemonyasındaki tek kutuplu dünya düzenine karşı bir başkaldırı niteliği taşıyor.

TÜRKİYE’NİN ÇİN’DEN ALDIĞI KREDİLER

2015’te imzalanan “İşbirliği Mutabakat Zaptı” sonrasında Çin Türkiye’ye krediler sağlamıştır. Çin’den alınan krediler; 15.12.2017’de 600 milyon Dolar, 2018'de 3,6 milyar Dolar, 2019'da, 1 milyar Dolar, 11.09.2019’da 200 milyon Dolar, 26.03.2020’de 5 milyar Dolar, 31.03.2021’de 400 milyon Dolar, 2021’de 1,7 milyar Dolar olmak üzere toplamda 12,5 milyar Dolardır.

ÇİN’İN TÜRKİYE’DEKİ YATIRIMLARI

Kuşak ve Yol Girişimi ile ilgili olarak Çin Türkiye'de bugüne kadar yaklaşık 5,8 milyar dolar tutarında yatırım gerçekleştirdi. Bakü-Tiflis-Kars demiryolu, Osmangazi, Yavuz Selim ve 1915 Çanakkale köprüleri, Avrasya Tüneli, Marmaray, hızlı tren yolları, bölünmüş yollar, otobanlar, lojistik üsleri ve iletişim alt yapı yatırımları bu bağlamda yapılmış ve yapılmakta olan projelerdir. Orta Koridor Girişimi, Kervansaray projesi, Avrasya Tüp Geçit Projesi, İstanbul Havalimanı, Üç Katlı Tüp Geçit projesi, Zonguldak’taki Filyos, Kuzey Ege’deki Çandarlı ve Mersin Limanları ile Edirne-Kars Hızlı Tren projesini İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması kapsamında Türkiye’de atılan adımlardır.

PROJE KAPSAMINDA TÜRKİYE-ÇİN İLİŞKİLERİNDEKİ SORUNLAR

Doğu Türkistan “Uygur” Sorunu: Projeye ilişkin önemli sorunlardan biri de Doğu Türkistan sorunudur. Çin, Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine yıllardır baskı ve zulüm uyguluyor, inanç, ibadet ve kültürün yaşatılmasını engelliyor, insani hak ve özgürlüklerden mahrum bırakıyor. Güvenlik bahanesi ile Uygur bölgesinin dış dünya ile bağlantılarını kesmiş durumda.

Türkiye’nin bu konudaki tepkilerinden rahatsız olan Çin, Uygur sorununun dış destekçisi olarak Türkiye’yi görmekte ve Türkiye’yi Çin’in içişlerine müdahale etmekle itham etmektedir. Bu sorunun halen çözülememiş olması, Türkiye’nin Çin’e güven duymasını engellemekte ve stratejik işbirliği ilişkisinin sarsılmasına neden olmaktadır. Kuşak-Yol kapsamında Türkiye ve Çin’in tam bir işbirliği yapabilmesi için, Uygur sorununun uluslararası hukuk ve insan hakları çerçevesinde, adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması şarttır.

Ticaretin Türkiye Aleyhine Açık Vermesi: Çin’le Türkiye arasında yapılan ticarette, ihracatla ithalat arasında Türkiye aleyhine 10 katlık fark bulunuyor. Türkiye’ye göre, ihracat ve ithalat arasındaki fark, sürdürülebilir olmaktan uzaktır. İhracatın en azından ithalatın yarısı oranına çıkartılması ve Çin’in pazarını Türk ürünlerine daha fazla açması için iki ülke arasında bir anlaşma yapılması şarttır.

PROJENİN TÜRKİYE’YE OLASI OLUMSUZ ETKİLERİ

Çin’le yaşanacak piyasa rekabeti, Türk ekonomisi üzerinde olumsuz etkilere yol açma ihtimali taşıyor. Kuşak-Yol projesinin tamamlanmasıyla Türkiye, pazarlarını kaybetme riski yaşayabilir. Çinli işletmelerle girilecek rekabet halinde, Türk KOBİ’lerinin ayakta kalması zor olacaktır. Bu durumda, KOBİ’lerin çoğu batma riskiyle karşılaşabilir. Çin böyle bir durumda, KOBİ’leri yok pahasına satın alacaktır.

Proje tamamlandığında şehirler lojistik merkezlere dönüşecektir. Bu yolla Çin mallarının Türkiye’yi istila etmesi, Türk sanayisinde yıkıcı bir etki doğuracaktır. Türkiye, Çin’le olan ilişkilerinde, işin başında Türk sanayisini koruyacak tedbirleri almalı ve kuralları koymalıdır.

PROJE KAPSAMINDA ÇİN’İN TÜRK CUMHURİYETLERİNE YATIRIMLARI

Jeopolitik ve jeostratejik önemi ve muazzam enerji kaynaklarıyla Çin için vazgeçilmez bir değere sahip olan Orta Asya, Kuşak-Yol projesinin kara ayağının merkezini oluşturuyor.

Kazakistan’a 15 milyar Dolardan fazla yatırım yapan Çin, petrol, gaz, kimya, enerji, madencilik, tarım ve madencilik sektörlerinde, 27 milyar Dolar tutarında projeyi uygulamaya koymayı planlamaktadır.

Çin ile Tacikistan enerji, ulaştırma ve tarım sektörü gibi alanlarda anlaşmalar imzalanmıştır. Ülkeye önemli döviz geliri sağlayan büyük tekstil ihracatçısı Yeni İpek Yolu Tekstil Sanayi şirketini Çin kurmuştur.

Kırgızistan’da,  ulaştırma projeleri ağırlıklı yapılan Çin yatırımları, 984 milyon Doları bulmuştur.

Çin Özbekistan’da toplam 23 milyar Dolar tutarında ar-ge, turizm, kültürel ekonomik alanlarına yönelik yatırım yapmıştır.

“Daimî Tarafsız” statüsüne sahip Türkmenistan, Çin’in Kuşak-Yol projesini ikili ilişkiler çerçevesinde desteklemiştir. Çin ve Türkmenistan ilişkilerinin ticaret hacmi 6,9 milyar Doları aşmıştır.

Görüldüğü üzere Çin, Orta Asya ülkelerinin ticari alandaki en büyük ortağıdır. Özellikle ham madde ve enerji ihtiyacını bu ülkelerden temin eden Çin, bu ülkelerle ticari ilişkileri sayesinde Kuşak-Yol’a destekleri devam ettirme çabasındadır.

PROJENİN TÜRK CUMHURİYETLERİNDE OLUŞTURDUĞU TEHDİTLER

Siyasi Tehditler: Çin’in Türk Cumhuriyetlerine yönelik toprak talepleri, bu ülkelerin kaynaklarını ele geçirme çabası ve siyasi baskıları ciddi tehdit seviyesindedir. Ülke hükümetleri Çin’le yakın ilişkiler kursa da, halk nezdinde Çin’e duyulan güvensizlik hat safhadadır.

Ticari Tehditler: Öte yandan, Çin’den alınan kredilerin doğurduğu ödeme sorunları ve şartlarının halkla paylaşılmaması yer yer protestolara neden olmuştur. Kredi şartlarında, Çinli şirketlere iş verilmesi ve kullanılacak malzemenin Çin’den temini şartları tepki çekmektedir.

Yeraltı kaynakları konusunda neredeyse bütünüyle Çin’e bağlı hale gelen Kırgızistan’da da, altın madenlerinin işleticisi Çinli şirketlere karşı yerel direnişler görülmektedir.

Çin Ulusal Petrol Şirketi, Kazakistan’dan 1,3 milyar dolar karşılığında Uzen petrol yatağının % 60’ını satın almıştır. Kazakistan’daki doğal gaz ve petrol üretiminde Çin payı % 50’yi aşmış durumdadır.

Dış borcun GSYH’nin % 40’ını aşması, ülkeler için güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir. Çin’e olan borcu 1 milyar 711 milyon Dolarla GSYH’nin % 62’sine denk gelen Kırgızistan’ın gelecekteki borcunun % 71oranına çıkacağı hesap edilmektedir.

Kazakistan’ın Çin’e olan boru da 13,6 milyar Dolarla toplam dış borcun % 8,8’ine karşılık gelmektedir.

1,8 milyar Dolar borcun toplam dış borcunun % 53’ünü oluşturduğu  Tacikistan, Çin’den aldığı 331 milyon Dolar karşılığında, ülkenin iki altın madeninin işletme lisansını Çinli bir şirkete devretmiştir. Tacikistan giderek Çin’e bağımlı hale gelmiştir.

Tüm bu tablo dikkate alındığında, Çin’in ticari ilişkilerle, Türk Cumhuriyetleri üzerinde hegemonya kurduğu açığa çıkmaktadır.  

Güvenlik Tehditleri: Çin bölge ülkelerine yönelik emperyal taleplerinde, askeri gücünü bir tehdit unsuru olarak kullanmaktadır.

Ayrıca Çin, Doğu Türkistan Özerk bölgesindeki Uygur’ların, bir tehdit unsuru oluşturmasını engellemek için, kurduğu ŞİÖ kapsamında, “mücadele edilmesi gereken üç tehdit” olarak belirlediği ayrılıkçılık, aşırıcılık ve terörizme karşı karşılıklı güven arttırıcı önlemler adı altında, ortak güvenlik sistemi inşa etmeyi amaçlamıştır.

ÇİN’İN GÖRÜNEN YÜZÜ / ÇİN’İN EKONOMİSİ

Çin, 2022 yılı itibariyle Amerika'dan sonra dünyanın en büyük ikinci ekonomisi oldu. 2022 yılında dünya ihracat sıralamasında birinci, dünyada en fazla ithalat gerçekleştiren ikinci ülke konumunda. Bu dönemde Çin'in toplam dış ticaret hacmi 6,3 trilyon dolara ulaştı. Çin, 4 trilyon dolarla, dünyanın en büyük döviz rezervine sahip. Çin 2021 yılında dünyada en fazla doğrudan yabancı yatırım alan ikinci ülke olurken, aynı dönemde dünyada en fazla yabancı yatırım yapan üçüncü ülke oldu.

ÇİN’İN ÖBÜR YÜZÜ / GERÇEK ÇİN

Çin ekonomide gösterdiği gelişmeye rağmen, komünist otoriter rejimi, insan hakları ve demokrasi alanındaki ihlalleri yüzünden dünyada güven vermeyen ve ihtiyatla yaklaşılan bir ülke olmuştur.

Tek parti yönetiminin hakim olduğu Çin’de, özel mülkiyet sınırlı, hukukun üstünlüğü ve şeffaflık konusunda ciddi sorunlar bulunuyor. Gelir dağılımının adaletsiz olduğu ülkede, güvenlik ağırlıklı polis-asker devleti hakim. Çin’in finans ve bankacılıkta kendine özgü bir sistemi bulunuyor. Çin’de, bankacılık varlıklarının % 98'i devlete aittir. Çin, geçmişten buyana dünyaya entegre olmamış, kapalı bir sistemi sürdüre gelmiştir.

1951 yılında Çin Tibet'i işgal etti ve topraklarına kattı. 1997'de Hong Kong ve 1999'da Makao Çin Halk Cumhuriyeti'ne devredildi. Çin saldırgan ve yayılmacı dış politika izliyor, neredeyse tüm komşularıyla sınır anlaşmazlıkları mevcut. Ödenmeyen kredilere karşılık ülke kaynaklarına el koyuyor. Borçlandırdığı fakir ülkelere askeri üsler kuruyor.

Gelişen ekonomiye rağmen halkın gelir dağılımı arasında büyük uçurum var. Çin, 2023 yılında kişi başına düşen milli gelirde dünyada 75. sırada yer almaktadır (Türkiye 55. sırada). Çin'de asgari ücret 360 Dolardır ( Türkiye’de 500 dolar). Çin orta gelirli ülkeler arasında yer alıyor. Yoksulluk sınırının altında geliri olan kişi sayısı 184 milyon. Nüfusun  % 13’ü yoksul (Türkiye’de % 9). Çin’deki ekonomik gelişme ve refah, halkın büyük kesimine yansımıyor.

SERMAYE ÇİN’E AKIYOR

Evet, Çin en hızlı büyüyen ekonomi. Büyük oranda dış yatırım çekiyor. Dış yatırım para, yani küresel sermaye demek. Esasen, ekonomideki hızlı büyümenin nedeni, küresel sermayenin Çin’e akması. Aslında sermaye, hukuk, demokrasi, şeffaflık, dünya ile entegrasyon, öngörülebilirlik gibi evrensel kabul görmüş standartlar ve uygulamalar ister. Çin’de bütün bunlar yokken, küresel sermayenin Çin’e akması kuşkusuz ticari saiklerle açıklanamaz. Öyleyse tüm bu olup bitenlerin ardında, başka nedenler, başka planlar ve kurgular aramak gerekiyor.

YENİ DÜNYA DÜZENİ ŞEKİLLENİYOR

Çin’in 2013 yılından bu yana uygulamaya koyduğu Kuşak-Yol projesi, küreselci söylemin ilkeleri üzerinde inşa edilmeye devam ediyor. Çin’in projeyi, kazan-kazana dayalı serbest ticaret, ulaşım, altyapının geliştirilmesi, ülkelerin refahını artırmaya dayalı karşılıklı işbirliği ve ekonomik entegrasyon şeklinde yumuşak sunumu, esasen projenin görünen pembe yüzü.

Bir de, yeni blok, yeni kutup, nihayetinde yeni dünya düzeni yolunda, ülkelerin hesapsız borçlandırılması, baskı ve tehditle toprak ve kaynakların ele geçirilmesi, devletler üzerinde hegemonya kurulması gibi projenin söylenmeyen karanlık yüzü var.

Çin, yumuşak gücün iş görmediği yer ve durumda, istediğini almak için sertleşmekten çekinmiyor. Çin’in şimdiden bu türlü uygulamaları, kurulmakta olan yeni düzenin karakteristiği hakkında önemli ip uçları veriyor. Çin her geçen gün, emperyalizmin kılıcı haline geliyor.

Çin’in bugüne kadar Kuşak-Yol için dünyaya dağıttığı para miktarı 2,5 trilyon Dolar, hem de Çin’de açlık sınırında yaşayan yığınlar varken.

Çin proje kapsamında dünyanın güvenlik ve istikrar açısından en riskli bölgelerine yollar, limanlar ve altyapılar inşa ediyor, hem de Çin’in doğusuyla batısı arasında ulaşım, altyapı, gelir dağılımı ve gelişmişlik sorunları hat safhada iken.

Bütün bunlara rağmen Çin, dünya çapında, olağanüstü bir entegrasyon projesine soyunuyor.

CEVAP BEKLEYEN SORULAR

  • Çin bu proje için trilyon Dolarları dünyaya nasıl saçabiliyor?
  • Çin’in bu kadar parası varsa, bu parayı kendi ülkesinde kullanıp,  önce kendi içindeki fakirliği, gelir dağılımındaki adaletsizliği, bölgesel farklılıkları gidermesi beklenmez miydi?
  • Kendi ülkesinde halen ulaşım sorunları varken, dünyanın dört bir yanına ulaşım ağları yapmak nasıl anlaşılmalı?
  • Düne kadar kapalı sistem, dünyaya entegre olmamış, ayrışmış bir ülkenin, birden bire tüm dünyayı ulaşım ve ticaret yoluyla entegre edecek devasa bir projeyle ortaya çıkması düşündürücü değil mi?

Çin’in vizyonu böylesi bir projeyi ortaya koymaya ve hayata geçirmeye yetmez. Çünkü bu proje sadece bir ticari proje değil esasen bir dünya entegrasyonu projesidir. Geçmişten bu yana otoriter ve dünyaya entegre olmayan kapalı bir rejime sahip Çin’in zihinsel yapısı buna uygun değildir, geçmişten gelen kültürel ve kurumsal yapıları buna müsait değildir. Peki nasıl oluyor da Çin, böyle bir projeyle dünyanın karşısına çıkıp, devletleri ikna etmeye çalışıyor?

Evet, Çin’in vizyonu buna yetmez, ancak anlaşıldığı üzere kendisine verilen misyon bunu gerektiriyor. Küreselciler dünya entegrasyonu ve ekonomik bağımlılık projesinin yürütülmesi vazifesini Çin’e vermiş durumdalar. Yani Çin bugün, kendinse verilen küresel vazifeyi icra ediyor.

Çin tüm dünyaya para saçıyor, çünkü bu para Çin’in parası değil. Bu para, yabancı yatırım adı altında, dünyanın borçlandırılması için son yıllarda Çin’e aktarılmış olan “Küresel Sermaye”dir. Çin’in son dönem ekonomik verileri incelendiğinde, ülkeye giren yabancı yatırımın 2,5 trilyon Dolar ve Çin’in dünyaya dağıttığı paranın da 2,5 trilyon Dolar olduğu ortaya çıkar. Görüldüğü üzere bu para Çin’in değil, küresel sermayenin yeni düzen kurma yolunda dağıttığı güdümlü parasıdır. Kuşak-Yol Projesinin oyun kurucusu küresel sermayedir.

KÜRESEL SERMAYE ÇİN’İ SEÇTİ

Küreselcilerin söylemleri, serbest ticaret ve açık piyasalar, doğrudan yabancı yatırım ve birbirine bağımlı bir dünya ekonomisi, uluslararası normların devletlerin davranışlarını şekillendirdiği entegre bir sistemi ve küresel bir iktidarın var olduğu yeni bir dünya düzeni kurmak üzerinedir.

Çin, 2015’te yayınladığı “Kuşak-Yol Projesinde Vizyon ve Faaliyetler” bildirgesinde; Kuşak- Yol’un ilke ve hedeflerini şöyle açıkladı. “Ülkeler arasında işbirlikleri, küresel bağlantılılığa, ortak ekonomik kalkınmaya dayalı, engelsiz ticaret, finansal bütünlük içerisinde uluslararası normlara uyacak yeni bir uluslararası işbirliği paradigması ve bir dünya düzeni vizyonu sunmaktadır.”

Çin’in söylemlerinin, küreselcilerinkiyle bire bir aynı olması elbette tesadüf değildir. Kuşak-Yol Projesinin, küreselcilerin yeni dünya düzeni kurma yolundaki stratejik adımı olduğu açıktır.

Amerika’da özellikle başkanlık seçimlerinde yansımaları görüldüğü şekilde, küreselciler ve ulusalcılar arasındaki mücadele durmaksızın süregelmekte. Ülkede ulusalcılar, silah sanayi, enerji sektörü, askeri teknoloji ve istihbarat örgütlerine hakimken, küreselciler özellikle finans, ticaret ve teknoloji alanlarını ellerinde tutuyorlar.

Amerika’nın pek çok bölgede askeri güç kullanması, kaos çıkarması, ambargolar koyması, dünyada serbest ticareti, açık piyasaları olumsuz etkilemesi ve küresel tedarik zincirinde kopmalara neden olması, küreselcilerin düzenini baltalıyor. Küreselciler artık dünya hegemonyasını askeri müdahaleler yerine, daha maliyetsiz ve sürdürülebilir olan ekonomik bağımlılık ve örgütsel entegrasyonla gerçekleştirmeyi öngörüyorlar.

Tüm bunların yanı sıra, küreselcilerin Amerika’da gördükleri ulusalcı direnç, küresel sermayeyi kendi düzenini rahatlıkla kurabileceği güvenli ve itaatkar bir merkez seçmeye itti. Soğuk savaşın sona erdiği 90’larda Çin’le el sıkışan küreselciler, o tarihten bu yana sermayenin yönünü Çin’e çevirdiler. Elbette Çin’e yükledikleri “küresel misyon”la birlikte.

Çin-Amerika mücadelesi, esasen Amerika’nın içindeki ulusalcı-küreselci çatışmanın dünyadaki yansımasıdır.

NEDEN ÇİN?

Küresel sermayeye, dünyada operasyon yapabilecek güç ve potansiyele sahip bir devlet lazımdı. Bu devlet, toprak büyüklüğü, nüfusu, ekonomik potansiyeli ve askeri gücü ile devletleri dönüşüme ikna etmede etkili olabilecek, gerektiğinde devletler üzerlerinde hakimiyet kurabilecek güçte olmalıydı. Mevcut düzene ve hegemonyaya baş kaldırabilecek kudrete sahip, dönüşüme, yeni bir düzene ve başat aktör olmaya hevesli olmalıydı. Çin bütün bu özelliklere sahipti ve küresel sermaye, büyük dönüşümün taşeronluğunu Çin’e verdi.

NEDEN DOĞU?

Kuzey yarım kürenin doğusu, dünyanın hammadde, maden ve enerji kaynaklarının merkezi durumunda. 18. yüzyılın başından bu yana, hammadde Doğudan Batıya getirilip, işlenerek mâmül mal şeklinde doğu pazarına tekrar satılmaktadır. Bu, birincisi Doğudan Batıya, ikincisi Batıdan tekrar Doğuya olmak üzere iki nakliye ve iki maliyet ve iki kere ticari risk oluşturmaktadır. Halbuki, üretimin bizzat hammaddenin bulunduğu Doğuda yapılması ve buradan dünyaya satılması, taşıma maliyetlerini ve ticari riskleri yarı yarıya azaltmak anlamına gelecektir. Bu yüzden küresel sermaye, hammaddenin membaını yani Doğuyu seçti.

Ayrıca nispeten pahalı olan deniz yolu yerine, daha kısa süreli ve ucuz olan kara ve demir yoluyla nakliye için dünya çapında bu yolların yapılması gerekiyordu.  İşte Kuşak-Yol da bu işin projesidir.

KOMÜNİST KAPİTALİZMİN İNŞAASI

Tüm bu olup bitenler arasında, gözden kaçırılmaması gereken bir gerçek daha var. Küresel sermaye, kendi eliyle kurduğu ve surları içinde hiçbir engelle karşılaşmaksızın, sınırsız büyüdüğü güvenli kalesi “kapitalizm”i, daha fazla kazanmak ve daha fazla sömürmek uğruna, yine kendi eliyle parçalamaktan çekinmiyor. Baş düşman ilan ettiği “komünizm”in sırça köşküne kurulmaktan geri durmuyor. Dünya bugün Çin’de, “komünist kapitalizm”in inşasına şahit oluyor.

Bu surette küresel sermaye, bir yandan, vatansız ve ideolojisiz olduğunu, dünyaya uygulamalı gösterirken, diğer yandan kapitalizm, komünizm ve bilumum “izm”lerin arkasındaki o gizli eli de açık ediyor.

TİCARETİN GÜZERGAHI DENİZDEN KARAYA,

SIKLET MERKEZİ BATIDAN DOĞUYA KAYIYOR,

Geçmişte dünyanın önemli şehirlerini birbirine bağlayan İpek Yolu Doğudan Batıya uzanmakta idi. Çin ve Osmanlı Devleti bu avantajlı ticari güzergâhlar üzerinde büyümüş ve zenginleşmiştir. Ancak 17. yüzyıldan sonra ticaret güzergâhlarının karadan denizlere kaymasıyla, kara güzergâhı üzerinde bulunan ülkeler ve Doğu için zenginlik çağı sona ermiş, 18. yüzyılın başından itibaren güç ve iktidar merkezi Batıya kaymıştır. Günümüzde ise Batı’dan Doğu’ya doğru dünya sıklet merkezinde tekrar bir değişim yaşanıyor. Çin tarafından başlatılan Kuşak-Yol projesi ile deniz ticaret yollarının yerini, kara ve demiryolları alıyor.

Ticarette tüccarlar üreticilerden fazla kazanır. Geçmişte Çin ve Hindistan’ın ürettiği mallar, İpek Yolu üzerinden dağıtılırken, bu ulaşım ağına hakim olan Osmanlı’ya büyük zenginlik getirmiştir. Bugün yeni kurulan küresel demiryolu ve kara yolu ağları, coğrafi konum itibariyle Osmanlı’da olduğu gibi bir süreç hazırlayarak, Türkiye’yi yukarılara taşıyabilir. Dünyada oluşan jeopolitik kayma ve yeni ticaret yolları, yeni lider ülkeler ve yeni dünya düzeninde belirleyici olacaktır.

YENİ DÜNYA DÜZENİ ve TÜRKİYE

Yeni dönemde, Amerika giderek zayıflamakta ve düzen üzerindeki hegemonik gücünü kaybetmektedir. AB ülkeleri ise, sarsılan ekonomileri ve kendi sorunlarıyla uğraşmaktadır. Mevcut uluslararası kurum ve kuruluşlar, fonksiyonunu yitirmiş, görevini icra edemez duruma gelmiştir. Türkiye ise, mevcut düzen içerisinde kurum ve kuruluşlarda sorumluluğunu yerine getiren ancak karar verme yetkisi olmayan bir pozisyondadır.

Öte yandan özellikle son yüzyılın başından bu yana, sermayenin doğuya kaydığı, başta Çin olmak üzere, Asya ekonomilerinin hızla yükseldiği ve dünyanın Asya üzerinden yeniden şekillendiği ve öncü kurumlarıyla, yeni bir düzenin kurulmakta olduğu görülmektedir.

Yeni dünya düzeninin barışçıl yollarla mı, yoksa savaşla mı kurulacağı sorusu önemlidir. Bunu zaman gösterecek. Ancak yeni düzenin kurulması için dünya çapında bir savaş çıkacaksa, Türkiye bu savaşta mutlaka “tarafsız” kalmalıdır. Zira savaşa girmesi halinde, kazanan tarafta olsa bile Türkiye zarar görecek ve yıpranacaktır. Bugün Türkiye’nin geldiği noktadan bir adım bile geri düşme lüksü yoktur. Aksine Türkiye daha fazla güç devşirmelidir.

Günümüzde, bir yandan ABD-Çin arasındaki ticaret savaşları, diğer yandan Rusya-Ukrayna savaşı dikkate alındığında, lider ülkelerin yıpranmaya maruz kaldıkları muhakkaktır. Bu durum rekabetin dışında kalacak Türkiye için avantaj oluşturmaktadır.

Yeni düzen, hegemonik tek bir gücün değil, birden çok küresel gücün, hatta uluslararası çok uluslu şirket ve yapıların var olduğu ve bunların mücadelesi ya da işbirliği üzerinden şekillenecektir. Çin, ABD, Hindistan, Rusya, Japonya, AB, İngiltere yeni düzenin küresel güçleri olarak öne çıkıyorlar.

Türkiye, Balkanlar, Kuzey Afrika, Asya Türk Birliği bloğunu oluşturabilirse, bu kutuplardan biri olabilir. Batı ile olan ilişkilerinde iniş ve çıkışların hakim olduğu Türkiye’nin, uluslararası arenada kendine yeni alternatifler ve ortaklıklar araması milli çıkarlarının gereğidir. Bunu yaparken, demokrasi, bireysel hak ve özgülükler, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlerden uzaklaşmak gerekmiyor. Türkiye iş birliği seçeneklerini çoğaltmak zorundadır.

ENGELLEYEMİYORSAN, ETKİN OL

Günümüzde emareleri ortaya çıkan yeni küresel sistemin çok kutuplu olacağı görülüyor. Bu çok kutuplu esnek yapı, değişken gruplaşmalara ve bu gruplar arasında geçişkenliklere imkan tanıyacak, devletler farklı zamanlarda ve farklı alanlarda, birden fazla ittifak ilişkisi içerisine girebileceklerdir.

Türkiye’nin tüm bu gidişatı durdurması, tüm hatlarıyla gelmekte olan bu yeni düzeni engellemesi, imkan ve kabiliyeti dahilinde değildir. Bu projenin tamama ermesi kaçınılmazdır. İtiraz ve karşı duruşların bir etkisi ve ehemmiyeti olmayacaktır. Bu durumda elzem olan, bu projeyi her halükarda lehimize çevirebilmektir. Bu projenin avantaja dönüştürülmesi, Türkiye’nin atacağı adımlara bağlıdır.

Türkiye’nin dışında olduğu bir yapıyı kontrol etmesi mümkün olmayacaktır. Sistemin dışında kalan bir Türkiye kendisi, bölge ve dünya hakkında verilecek kararlara boyun eğmek durumunda kalacaktır. Ancak bir Asya ülkesi olarak, Asya’dan doğacak bir düzene müdahil olması, hem kendisinin hem de temsil ettiği bloğun menfaatlerini koruması açısından gereklidir.

Bu nedenle Türkiye yeni düzenin “içinde etkin ol”mak zorundadır. Bu durum, Çin ya da Rusya ile aynı çizgide olmak manasına gelmez. Aksine bu hamle, çıkarları korumak için atılacak stratejik bir adımdır.

BM’nin 5’li Güvenlik Konseyinde, ABD, İngiltere ve Fransa’nın oluşturduğu Batı bloğuyla aynı masada, Rusya ve Çin’den oluşan Doğu bloğu oturuyor. Elbette aynı çizgide birbirlerine tabi olmak için değil, aksine ulusal menfaatlerini savunmak ve aleyhe çıkabilecek kararları engellemek kudretine sahip olmak için.

Yeni düzen, BM’ye alternatif kurum ve kuruluşlar ile karar verme mekanizmalarını da oluşturacaktır. Türkiye, genç nüfusu, ekonomik potansiyeli, askeri gücü ve siyasi iradesiyle, yeni düzende mutlaka “karar vericiler” arasında yerini almalıdır. Türkiye bunu ancak hinterlandıyla bütünleşerek başarabilir.

HİNTERLANTTAN BLOĞA

Türk Devletleri Teşkilatı’nın bütünleşme faaliyetlerini artırması, bölgesel bir güç unsuru haline gelmesi ve bir “Türk Bloğu” olarak ortaya çıkması, yeni bir misyon yüklenmesi imkanını doğuracaktır.

Türkiye, Balkanlar, Kuzey Afrika, Ön Asya ve Orta Asya’da bulunan pek çok, Türk ve Müslüman halkları toparlayabilecek öncü ülke konumundadır. Türkiye, dil, din, tarih, kültür ve gönül bağı olan bu halklarla ilişkilerini daha da yakınlaştırmalı ve bunu somut anlaşmalara bağlamalıdır.

Türkiye, özellikle komşu devletlerle yakın geçmişte yapmış olduğu ancak günümüzde geçerliliğini yitirmiş olan, Balkan Paktı (1934) ve Sadabad Paktı (1937) benzeri anlaşmaları, içeriklerini genişleterek ivedilikle imzalamalıdır. Balkan devletleriyle Balkan Paktı, Kuzey Afrika devletleriyle Kuzey Afrika Paktı, Ön Asya ve Uzak Doğu devletleriyle Asya Paktı imzalanmalıdır. Anlaşmalar ekonomik işbirliğinin yanında özellikle askeri işbirliğini de kapsamalıdır. Orta Asya’da Türk devletlerle kurulmuş olan Türk Birliği’nde askeri işbirliği hızla genişletilmeli ve ortak askeri yapılanmaya gidilmelidir.

Türkiye kendi hinterlandıyla kendi bloğunu süratle oluşturmalı ve yeni düzenin karar vericileri arasına, bir blok lideri olarak oturmalıdır. Türkiye hinterlandını konsolide etmesi halinde buna muktedir olacaktır.

Öte yandan Türkiye, yeni düzende, yeni üyelik ve katılımlarında, milli egemenliğine, bağımsız politika yapma yetkisine, çıkarları doğrultusunda karar verme iradesine halel getirecek angajmanlara girmekten, bu türlü hukukunu belli örgütlere, yapılara ve devletlere teslim etmekten şiddetle kaçınmalıdır. Türkiye’nin asıl kırmızı çizgisi bu olmalıdır.

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya