Benimseyip yapacağımız iyisi de var, kaçınıp yapamayacağımız kötüsü de var örneklerin. Aslında kötü olan bir şey örnek olmamalı. Mecelle’de , “su-i misal emsal olmaz” denir. Ki, bununla kötü örneklerden yola çıkılarak genelleme yapmanın yanlışlığı anlatılmak istenir.
Bu anlamda kelimeler de yanlış kullanılıyor. Mesela, “muvaffak olmak”, yeni tabirle “başarmak” kelimesini kullanırken, “Hırsız polisin elinden kaçmayı başardı” demek doğru bir ifade değildir. Hırsız kaçtı, dersiniz olur biter. Burada “başardı” kelimesi kullanılamaz. Peki, kullandınız! O halde yanlış yaptınız, başardı kelimesine hakaret ettiniz. Başarmak müspet, olumlu sonuçlar hakkında kullanılacak bir kelimedir. Bu türden yanlışlıklarla dolu -ödüllü- kitaplar, şarkılar, türküler, televizyonlarda saçmalayan spikerler, program yapımcıları, hâsılı ne ararsanız var. Neyse!
“Gerçek Arkadaşlık ve Sağlık” başlıklı yazımız ilgi çekince memnuniyet verici tepkiler aldım. Bu arada, geçirdiğim ameliyat için sağlık ve şifa dileklerini ileten değerli okurlarıma buradan peşinen teşekkürlerimi sunuyorum.
Kahramanlar diyarı Erzurum’dan Bekir Hoca aradı, dedesi Mevlit Çavuş ile onun asker arkadaşı Şevket Efendi arasında yaşanan bir olayı anlattı. Ona anlatan da doksanlı yaşlarındaki babası.
Bu iki arkadaş, zaman zaman birbirlerine gider gelirlermiş. Bir defasında Şevket Efendi gelmiş görmüş ki Mevlit Çavuş kısmen felç olmuş. Ekilecekleri tam ekememiş, ektiklerini de tamamen biçememiş. Biçtiklerinin bir kısmını tarlada yığın yapmış, bir kısmını harman yerine getirmiş, sürüp savuracak, taneleri samandan ayıracak. Taneler yemeklik buğday, samanlar da hayvan yemi olarak kullanılacak. Ne var ki Mevlit Çavuş bunları da yapamamış.
Bu arada Şevket Efendi, ahırı, samanlığı gezmiş. Ahırda hayvanlar var ama samanlıkta neredeyse yok denecek kadar az bir saman var. Bu yemle davar-sığır kışı geçiremez. Şevket Efendi, durumu iyice anladıktan sonra Mevlit Çavuşa varmış:
- Mevlit Çavuş, bana müsaade, ben köyüme “cidirem”. Yanımda oğlum var. Senin saman az, hayvanlar o samanla kışı çıkaramaz. Öküzleri bize ver, onlara bu kış biz bakalım.
Hikâyeyi anlatırken yanımda bulunan bir arkadaş:
- Bak hele şimdi, ben bakarım, diyerek adam alıp götürsün de, Mevlit Çavuş öküzlerden de olsun, demez mi?
- Hayır, düşündüğün gibi olmamış, diye cevapladım arkadaşı. Şevket Efendi, öküzleri bakmak üzere götürmüş ve bakmış. Ve ne yazık ki bu arada öküzün biri ölmüş. Ne yapsın Şevket Efendi? Bahar gelince yeni bir öküz almış, getirmiş bir çift öküzü Mevlit Çavuşa teslim etmiş. Hikâye bundan ibaret.
Peki, bu arkadaş niçin böyle dedi? Ne yazık ki sökün eden ve ısrarla televizyonlarda faş edilen ahlak dışı olaylar arkadaşa böyle söyletti. Bu yönde toplumsal algı oluşturuldu, oluşturuluyor. Kimse kimseye güvenmesin isteniyor.
İşte bizim ihtiyaç duyarak anlatmaya çalıştığımız “gerçek arkadaşlık” eskiden böyle yaşanırmış. Bekir Hoca hikâyeyi anlattıktan sonra ilave etti:
- Ağabey, senin anlattığın gibi, Mevlit Çavuş ve Şevket Efendinin torunları olarak birbirimize hâlâ gider geliriz.
Böyle arkadaşlıkların çoğaltılması ve daha da güçlendirilmesi dileklerimle.