Kıymetimi bil! Diyen bir Ramazan!
Geçen sene Ramazan ayı biterken yanıma gelen sevgili kardeşim Uğur Demirel'e dedim ki;
Bugün sevgilimiz gidiyor, bizden uzaklaşıyor, farkında mısın?
Seneye buluşabilecek miyiz, buluşamayacak mıyız bilmiyoruz. Dedim.
Bana verdiği cevabı dört dörtlüktü.
Tebessüm ederek şöyle dedi:
Ağabey; Bu sene Ramazan gelirken bana demişti ki "Kıymetimi bil.
Seneye ben yine buradayım da sen olmayabilirsin."
Allah hepimizi kıymet bilenlerden eylesin.
*
Tekne Orucu
Anaokuluna giden torunuma öğretmeni büyüklerinizden bir Ramazan hikayesi öğrenin demiş.
Ben de çocuklar dedim. Büyükler, dedeler, nineler, anneler, babalar, teyzeler, halalar, amcalar günde bir kere oruç tutarlar. Ama çocuklar bir günde fazla oruç tutabilirler dedim. Çocuklara orucu sevdirmek için üretilen tekne orucunu anlattım. Çocuklar sahur yaparlar, karınları acıkınca yerler. Bu birinci oruçları olur. Yemek sonrası tekrar oruca başlarlar. Acıkınca tekrar yerler. Böylece çocuklar günde iki, üç, dört oruç tutarlar dedim.
Çok hoşuna gitti. Çok mutlu oldu.
Dede sen günde bir oruç tutuyorsun.
Ben ise bir günde senden fazla oruç tutuyorum. Allah beni daha çok sevecek dedi.
Çok sevindi.
*
Ötekileştirme hakkımız yoktur.
Ramazan sessiz bir devrimdir.
Ramazan'da metroda karşılaştığım bir yaşanmışlıktan bahsedeceğim. Genç, yaşlı, kadın, erkek, sakallı, traşlı, mini etekli, feraceli, başörtülü, çarşaflı, pank traşlı, şortlu kadın ve erkek, seyahat ediyor.
Dikkatimi bir şey çekti. Yolcuların ekserisinin dudaklı kıpırdıyor. Hallerinden bir şeyler okudukları belli.
Bazılarının ellerinde zikir matik diye tabir edilen küçük aletler var. Her dudak hareketinde eliyle düğmesine basıyorlar.
Dudakları kıpırdayanlar sadece başörtülü, sakallı, feraceliler değildi. Şortlu ve mini etekli, çok dar pantolon giymiş bir kaç kızın da dudakları kıpırdıyordu. Hayret verici bir durumdu. Ama garipsemedim. Din benim veya bazılarının tekelinde değildi. Dinin sahibi Allah’tı.
Bir an düşündüm. Ayetlerini veya dualarını okudukları dinin, kurallarından birisi de dinin tarif ettiği tarza uygun giyinmektir.
Yolculuk boyunca kültürde ve yaşayışta oluşan melezleşmeyi düşündüm.
Bir yanda dinin ritüellerinden birinin ihmali, bir diğerinin ise gerçekleştirilmesi!
Görünüşte tam bir çelişki gibi duran manzara üzerinde kafa yordum. Nedir bu zıtlık diye düşünürken şunlar aklıma geldi.
Modernizm, halkları Müslüman ülkelerde ılımlı İslam projeleri ile Müslümanların düşünce tarzını değiştirmeye ve etkilemeye çalışmaktadır. Onlara özgürlük maskesi adı altında değerlerini değersizleştirmeyi teklif ediyorlar.
Müslümanların kafalarını karıştırma, yaşam biçimlerini değiştirme, kıyafet tarzlarını kendilerinkine benzetme, rüşvete ve yolsuzluğa bulaşmış siyasal iktidarlar ve Müslüman kitleler türetme projeleri aklıma geldi.
Çıplak dolaşıp oruç tutan, namaz kılıp faiz alan, Müslüman’ım deyip zulüm ve haksızlık yapan, bir olan Allah’ın yanına kutsallaştırılmış başka ilahlar ekleyen insan tipleri, modernizmin değer erozyonuna uğrattığı insanlardır.
Modernizm bu tip Müsüman’dan hoşlanmaktadır. Bu tip Müslümandan hiç rahatsız olmamaktadır. Bir olan ALLAH'ın yanına kutsallaştırılmış başka ilahlar ekleyen, insan tipleri modernizmin erozyana uğrattığı kişilerdir. Bu tip insanlar batılılar tarafından çok sevilmektedir.
Batının teklif ettiği modern hayat bağımlılığı ve küresel güçlerin baskıcı politikalarına boyun eğmek hep sıkıntı doğurmuştur.
Ancak modernizmin toplumun bir kısmının kıyafetlerini değiştirmiş ise de, RABB' imizin fıtratımıza yerleştirdiği güzellikleri yok edememiştir. Fıtrattaki güzellik asla kaybolmaz. Bazen örselenir. Fıtrata Allah’ın yüklediği güzellik uygun şart ve uygun zamanda yeniden yeşillenir, hayat bulur. Metroda karşılaştığım manzara tam da bu idi.
İnsanlar, inanma duygularını her daim muhafaza etmişlerdir. Güzellik de budur.
Modernizmin yok edemediği bu güzellikleri insanların yaşamasına destek hepimizin asli görevidir.
Müslüman birey olarak dinimizle yaşayışımızı bütünleştirirsek, dinimiz ile yaşayışımız arasındaki farklılaşmayı ortadan kaldırsak, sözlerimizle yaptıklarımızın uyumlu olmasına, özümüz, sözümüzün bir olmasına dikkat edersek, örnekliğimiz başkalarına daha çabuk etki edecektir.
Bilelim ki gereği gibi yaşamak dönemsel değil, sürekli olması gerekliliği lisanı münasiple insanların değişebileceği göz önüne alınarak anlatılmalıdır.
Dini bütün ritüelleri ile gereği gibi yaşamak bireysel sorumluluğun yanında toplumsal bir sorumluluktur.
Değerlerimizi yok ederek beyinlerimizi yıkamak isteyen, bizlere kendi hayat tarzlarını seçmemizi dikte eden uluslararası güçlere hep birlikte karşı koyarak, onlara galibiyet zevki tattırmayalım.
İslam’la ilgili öğrendiklerimizin sadece ahlaki öğretiler olmadığını, bunların yaşanılarak hayata geçirilmesi ve başkalarına aktarılmasını Allah’ın bizlerden istediğini hiç unutmamak.
Müslüman eliyle ve diliyle ilahi mesajı ve mesajın güzelliklerini aktarmakla görevlidir.
Dolayısı ile hiç kimseyi dışlamadan, ötekileştirmeden, kucaklamak, sevmek, yanlışların düzeltilmesinde inşa dilinin yumuşaklığını yakalamak gerekliliktir.
Değişim imha dili ile değil, inşa diliyle gerçekleşir.
Tebliğin dilinde şiddet yoktur.
Cennetin de Cehennemin de sahibi Allah'tır.
Bizlerin insanları cehenneme gönderme yetkimiz yok.
Biz insanlara dini bütün halinde yaşamanın gerekliliğini tatlı dille anlatmakla görevliyiz.
İçinizden hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. Ali İmran/104
Kendimize bize verilmeyen haklar edinmeyelim. İlahi mesajın aktarılmasında hakkımız olmayan şeyleri öncelemeyelim.
Zihnimizi Müslümanca inşa edelim. Müslümanca düşünüp, Müslümanca işletelim.
Zihinler Müslümanca işlemezse, ortaya konulan davranışlar da İslam’ın öngördüğü tarzda oluşmuyor. Çözüm üretmekten uzak, kargaşa, dünyevileşme, bencillik öne çıkıyor ve Ahiret bilinci kayboluyor.
Biz inananlar, Adem'in evlatları olarak, öncelikli kendimizi sorgulamalıyız. Başkalarını da bir tek davranışından dolayı ötekileştirmeyelim. Sertlikle, kabalıkla, kavgayla dönüşen kimse gördünüz mü?
Cennetin de Cehennemin de sahibi Allah'tır.
Bizlerin insanları cennete ve cehenneme gönderme yetkimiz yok. İnsanlara RABB'e kulluk etmenin ve dini bütün halinde yaşamanın gerekliliğini tatlı dille anlatmakla, en güzel tarzda tebliğ etmekle görevliyiz.
Tatlı dilin yılanı deliğinden çıkarttığını da unutmayalım.
Vahap Yaman
vahap3442@gmail.com