"Hayalim SINAVSIZ SİSTEM."
Milli Eğitim Bakanı
Ziya SELÇUK
2020 Ocak ayı haber siteleri.
Öncelikle Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ziya Selçuk'u tebrik ediyorum bu sözünden dolayı. En azından düşünülmesi, dile getirilmesi bile çok önemli. Aklın yolu bir demek ki, farklı hesabı olmayan, sadece eğitim amacı taşıyan büyük bir eğitimci ordusunun düşüncesini dile getirmişsiniz sayın bakanımız.
SINAVSIZ SİSTEM Mümkün mü, mümkün. Kolay mı çok kolay.
Zor mu hem de nasıl zor. Baktığınız yere bağlı...
Şart mı şart, elzem mi elzem, beka meselesi deniyor ya sıkça.
Evet asıl beka sorunu eğitimin ilkokul ve ortaokulda dört, lisede beş (a,b,c,d,e) seçeneğe mahkum edilmesidir.
Aslında sorun sınav değil. Sınav (eski tabiriyle imtihan) eğitimin ve hayatın her kademesinde zaten var, olacak da.
Bakan beyin kastı, seçme ve yerleştirme sınavları olsa gerek...
Biz ona sınavın şekli diyelim.
Seçme sınavları belki bir ihtiyaçtan doğmuş olabilir, ama zaman içinde sadece çoktan seçmeli teste dönüşmesiyle karmaşa ya da çöküş başlamış oldu.
Hani kitap okumayan, okuduğunu anlamayan, yorumlamayan nesil diyorlar ya... İşte o nesil bugünkü eğitim sisteminin ürünüdür.
Bu sistemde okumaya zaten ihtiyaç yok ki, çünkü yazmıyorsunuz. Sadece yuvarlağın içini karalıyorsunuz. Sınavı ya kazanıyorsunuz,
ya da kaybediyorsunuz.
ÇOBAN OLMAYA
VAR MISINIZ ?
Sınavı kaldırmak, çobanın değneğini havaya atması kadar basit ve kolay.
Bilinen hikayedir:
"Çobanın birinin canı çok çekermiş kestane yemeyi, ama parası da yokmuş. Dönemin Padişahı ava giderken çobanla karşılaşmış. Çoban süt ikram etmiş, sohbet etmişler.
En büyük arzusunu soran padişaha o da; "şu değneği yukarı atayım, aşağı inene kadar padişah olmayı çok isterim” demiş. Çoban, padişahın çok hoşuna gitmiş. Kendi kendine "ne yapacak ki, değnek inene kadar ?" diye düşünmüş.
-Tamam padişah
sensin, at değneği yukarı.
Çoban değneği
fırlatmış ve emri vermiş:
"Bursa kestaneliği vakıf" İşte o tarihten sonra,Bursa kestaneliği "hayrat" olmaya
başlamış."
Sayın Bakanımız, Çoban olmaya var mısınız ?
"sınav kalkmıştır" dediğiniz gün, Türk Milli Eğitiminin kurtuluşunun bayramı olur. Düzenlemeleri sonradan yapmanızda hiç bir sakınca yoktur.
Testin yerine koyacağınız her şey, daire içini karalamaktan çok daha başarılıdır.
İLKOKUL ÖĞRETMENİ SEÇMELİ
Sayın bakanım, bugün ülkeyi yöneten kadrolar, siz dahil, benim teklif ettiğim sistemde yetişti. Sizi, bizi, üniversite okuyanı, bir meslek erbabını
bir öğretmen keşfetti,
o yönlendirdi.
"Kim bu "derseniz ilkokul öğretmenimiz değil mi ? O kimin hakkında ne karar verdiyse hepsi doğru çıkmadı mı?
Damı akan birleştirilmiş sınıflı köy okullarında, ya da şehirlerin kenar mahalle okullarının kalabalık sınıflarında ders yaptılar. Dün, bugün ve yarın ülke yönetimindekilerini; doktoru, mühendisi öğretmeni, profesörü, sanatkarı... bu öğretmenler keşfetti. Her birimizin hayatına dokunan bir ilkokul öğretmenimiz vardır.
YÖNLENDİRME İLKOKULDA BAŞLAR
Aklımın erdiğince SINAVSIZ sistemi söyleyeyim. Ana okul ve ilkokul müfredatı, çevre şartları da dikkate alınmak kaydıyla, her öğrenci için aynı olmalı.
4 yıllık eğitimin başarısına göre; ilkokul öğretmeni, öğrencinin hangi tip okula gideceğine karar vermeli.
Bu sistemde öğretmene tam güven, tam yetki, onun yönlendirmesi temel olmalı... Gerekli Kontrolü yapmak, torpiline, hilesine, hurdasına engel olmak bugünkü gelişmişlik içinde çok daha kolaydır.
Üstelik 5. Sınıf deneme sınıfı olacağından, yanlış ya da kasıt olursa zaten kendiliğinden düzelir.
Ama yine de yönlendirmede yapılacak yanlışların, bugünkü testten daha az zararlı olacağı kesindir.
Örnek olsun diye söylemek isterim. Almanya'da öğrencinin hangi tür okula gideceğine ilkokul öğretmeni karar verir. Okul öğretmenler kurulu, veli görüşünü de alarak onaylar.
Öğrencinin orta okul ve devamında hangi tür lise veya meslek lisesinde okuyacağı bu şekilde belirlenir.
Liseye devam edenler çok zor ve ağır bir eğitim alır, elenenler olur, onlar bir başka okula yönlendirilirler. Normal orta okula gidenler, meslek eğitimi alırlar.
Çocuk buluğa ererken kabiliyeti ve isteğine göre, mesleğinin ilk basamağına ilk adımını atmış olur. Severek yapılan her meslek ve her iş kutsaldır.
Sayın Bakanımız, bugünkü öğretmenlerimiz, öncekilerden çok daha yetenekli ve donanımlı olabilirler, ama kanatları yolunmuş etkisi, yetkisi paylaşılmıştır.
Alo (.....) bilmem ne hatlarıyla rezil edilen, öğrenciye ezdirilen, veli ve medyanın oyuncağı haline getirilmiştir öğretmenlerimiz.
Öğretmen, günümüzde hakiki değerini bulursa, eğitimde bütün sorunların üstesinden gelme şansını yakalamış oluruz.
Bir de servis şoförlerine güç yeterse; herkes kendi evine en yakın okulda okur. Üstelik "mahalle kültürümüz" eğitimde yerini almaya başlar
OKUMANIN ENGELİ TEST TİPİ SORULARDIR
Avrupa’yı yol eyleyen eğitim uzmanlarınız, orada yaşayan eğitim ataşeleriniz, görevli öğretmenleriniz sanırım bulundukları ülkelerin eğitim sistemlerini biliyor olmalılar. Hiç bir ülkede yarış yok. Çocuklar, bizdeki gibi, ilkokul
1. sınıftan itibaren test çözmeye başlamıyor. Hafta sonları dahil
test masalarında sabahlamıyor.
Okullar, bizdeki kadar teknoloji kurbanı yapılmıyor sanırım.
Teste dayalı sınav kalkarsa, yönlendirmeyi okullar ve öğretmenler yaparsa; ne bir kursa ihtiyaç kalır, ne de parası olanın çalacağı düdük kalır ortada...
ORTAOKUL VE LİSE
Yönlendirmede Alman eğitim sistemi değerlendirebilir. Ana hatlarıyla söyleyeyim. Almanya'da:
1. Gymnasium - Akademik Liseler
2. Berufschule-
Meslek okulları
3. Religionschule- Kilise okulları
Ve bu okullara öğrenci hazırlayan orta okullar.
Türkiye'de İlkokuldan sonra; orta okul ve orta öğretim kurumları en az 3 ana kategoriye ayrılabilir.
1. Klasik düz liseler (Akademik Liseler)
ve buraya öğrenci hazırlayan orta okullar. Belli şartları taşıyan öğrenciler ilkokul 4. sınıfta; ilkokul öğretmeni tarafından seçilmeli. Bu okulların tavizsiz ağır bir müfredatı olmalı. Okuyan okumayan belli olur. Köylünün çocuğu da zenginin çocuğu da zeka ölçü ve kapasitesine göre başarılı olur veya olmaz.
Başarılı olabilenler bölümüne göre gözde üniversitelerin kaynağı olurlar.
2. Meslek Eğitimi (sanat okulları) yapan orta öğretim okulları ve buraya öğrenci hazırlayan orta okullar. Meslek seçimine hazırlamalı. Bu okullara yönlenenler, istek ve kabiliyetlerine göre
orta okuldan itibaren mesleklerini seçerler.
3. Din Eğitimi okulları ( İmam Hatip Okulları) ve orta okulları. YENİ SİSTEM de bazı okullar için belli standartlar konulabilir. Mesela proje okulları ve bazı Anadolu İmam Hatipler gibi.
Sanırım bir çok kişi, din eğitimi yapan okulların bugünkü durumunu dillendirmeye çekiniyor olsa gerek.
Zaten bugünkü haliyle din eğitimi veren okullar;" içi seni, dışı beni yakar" misali bir düzeyde. Bir çok kişi söylemeye cesaret edemiyor, ama ben söyleyeyim:
Kuru kalabalık var. Belki sayıca önceki yıllardan çok gibi gözüküyor, ancak kalite var mı derseniz ?
Pek emin değilim.
12 Eylül öncesinin İmam Hatip okullarıyla bugünküleri karşılaştırmak imkansız.
Eğer sistem ; çağın ve teknolojinin yeni imkanlarıyla desteklenerek
önceki yıllara dönerse, oraya da kalite gelir. Yoksa kuru gürültüden öte bir şey olmaz.
Ancak İmam Hatipler de yeni sistemde gerçek değerine ve kalitesine ulaşır.
OKULLARI ASIL ADLARIYLA AÇILMALI
Yine bakanımız "Liseleri yeniden yapılandıracağını" beyan etmektedir. Önceki dönemlerin SANAT Okullarını, İMAM-HATİP Okullarını
KLASİK-DÜZ Liselerini (yine çağın özellikleriyle gözden geçirip donatılsın) yeniden açılsın, sorun kendiliğinden çözülür.
Bence asıl sorunu; Finlandiya Milli Eğitim Bakanı; "ülkenizde neden özel okul yok" sorusuna; "Eğitim ticaret değil, herkese eşit verilmeli" diyerek çözmüş.
ALTIN BİLEZİK
Sayın bakanımız bir deyimi hatırlatmış;
"Sen ağa, ben ağa, inekleri kim sağa "
İlkokuldan itibaren herkesi ağalığa özendirirseniz,
lise bittiğinde ineği sağacak kimse kalmaz.
İlkokuldan bir arkadaşım vardı.
Ben güya üniversite bitirerek öğretmenlikten emekli oldum. Arkadaşım da sonraki yıllarda; bir KİT'e işçi olarak girdi. Şu anda benim iki katım emekli maaşı alıyor. Çocukları da doktor, mühendis oldu...
Ağa kimmiş peki ?
Şimdiki aklım olsa zaten su tamircisi olurdum.
Saati en az 200 , öğretmenin ders saati sanırım en son 20 oldu. "Sanat her devirde altın bileziktir." Ama biz lise bitene kadar mühendis, mimar, doktor, bakan, başbakan vaadiyle yetişince, hepimiz ağa olduk.
ÜNİVERSİTE GİRİŞİ
Üniversite sınavı nasıl mı olacak ?
Çoban isterse tekeden sütü sağar.
Lise eğitiminde okul hayatı boyunca öğrenilen ve elde edilen kazanımları testin dışında ölçebilme imkanı, günümüz şartlarında her zaman bulunabilir.
İlkokul, ortaokul, lise öğrenci başarısını günümüz şartlarında milimetrik rakamlarla sınıflandırmak çok daha kolay. Bakanlık bir düğmeye basarak Edirne'deki, Ardahan'daki... öğretmenin nasıl not verdiğini, öğrencinin ne iş yaptığını bilme ve kontrol şansına sahip. Ankara'dakiler hırsız değilse, Ardahan'daki öğretmen de İstanbul'daki de kılı kırk yarar... yeter ki güvenelim. Buradan şunu kastettiğimiz sonucu çıkmasın tek ölçümüz okul notları, ya da okul başarısı...
Amerika, Almanya gibi gelişmiş bir çok ülkede ve bizde önceki yıllarda yapılan uygulamalara bakılsın yeter... Merkezi test yerine gelebilecek bir çok alternatif vardır.
BİTİRME SINAVLARI
Üniversiteler, şu an gelişmiş ülkelerdekine benzer bir metotla öğrencilerini alırlar.
Önceki yıllarda olduğu gibi, lise ve orta okullara bitirme sınavı veya olgunluk sınavı ( test tipi olmamak koşuluyla) konulabilir . Mesela, Almanya Liselerinde olduğu gibi 'Gymnasium Abitur" sınavına benzer bir uygulama yapılabilir. İsabet de olur, Almanya ile hem nüfusumuz eşit, hem de üniversite ve öğrenci sayımız da birbirine yakın.
Basında vardı: İzmir'den bir kızımız lise hayatı boyunca elde ettiği kazanımları, başarıları eklediği kompozisyonu ile Amerika'da bir üniversiteden kabul almış.
Elin Amerikalısı bizim kızın kompozisyonunu okuyabiliyorsa; herhalde bizim üniversitelerimiz
de buradaki çocuklarımızın başvurularını okuyabilirler.
Bilimsel ahlaka güvenirsek, sanırım sorun daha kolay çözülür. O ahlaka alışana kadar zaiyat olmaz mı olur,
yanlış olmaz mı olur. Ama inanın şimdiki sistemden daha az zararlı olur. Kurallar ve sistem işlemeye başlarsa.
Zaten toplu hırsızlıkları da önleme imkanı her zaman vardır.
SONUÇ
Yapay zekanın konuşulduğu günümüzde, eğitimde köklü değişikliklerin gündemde olduğu bir dönemde, en radikal değişiklik; çağın gereklerine göre, öğretmeni, teknolojiye boğdurmadan, sistemin en başına koymak olmalıdır.
Eğitimde bilgi değil, duygu ağırlıklı insan unsuru en önde olmalı.
Yeni Zelanda'nın başkentini bilmek için okula ihtiyaç yoktur, "google " yeter. Ama Ruanda'da acı çeken insana merhameti, okul öğretir ve öğretmelidir.
(İlerleyen zamanda "Liselere Giriş Sınavı"nın nasıl kaldırılacağının
basit formülünü, gerekçeleriyle yazabilmek ümit ve dileğiyle...)