KORONAYLA İMTİHANIMIZ
"Hak şerleri hayr eyler
Zan etme ki ğayr eyler
Ârif ânı seyr eyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler…
İbrahim Hakkı
Bütün insanlığın başında bir felaket var. Ülkemiz de bunun içinde. Duamız en az zararla kurtulmak. Alınan tedbirlerden
en önemlisi
" EVDE KAL" mak.
Zaman zaman ruh halimizi etkilese de, kabullenmenin dışında yapabileceğimiz başka bir şey yok gibi gözüküyor.
Bir müddet daha katlanmak, ya da sabretmek zorundayız.
Çoğumuz evlerin birer gözüne tıkılıp kaldığımızdan şikayet ediyoruz. Dört duvar arasında oturmaya, hürriyetimizden ödün vermeye pek de alışık değiliz.
Bazıları evleri,
"Korona Hapishanesi" diye adlandırıyor.
SONU HAYIR OLUR
Marifetname'nin yazarı Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin yaklaşık iki yüz elli yıl önce söylediği gibi:
"Hak şerleri hayr eyler
Zan etme ki ğayr eyler
Ârif ânı seyr eyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler…
Vallahi güzel etmiş,
Billahi güzel etmiş,
Tallahi güzel etmiş,
Allah görelim netmiş,
Netmişse güzel etmiş."
Umulur ki, "her şer'den bir hayır çıkar" hepimiz adına. Milletimiz, devletimiz, bütün insanlık alemi gerekli ders ve tedbirleri almış olarak atlatırız bu felaketi.
EVDEKİ HALİMİZ
Evde üç kişiyiz. Kimse kimseye bir metreden fazla yaklaşamıyor.
Akraba, eş, dost, ahbap, çoluk çocuk ve torunlarla telefon veya internetle görüşüyoruz. Herkes yerinde güzel ve iyice...
Evvelden kışlık hazın olurdu evlerimizin kilerinde, ambarında.
Biz korona stoku yapmadık. Ama Hanımın her yaz, büyük bir gayret ve zahmetle hazırladığı, ama bir türlü yemek nasip olmayan kışlıklar vardı.
Kurumuş kaysı, erik, biber, patlıcan, domates... Kesilmiş hamurlar, ev yapımı tarhana ile köy bulguru, nohutla kuru fasulye...
kaysı ve üzüm hoşafımız bile var. Yoğurt da mayalıyoruz. Turşu da bitmemiş henüz...
Tavada bazlamayı
da pişirdiğimize göre... Dışarı çıkmadan yazı getiririz.
Bunların sadece bizde olduğu sanılmasın.
Bir çok evde kışlık peynirle tere yağı
bile vardır. Hatta bazı hanımların buzluğunda kurban kıyması hala bitmemiş olabilir.
Korona sayesinde sağlıklı beslenmeye
bir adım atmış olduk böylece.
Şimdiden "şerden hayır" lar kendini göstermeye başladı.
Önemli bir şey daha oldu. Yuvalarımızdan canlı insan sesi yükselmeye başladı. Evin içinde bir metre uzaktan da olsa birbirimizle sohbet edebiliyoruz. Artık Dijitallerden başımızı kaldırabiliyoruz. Birbirimizi görebilir hale geldik.
Korona düşünsün gerisini...
Cevahir Nenem derdi ki:
-Oğul ambarda önümüzdeki yılın unu, buğdayı yoksa halimiz perişandır. Gelecek yıl yağmur yağmazsa, kıtlık olur.
Siz bilmezsiniz, biz çok ekmeksiz kaldık.
Şimdilerde nenemin korkuları yok, ülkenin her tarafı bolluk... Henüz herkes için sokağa çıkma yasağı da konmadı.
Biz gönüllüyüz. Kimseden mikrop kapmayalım, kimse de bizden zarar görmesin istiyoruz. Sevdiklerimizi korumalıyız.
Tehlike geçene kadar dışarı çıkmasak ne olacak ki ? Sokakta sarı papuçlarımız mı kaldı ?
HERKES KONUŞUYOR
Özellikle TV ve internette herkes tıp profesörü, büyük din alimi kesildi. Her gün değişik bir ahkam ve hüküm dinliyoruz.
İlgili-ilgisiz bir çok
kişi, tartışma programlarında
boy gösteriyor.
Bilen de konuşuyor bilmeyen de.
Sevin, sevmeyin bu ülkenin bir hükümeti, bir sağlık bakanlığı var; doktorları, salgınla ilgili bilim kurulları var. Bir kadim devletimiz var.
Onların tavsiye ve koyduğu kurallara uymak gerekmez mi ?
Ulul emre itaat şarttır.
Allah esirgesin !Dostlardan gelen sosyal medya paylaşımlarına bir inanırsak; bu sürecin sonunda evinden akıllı çıkacak kimse kalmaz...
Birlik beraberliğin tam vakti. Bilimi dinlemenin zamanı. İnsanlığımızı da hatırlamanın, vicdanımızı tekrar yoklamanın zamanı da, vakti de çoktan geçti.
MAZLUMUN AHI
Aylan bebek vardı. Dalgalar kırmızı elbisesiyle, Ege kıyılarına vurmuştu. Mehmetçiğimizin kucağında taşıdığı
Aylan Kurdi'yi ne çabuk unuttu insanlık.
Suriyeli bir kız çocuğu vardı.
"Ey Azrail ! Artık canımı al ki cennette yemek yiyeyim "diye yazdığı mektupla vasiyet bırakan Suriyeli kız .
Açlıktan inleye inleye can vermişti. Aklımıza geliyor mu ?
Varil bombalarından yaralanan 3 yaşındaki Suriyeli çocuğun ruhunu teslim etmeden önceki son sözleri; "hepinizi Allah'a şikayet edeceğim, Allah'a her şeyi anlatacağım."
Demek ki, şikayetten kurtulan olmamış.
KORONA MİLADI
Belki bir çok şey
eskisi gibi olmayacak.
"Hayat koronadan önce, koronadan sonra" diye ikiye ayrılacak. Perdenin gerisinde neler var ?
Şu an için bilmiyoruz. Sadece tahminler yürütebiliyoruz.
Ancak çok da insani olmayan dosyaların, senaryoların gündemde olduğu ve olacağını tahmin için, kâhin olmaya gerek yok. Perde açılıp,
ışıklar yandığında,
gün aydınlanıp güneş çıktığında ömrü olan görecek yazılanları, planlananları...
Ancak kulunun bir hesabı-kitabı varsa; Allah'ın hesabının
daha çetin olduğu,
plan yapanların, planlarının bir gün başlarına çalınacağını akıllarından çıkarmasınlar...
Felaketi, insanlık olarak hep birlikte yaşıyoruz.
Her ne olursa olsun; "akletmek," düşünmek, tedbir almak, ibret almak içinde bulunduğumuz hale,
her şeye rağmen şükretmek durumundayız.
ÇOCUKLARIN DUASI
Değişik şekillerde yazılıp, söylense de bu felaketin, bu salgının halk arasındaki adı, özellikle çocukların dilinde;
"Korona" olmuş.
Çocukların duası ve önsezileri kuvvetlidir.
Beş yaşındaki bir çocuk; "Allah'ım annemi, babamı Korona'dan koru"
diye dua ediyor.
Bir başka altı yaşındaki çocuk, evdeki çamaşırları duşa kabinin içine doldurmuş,
iki gözü iki çeşme babasına;
"gel koronayı buraya topladım, hepsini yakalım" diye figan ediyordu.
Telefonda "masal anlatıp video göndereyim mi" diye soran babaannesine beş yaşındaki torunu:
-Gönderme, korona bulaşır.
Yine telefonda tele konferansla görüşen aynı torun dedesine:
"Korona bitince hemen görüşelim, ben sizi çok özledim."
Korona ne zaman biter ?
Sorusuna "2 hafta sonra" cevabını veriyor.
İnşallah çocukların duası kabul olur.
Tedbir, bizden takdir Allah'tandır.
Sultan Mahmut'un yüzüğünde yazdığı
gibi diyelim:
"Bu da geçer Yâ Hû ! "