12 Mart 1921, İstiklal Marşımızın TBMM'de milli marş olarak kabul edildiği gün.
Milli şair Mehmet Akif tarafından uykusuz gecelerde, 1921 yılı Şubat ayı başlarından itibaren "Taceddin Dergahı"nın duvarlarına yazılmaya başlanmıştır.
İstiklâl Marşı ilk olarak,
17 Şubat 1921 tarihinde Ankara'da Hakimiyet-i Milliye ve Sebilürreşad gazetelerinde yayınlandı.
21 Şubat 1921'de Kastamonu'da
Açık Söz gazetesi ise marşı süslü bir çerçeve içinde birinci sayfaya koyarken şu açıklamayı yapar: ”Her mısrada Türk ve İslam ruhunun ulvi mübarek hisleri titreyen bu abide-i sanat (sanat abidesini) kemal-i hürmet (büyük bir saygı) ve mübahatla (övünçle) derc ediyoruz (yayınlıyoruz). "
Şiir, on iki gün sonra ise Konya'da Öğüt gazetesinde yer aldı. Ayrıca, askerlerin okuması için Batı Cephesi Komutanlığına da gönderilmiştir.
Meclisin milli marş yarışmasına, para ödülü olduğu için Mehmet Akif Ersoy katılmamıştı.
Ancak Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver'in mektubu üzerine Akif'in yazdığı
10 kıta 41 mısralık muhteşem şiir;
1 Mart 1921 tarihinde TBMM'de Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlık yaptığı oturumda, Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından okunmuştur.
Milletvekillerinin tezahüratlarıyla ayakta alkışlanmış; istek ve göz yaşları arasında milletin hislerine tercüman olan şiiri, Hatip gür ve davudi sesiyle 4 kez tekrar okumuştur.
Her okuyuşta, "Ulustaki İlk Meclis Binası"ndan alkış tufanı kopmuş, "yaşa, varol !" sesleri yükselmiştir.
Çeşitli gazetelerde yayınlanan ve Meclis'te okunan şiir, kısa sürede
bir umut ve heyecan fırtınası estirmiştir.
12 Mart 1921 tarihli oturumda, TBMM'de yapılan görüşmeler sonunda; milletvekillerinin ayakta, heyecanlı alkışlarıyla, Mehmet Akif'in yazdığı eser, Türk Milletinin
Burdur Milletvekili olarak, Ulus'taki Meclise Ankara'nın ayazında paltosuz gidip gelen şair;
Maarif Vekaleti'nin, önceden ilan etmesi sebebiyle, alınması zorunlu olan 500 lirayı "Darül Mesai" adlı çocuklar ve kadınlara
iş eğitimi veren ve cepheye elbise diken kuruma bağışlamıştır.
99 yıldır her geçen gün mana ve önemi artan, yüce duyguların ifadesi abide bir marşı; yorumuyla, anlamıyla, taşıdığı değerler manzumesiyle hatırdan çıkarmamalıyız.
İSTİKLAL MARŞININ KISA BİR TAHLİLİ
Milli şairimiz Mehmet Akif şiirini,
"Kahraman ordumuza" ithaf etmiştir.
Çünkü; geniş bir coğrafyada, yıllar süren savaşlardan yeni çıkmış yorgun
bir ordunun morale ihtiyacı vardır.
İstiklal Marşı cephedeki askere moral, millete ümit kaynağı olmuştur.
Şairimiz, "Korkma ! " diye başladığı abide şiirini;
"Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal" mısrası ile bitirmesi son derece anlamlıdır.
Türk milletine; endişelenme, tasalanma, kaygılanma anlamlarında; Kuran-ı Kerim'in hitabıyla;
"Lâ tahzen" Korkma ! diyerek Türkçe seslenmiştir.
"Peygamber efendimiz Mekke'den, Medine'ye hicretinde; yol arkadaşı
Sevr mağarasındalar. Peygamberimizin(s.a.v)evinden bu tarafa
iz süren Mekkeli müşrikler, Efendimizi ortadan kaldırmaya azmetmişler, ant içmişler. Mağaranın arkası kayalarla kapalı, önü düşmanın ayak sesleri...
“Ey Allah’ın resulü! Yaklaştılar, bizi görecekler...der.
ve korkusu her halinden bellidir.
"Lâ tahzen, innallahe meana'' -Korkma, üzülme Allah(c.c.) bizimledir -cevabını verir. (Tevbe 40.)
"Mağara girişindeki çalıya yuva yapmış
ve kapısındaki kalın örümcek ağını gören müşrikler, içeri bakmadan geldikleri gibi dönerler..."
Akif, Sevr Mağarası ve Tevbe suresi 40. âyete telmihte bulunuyor. Şiire "korkma" diyerek başlıyor. Çünkü Allah milletimizle beraberdir.
Peki korku nedir? Düşman Polatlı'ya kadar gelmiş, top sesleri Meclis'ten duyulur olmuş...
ordu dağıtılmış, önümüz-arkamız düşman, millet fakr u zaruret içinde... Böyle bir durumda bile şair: "Allah bizimledir. Korkacak bir şey yok." Diyerek sesleniyor
Anadolu'da ocağın tütmesi önemlidir. Sönmemişse ocak, tütüyorsa baca,
hayat var demektir. Milletimizin en son ferdi yok olmadan;
en son ocak sönmeden bu hilal, bu ay yıldızlı al bayrak bizimdir.
Nazlı hilâle, bayrağa hitap söz konusudur. Bayrak, bir milletin bağımsızlığının sembolüdür. Kahraman milletime gül, dalgalan. İşgale uğramış vatan topraklarında bayrak da mahzundur, kızgındır, öfkelidir.
uğrunda döktüğümüz kanları helal etmeyiz sonra. O bakımdan
sen ebedi olarak dalgalanacaksın...
Asırlardır, Allaha tapan hakka inanan, Hakk'ın, haklının, doğrunun, adaletin temsilcisi olan milletimin bağımsızlık en tabi hakkıdır.
"Ben" nidasıyla millet konuşuyor.
Türk Milletinin hür yaşama kararlılığı ve azmi anlatılıyor. Milletimizi esaret zincirine mahkum etmek isteyen düşmanlarımız,
deli ve çılgın olarak nitelendiriliyor.
Batı'nın iki yüzlü tavrı, çelik silahları ve mağrurluğu karşısında imanın galip geleceği, Milletimizin zafere ulaşacağı anlatılıyor. İman karşısında hiç bir gücün, topun ve tüfeğin duramayacağını söyleyerek Büyük Zafer müjdeleniyor. Bize saldıran, medeniyet denilen Batı yaşlanmış tek dişli canavardır aslında.
Gerçekten, Akif zaferi önceden görebilmiştir. Ve 20 ay sonra İstiklal savaşı kazanılmıştır.
Zaferin yakın olduğu muştusu var. Allah'ın vadettiği ve Akif'in çok yakın dediği zaferin kısa bir zamanda kazanılması ümidi dile getirilmiştir.
Cennet vatanın bize şehitlerimizin emaneti olduğu ve toprağın üstündekilerin vatana sahip çıkmalarını istiyor.
Nitekim, 9 Eylül 1922'de düşman denize dökülmüştür.
Kahraman askerlerimize hitap vardır. Basılan yerin vatan toprağı olduğu, altında şehitlerin yattığı, şehitlerin emaneti olan vatanı korumak, yaşayanların görevidir.
Cennet vatan uğruna can vermenin şehitlik makamı olduğu, şehitlik makamının ulviliği, yüceliği dile getiriliyor.
Vatan topraklarının şehit kanlarıyla sulanarak vatanlaştığı, vatandan ayrı kalmanın ıstırabının zor olduğu anlatılıyor.
Şairin Allaha yakarışı vardır.
Anadolu'nun işgali sırasında İslamın kutsal değerlerine saldırılar olmuştur. Allahım senden
Ezana, mabede, camiye düşman eli değmesin. Dinimiz İslamın sembolü ezan susmasın, bayrak inmesin diyor.
9. DÖRTLÜK Şehitlerimizin yakarışı vardır.
Zafer kazanıldığında; mezar taşı kalmasa bile (çoğu şehidin mezar taşı yoktur ) şehitlerin ruhu, cennette olacağından, sevinçten gök yüzüne erişir. Şehitlerimizin ruhlarının da felaha ereceği anlatılıyor. Uğruna can verdikleri vatan toprağında rahata ereceklerini söylüyor şair.
Artık zaferin kazanılmasının mutlak olduğu, bayrağın, vatanın uğruna döktüğümüz kanları helal eden şairimiz; ebediyen Türk milletine, dinimize , bayrağımıza esaret
Allahım senin yolunda giden, adalet ve doğrunun savunucusu, hakkın ve haklının temsilcisi; senin uğrunda can veren, sana tapan, sana inanan, sana secde eden milletimin hür yaşamak hakkıdır. Bağımsızlık, bayrağımın ve milletimin en tabi hakkıdır.
Aslında istiklal marşını anlamak, açıklamak ve yorumlamak kolaydır; çünkü şiirde, günümüz Türkçesiyle bile, anlaşılmayacak kelime yoktur. Öylesine akıcı ve anlaşılır bir dil ve kelime hazinesi kullanılmıştır ki, tek bir harfi bile ne eksik, ne de fazladır.
Her mısrası, her dörtlüğü bir tarihtir,
bir destandır. Derin manalar yüklüdür.
Milletimizin bütün kutsalları, değerleri, tarihi, coğrafyası, azmi, ezanı, bayrağı, hürriyeti şehidi, vatan bütünlüğü,
bizi biz yapan her şey vardır...
Bu kadar güzel bir marşı, Mehmet Akif'ten başkasının yazması da mümkün değildir.
Çünkü O, Çanakkale Şehitleri, Ordunun Duası, Cenk Şarkısı, Bülbül...gibi bir çok şiiri ile Safahat'ın çoğu bölümlerini yazmış büyük bir
İstiklal Marşını sadece törenlerde söylenen besteli bir marş olarak görmek yeterli değildir.
10 kıta, 41 mısrasının ezberiyle birlikte ve derin anlamıyla, yeni nesillere öğretmeyi görev kabul etmeliyiz.
"İstiklal Marşı’nı niçin Safahat’a koymadınız?”
Sorusuna, hasta yatağında:
– Onu millete hediye ettim, artık o,milletindir. Benimle alakası kesilmiştir. Zaten o, milletin eseri, milletin malıdır. Ben yalnız gördüğümü yazdım.
"Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırtmasın."
Diyen Milli Şairimiz Akif'i, İstiklal Marşının kabul yıldönümünde minnetle, şükranla, rahmetle anıyoruz.
İstiklal Marşımıza bütün yönleriyle sahip çıkmak; Mehmet Akif'in,
başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
kahramanlarımızın aziz hatıralarına en büyük saygı olur.
99 yıl sonra bize düşen görev; ecdadımızdan emanet aldığımız
bu güzel vatanı ve İstiklal Marşımızı, nesillerimize aynı ruh ve heyecanla kutsal
bir değer olarak devretmek olmalıdır.