Değerli okuyucu;
Böyle bir soru ilk bakışta insana oldukça garip geliyor değil mi?
Çünkü son dört beş kuşaktır İslâm' ın şartının beş olduğunu biliriz ve bunda hiç tereddüt etmeyiz.
Oysa bunda ne kadar yanıldığımızı birazcık düşündüğümüzde hemen anlayıveririz.
Sözü fazla uzatmadan konuya girmek istiyorum.
Emr-i bil Maruf ve Nehya-ül Münker Müslüman için şart (farz) değil midir?
Dini tebliğ İslâm' ın şartlarından değil midir?
Lisanla, malla, bedenle cihat,
Devlet olmak için, İ'la-yi KELİMETULLAH için siyaset,
İslâm ölçüleri dahilinde dürüst ticaret,
İslâm ölçüleri içinde üretmek,
İlim tahsil etmek, ilim öğretmek,
Sıhhat, huzur ve mutluluk için gereğince gayret sarfetmek,
Adaleti tesis için gerekeni yapmak, adaletle yönetip hüküm vermek,
Velhasıl İslâm Ahkâmına dayalı Devlet' i tesis ederek idamesini temin etmek,
İslâm Ahkâmına dayalı Devlet eliyle dünya insanlığını İslâm' la müşerref kılmak,
Tüm mazlum ve mağdur milletleri zalimlerin zulmünden kurtarma idealiyle cihanşümul tebliğ ve cihat etmek,
İslâm' ın şartlarından değil midir?
Peygamber (S.A.S.) Efendimiz, Peygamberliği süresince bu yazılanları tahakkuk ettirmek için uğraşmadı mı? Sadece namaz, oruç, hac, zekât ve kelime-i şehadetle yetindi mi?
Peygamber (S.A.S.) Efendimizin Sünnetlerinin adı kısaca İslâm İnkılap Hareketi değil midir?
İslâm' ın şartı şayet 5 idiyse, yukarıda yazılanlarla uğraşmak gereksiz olmaz mıydı?
Değerli okuyucu;
İslâm' ın şartının beş olduğunu bilmemizin sebebi;
Bir asır öncesinde siyasi tercihimizi "Muasır Batı Medeniyeti!" ne ulaşmak yönünde kullanmamızdır.
Bu sebeple, sadece ibadete taalluk eden namaz, oruç, hac, zekât ve kelime-i şahadet; (Laikliği temel anayasal kural olarak kabul etmiş almamız nedeniyle) İslâm' ın yegâne şartları olarak dikte ettirilmiş, Devlet' in tüm fonksiyonları da bu yönde oluşturulmuştur.
Bu nedenle Ülkemiz' deki neredeyse tüm Müslümanlar İslâm' ın şartının 5 olduğunu zannetmekte, öyle bilmektedir.
Değerli okuyucu;
İslâm' ın şartı: İbadetteki 5 şartla birlikte, Kur' anı Kerim' de yazılı bulunan tüm farz ve vacipler, Sünnet' le birlikte hayat haline gelmiş olan iman esasları ve amellerdir. Devamında teferruata dair meseleleri halle yönelik İcma ve kıyas hükümleridir. Kısaca Edille-i Şer' iye' dir.
Bu açıdan bakıldığında:
Nihai hedefi İslâm Ahkâmına dayalı Devlet tesisi olan, stratejisi ve taktikleri yer ve zamana göre belirlenecek olan yeni bir İslâm İnkılap Hareketi' nin başlatılması İslâm' ın şartları gereğidir.
Günümüzdeki siyasi organizasyonlar arasında net olarak bu anlayışla hareket edeni mevcut değildir. Bununla birlikte net olmamakla beraber muğlak bir şekilde İslâm' ı referans alan siyasi organizasyonlarımız vardır.
Bu kategori kapsamındaki siyasi organizasyonlar müstakbel müttefiklerdir.
Bu noktada "Parti" sözcüğünü bilhassa kullanmıyorum. Çünkü; parti sözcüğü bize İttihat ve Terakki Fırkası' yla birlikte Batı' dan gelmiştir. Fırka sözcüğü parti sözcüğü ile eşanlamlıdır. Fırka, fark kökünden gelir, tefrika da bölücülük anlamına gelir.
Doğrusunu ifade etmek gerekirse particilik tarih boyunca, sıfatıyla müsemma bölücülük fonksiyonunu bihakkın yerine getirmiştir.
İslâm inanç ve kültüründe ise bölücülük yok ancak muhalif fikir vardır. Peygamber (S.A.S.) Efendimiz: "Ümmetimin ihtilafında rahmet vardır" buyurarak farklı fikirlerin en doğru fikrin bulunmasına yol açarak rahmete vesile olacağını ifade etmiştir.
Konuya böyle bakınca, farklı fikirlerin rahatça ortaya çıkabileceği bir siyasi vasatın tesisi İslami siyasetin ana hedeflerindendir.
Ne Asr-ı Saadette, ne de tarihteki İslâm'ı referans alan tarihteki devletlerde parti olmamıştır.
Değerli okuyucu:
Bu yazılanlar yapılması gerekenler. Ancak, kim önayak olur, kim başlatır, kimler katılır? Bunu ancak Allah bilir.
Biz acizane, gerekeni yazmakla yetinmek durumundayız. Allah hayırlara tebdil eder İnşaallah. Allah' a emanet olunuz. 16.08.2023
Av. Mehmet AKTAN