Devletlerarası ilişkilerde, her ne kadar uluslararası örgütler vasıtasıyla bir uluslararası hukuk çerçevesi çizilmeye çalışılsa da, çıkarların belirleyici olduğu, bu yönde sürdürülen diplomasinin çoğu zaman farklı baskı unsurlarıyla desteklendiği, hatta askeri ve ekonomik gücün ilişkilerde üstün olan tarafı belirlediği tarih boyunca süregelen bir gerçektir.
Bununla birlikte dünya devletlerinin, uluslararası hukuk, uluslararası antlaşmalar ve diplomatik teamüller çerçevesinde, aralarındaki ilişkileri nispeten belli bir sistematiğe oturttukları gerçeği de yadsınamaz.
Bugün ise dünya, devletlerarası ilişkilerde söylem ve eylemlerin ekonomik hatta ticari çıkar üzerine kurulduğu, böylesi çıkarlar için askeri güç kullanma tehdit ve şantajının vaka-ı âdiyeden sayıldığı, devletlerin haydutça davrandığı, pervasızlığın ve hayasızlığın normalleştiği yeni bir dönemi yaşıyor.
Her yeni normal, yeni karşı duruşları gerektirir. Bugün diplomasinin ve uluslararası siyasetin dili ve eylemleri şekil değiştirmek zorunda, ta ki muhatabınız sizi anlayabilsin.
Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanı Donald Trump’ın dünyaya tüccar gözlüğüyle baktığı, dünyada her şeyin alınıp satılabileceğine inandığı, daha seçim kampanyası dönemindeki söylemlerinden anlaşılabiliyordu.
“Amarica First / Önce Amerika” ve “Great America Again / Yeniden Büyük Amerika” sloganları, dünyanın geri kalanını önemsemeyen ve umursamayan anlayışın sloganik ifadeleriydi.
Daha başkanlık koltuğuna oturmadan, salyalarını akıtarak, Panama’dan, Kanada’ya, oradan Grönland’a kadar gözünü diken Trump, Amerika’nın Gazze’yi İsrail’den devralacağını ve burayı uluslararası bir turizm merkezi yapacağını sıradan ve önemsiz bir şeyden bahsedercesine söyleyiverdi.
“Gazze Amerika’nın bir gayri menkul meselesidir” diyen Trump’ın bu pespaye zihniyetine alçakça demek bile ona bir mertebe sayılacağından, bu sapkın anlayış Üstad Necip Fazıl’ın deyimiyle ancak “çukur” olmayı hak ediyor.
Trump Siyonist duruşunu seçim öncesinden belli etti. Netenyahu Amerikan Kongresinde konuşurken dakikalarca alkışlandı. Sonrasında dönemin başkanı Biden kendisiyle resmi konutta görüşürken, Trump kendi çiftliğinde ağırladı ve orada İsrail’e sınırsız ve koşulsuz desteğini bir kez daha yeniledi.
Siyonizmin sadık hizmetkarları Evanjelistler seçimde Trump’ı destekledi ve kazanmasında etkin rol oynadılar. Trump’ın kendisi de bir yandan Evanjelist iken, diğer yandan şimdi bu desteğe karşı diyet ödüyor.
Trump’ın oval ofiste başkanlık koltuğuna Netanyahu’yu oturturken çekilen fotoğrafın dünyaya servis edilmesi, esasen Amerika’nın Siyonizme teslim olduğunun vesikası niteliğinde.
Öte yandan Evanjelistler bir hokkabazlıkla Trump’ı Mesih ilan ettiler. Elbette Trump’ın Mesih olmadığını kendileri de biliyor ancak, onlara teolojik bir figür gerekiyordu.
Siyonist inanışta dünyada yeterince karışıklık olduğu ve düzen bozukluğunda, Mesih gelip büyük savaşta Yahudi’ye karşı olan herkesi öldürecek ve kalanları Yahudilerin hizmetine verecektir.
Siyonistler dünyada her türlü karışıklığı ve savaşları çıkarmalarına rağmen bekledikleri Mesih gelmeyince, şapkadan bir Mesih çıkardılar. Muharref Tevratın, sapkın ideolojisi Siyonizmin, uydurma Mesihi. Bu durum, Siyonistler ve Evanjelistlerin sapkınlıklarına teolojik zemin oluşturma çabasıdır.
471 gün süren çatışmalar sonunda, İsrail Gazze’yi ancak yerle bir edebildi. Ancak Hamas’ı ve tünellerini ele geçiremedi, esirleri geri alamadı. Şimdi Gazze’nin ancak boşaltılarak ele geçirilebileceğini gördüler. İsrail kendisinin başaramadığını, Gazze’yi peşkeş çekerek Amerika’ya yaptırmak istiyor.
Gazze’nin boşaltılarak turizm merkezine dönüştürülmesi planının, İsrail’in isteğiyle, Temmuz ayında George Washington Üniversitesi’nden ekonomist Prof. Joseph Pelzman tarafından hazırlandığı ve Trump’a gönderildiği ortaya çıktı. Ayrıca Pelzman’ın “Gazze’yi yeniden inşa etmek için ekonomik bir plan” adlı makalesinin Ekim ayında Global World Journal dergisinde yayınlandığı biliniyor.
Yani daha Amerikan seçimlerinden önce İsrail’in talep ve desteğiyle ve Trump’ın bilgisi dahilinde Gazze planının tasarlandığı ortada. O yüzden tüm bu yaşananlar, şaşırtıcı olmaktan uzak, beklenen gelişmelerdir.
Öte yandan Gazze, sadece eşsiz bir Akdeniz kıyı şeridi değildir. Gazze açıklarında Filistin halkının hakkı olan 38 milyar m3 doğal gaz rezervinin varlığı kesin olarak teyit edilmiştir. Bu doğal gazın Filistin’in 15 yıllık enerji ihtiyacını karşılayacağı gibi satışından ciddi gelir elde edilmesi de söz konusu olacaktır. Amerika ve İsrail’in asıl çökmek istediği zenginlik budur.
Henüz Ateşkes süreci devam ederken Netenyahu, bu ateşkese uymayacağını, her an bozabileceğini, bunun uzun süreli olmayacağını ve asla barışa evrilmeyeceğini açıkça ifade ediyor. İsrail Hamas’ın elindeki esirleri alınca büyük bir saldırı ve katliam gerçekleştirmesi muhtemel gözüküyor.
Trump, Gazze’de güvenliğin İsrail tarafından sağlanacağını, Amerika’nın mülk işiyle uğraşacağını söylüyor. Amerikan askerinin Gazzey’e girerek kayıp verme riskini göze alması olası gözükmüyor.
Trump Gazzelilerin Mısır ve Ürdün’e gitmesini istiyor. Hatta Netenyahu onları Suudi Arabistan’a kadar göndermeye kalkıyor.
Yahudiler tarihte Filistin’den, biri Babil sürgünü, diğeri Roma sürgünü olmak üzere iki kez sürülmüşlerdi. Şimdi aynısını Gazzelilere yapmaya çalışıyorlar.
Siyonist Yahudi ve hizmetkarı Evanjelistler fıtratlarının gereğini işliyorlar. Peki ya dünyanın geri kalanı, ya Müslümanlar.
Gazzeliler Gazze’yi terk etmediler, etmeyecekler. Peki 2 milyon Gazzeli ölüme mi terk edilecek?
NE YAPILMALI ?
Gazze Gazzelilerindir, kimseye verilemez. Gazzelilerin can verip yine de terk etmedikleri vatan toprağını, kimse kimseye veremez. Gazzeliler Gazze’yi asla terk etmemelidir. 2 milyon Gazzeliyi ölümden korumak, tüm Müslümanların boynuna borçtur, vebaldir.
Bu durumda ateşkesin arabulucu ve garantör devletleri Mısır ve Katar devreye girip, müdahale etmelidir.
Mısır ve Ürdün zorla sürülmek istenen Gazzelileri almayacaklarını, onların yerlerinin vatanları Gazze olduğunu açıklamalıdır.
Trump Mısır ve Ürdün’ün Gazzelileri almaması halinde, bu ülkelere yapılan Amerikan yardımını kesmekle tehdit ediyor. Bu ülkeler, ucuz baskı ve tehditlere boyun eğmemeli, Gazze ve Filistin’i üç kuruşa satmamalıdır.
2 devletli çözüm BM de kabul edilmeli, dünya çapında Filistin’in tanınması çabaları ve tanıyan devlet sayısı artırılmalı.
Yine BM kararı ile gönüllü devletlerden oluşacak kuvvetlerle askeri tampon bölge oluşturulmalı.
Özellikle NATO ve AB üyesi olup Filistin’e destek veren ülkeler de dahil olmak üzere bir “GAZZE Platformu” oluşturulmalı ve en güçlü şekilde Gazze’nin ancak Gazzelilere ait olduğu, başkaca her türlü girişimin reddedildiği, uluslararası düzeyde en güçlü şekilde dillendirilmelidir.
İslam Konferansı Örgütü acilen toplanmalı, Amerikan-İsrail planını reddettiğini, buna karşılık gereken tedbirlerin alınacağını, 2 milyon Gazzeli sivilin öldürülmek ya da sürgün edilmek istenmesi halinde, askeri müdahale de dahil tüm seçeneklerin masada olduğunu ilan etmelidir.
Müslüman ülkeler İsrail’e ambargo uygulamalı, özellikle petrol satışı durdurulmalıdır.
Türkiye tüm bu girişimlere öncülük etmelidir.
Siyonist Evanjelistlerin, bir halkın uğruna can verdiği vatan toprağını, bir gayri menkul meselesi sayacak kadar süfli ve şuursuz anlayış sergilemesi şaşırtıcı değil, fıtratının gereğidir. Amerika-İsrail çetesi, tarihin gördüğü en büyük soykırım ve sürgünden bahsediyor
İslam dünyası sarı öküzü vereli çok oldu.
Şimdi kurt sürüye dalmak üzere.