Ayizi: Hamit Bey bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Başlangıç sorusu olarak kısaca hayatınız hakkında bilgi verebilir misiniz ?
H.Yalçın: 1958 yılında Elazığ’da doğdum, ilkokula başladığım yıl olan 1964 yılının Eylül ayında babamın işi dolayısıyla Ankara’ya taşındık, Ankaralı sayılırım bu şehirde büyüdüm, bütün kazanımlarım, kabiliyetlerim ve sevdam her şey Ankara’da gerçekleşti, Ankara beni büyüten adam eden kenttir. Sakalar İlkokulunu bitirdim ve 1969’da Ankara İmam Hatip Lisesine başladım bu okulda sosyal ve kültürel olarak kendimi geliştirdim, fotoğrafçılığımın ve gazeteciliğimin başlaması Ankara İmam Hatip yıllarında gerçekleşti. Liseyi bitirince Bayrak gazetesinin Ankara bürosunda gazeteciliğe başladım, foto muhabirliği yaptım ve fotoğraf çekmeyi çok sevdiğimden gazeteciliğe rahatça adapte olabildim. Bayrak gazetesinin her pazartesi yayınladığı TRT sayfası vardı onu düzenlerdik, 1982’de askerlikten sonra ilk fotoğraf sergimi açtım, 1985’de ilk profesyonel fotoğraf makinemi alabildim. 1986’da Mesut Yılmaz’ın beni Kültür Bakanlığı özel ödülünü layık görerek onore etmesini unutamam, 1988’de evlendim. Hayatım boyunca gözümü alan her şeyi çekmeye çalıştım, fotoğrafa adanmış 40- 45 yıllık bir ömrüm var.
Ayizi: Fotoğraf ve fotoğraf sanatına olan ilginizin nasıl başladığından bahsedebilir misiniz ?
H.Yalçın: Orta ikinci sınıftayken sıra arkadaşım Selçuk bir gün okula fotoğraf makinasını getirmişti, o gün teneffüste birbirimizin fotoğraflarını çektik, okul bahçesinde pozlar verdik. Sonra çekildiğimiz bu fotoğraflar elimize geldiğinde heyecanlandım ve çok sevindim.
Bu iş o gün hoşuma gitti ve o günden sonra arkadaşım Selçuk’un fotoğraf makinasını kendisine vermedim ve hep bende kaldı. Artık fotoğraf çekmeyi arar ve ister olmuştum. Okulda, ismi Gonca olan ve yılda iki veya üç kez çıkardığımız camekanlı büyük bir bulvar gazetemiz vardı. Bu gazeteye okulumuzla ilgili önemli tarihi olaylar, günler ve zaferlerle ilgili haber, yorum ve makaleler yazar resim, karikatür, fotoğraf ve şiirle de süslerdik. Bende bu gazetenin hazırlanmasında görev alır, gazeteye konulacak fotoğraf ların çekimini yapardım. Özellikle okulda öğretmenlerimden gördüğüm ilgi fotoğraf çekmemdeki cesaret ve özgüvenimi artırmıştı, fotoğrafa ve fotoğraf sanatına olan ilgimin başlangıç noktası bu şekilde oldu diyebilirim.
Ayizi: Gençlik döneminizde sizi etkileyen ve eğiten kimler vardı ?
H.Yalçın: Melih Gökçek’in Zafer çarşısında kendisine ait bir fotoğrafçı dükkanı vardı. O sıralar Kızılay’daki gökdelende ise çok sayıda fotoğraf ajansı vardı. Düğün, nişan, yaş günü, toplantılar bu ajanslar tarafından çekilirdi. Bu türden aktualite çekimlerinin bir kısmı da bu dükkana verilirdi. Biz de çektiğimiz fotoğrafların film yıkama işlemlerini aynı dükkanda yapardık. İlk defa siyah-beyaz, büyük ebat metrelik siyah-beyaz baskıyı Melih Gökçek’ten öğrendim, fotoğraftaki gelişimimde onun katkısını değerlidir. Ali Müfit Gürtuna’yı anmam lazım, bizi lisede çalıştırırdı, Ali abi bizi yetiştiren kişidir, giyimi kuşamı oturması kalkması ile bize örnek olurdu, idolümdü benim, beni hep iyi bir fotoğrafçı olacağıma dair teşvik etmiştir. ‘’Yeni Fotoğraf’’ ve ‘’Refo Fotoğraf’’ dergilerini hatmederdim, Ozan Sağdıç, Şakir Eczacıbaşı, Ersin Alok, Mehmet Bayhan, Yusuf Tuvi, Gültekin Çizgen, Nusret Nurdan Eren, İzzet Keribar, Halim Kulaksız, İbrahim Zaman ve Sabit Kalfagil hafızamda yer etmiş, çalışmalarını takip ettiğim ustalardı.
Ayizi: Çalışmalarınızda ‘’Anadolu’’ ve ‘’Doğa’’ vurgusu yapıyorsunuz bunun sebebi nedir?
H.Yalçın: Benim yetişme tarzımın ve aldığım sanat eğitiminin sonucudur bu, Anadolu bizim yurdumuz başka vatanımız yok. Benim Anadolu sevdamın ve temamın ana sebebi; kadim medeniyetler burada kurulmuş bunların örneklerini, tarihi geçmişimizin ve vatanımızın eşsiz güzelliklerini bir cennet oluşunu vurgulamaktır. Bunların sanat gözüyle izlenmesi, ortaya konması ve fotoğraf yoluyla Anadolumuza ülkemize hizmet etmenin katkı sunmanın gayreti içinde oluyoruz. Anadolu ve Doğa zaten ikisi bir bütün, Anadolu’nun doğası güzel doğayı fotoğraflamakta ayrı güzel, ikisi iç içe. Ayrıca Türkiye de hep İstanbul fotoğrafçılığı ön plana çıkmıştı Anadolu fotoğrafçılığı görmemezlikten geliniyordu bu yüzden Anadolu coğrafyasının, yaşantısını, kültürünü, güzelliklerini ve kadim medeniyet bakiyelerini çekip yayınlamanın şart olduğunu düşündüm. Fotoğraf yoluyla kimliğimizi yansıtmalıyız, Anadolu vurgusunu yapmak milli sanat anlayışımızın bir gereğidir.
Ayizi: Fotoğraf yoluyla kimliğimizi yansıtmalıyız ifadesini biraz açabilir misiniz?
H.Yalçın: Anadolu bizim özümüz, ait olduğumuz topraklardır, dayanışmanın, hoşgörünün, sevginin harmanlandığı kutlu beldedir. Anadolu ya ait olan kimliğimizi sanatımızda da ifade etmeyi bir görev birilim bu yüzden fotoğrafta ‘’kimlikli sanat’’ tan yanayım, yaptığımız sanatın bir tarzı ve kimliği olmalı bizi yansıtabilmeli bu çok önemli, fotoğraf amaç mı araç mı? sadece araç olmamalı. Fotoğraf, bir ülkeye, fikre, düşünceye hizmet etmeninde bir amacı olmalı.
Ayizi: Yurtdışında yaptığınız çalışmalarınız ve sergileriniz hakkında bilgi verebilir misiniz?
H.Yalçın: İlk yurtdışı fotoğraf sergimi 1984 yılında Karaçi’de Türk haftası etkinliklerinde gerçekleştirdim. Mayıs 2003 yılında Moskova’da ‘’Ankara’da Sonbahar’’ sergisi ile başlayan Ankara fotoğrafları sergilerim 7 başkentte ve 7 sergi olarak tamamlandı. Bu sergiler sırasıyla Mayıs 2003 Moskova, Mayıs 2005 İslamabad, Mayıs 2006 Seul, Mart 2008 Lefkoşe, Kasım 2010 Şangay ve Strazburg ve Mayıs 2016 Budapeşte’dir. Burada 2003 yılındaki Moskova sergimden bahsetmek isterim çünkü bende derin izler ve hatıralar bırakmıştır. Şöyle ki; açılışı bizim Belediye Başkanımız ile birlikte yapacak olan Rusların Kültür Bakanı açılış öncesi gelip fotoğraflarımı izleyip sergimi gezdikten sonra notlar almış ve bu notlarından yola çıkarak açılış konuşmasında benim fotoğraf profilimi çıkartmış ve övgüyle bahsetmişti. Bu bir yöneticinin sanat adına takındığı üst düzey sorumluluk ve değer vermenin bir göstergesiydi. Ben çok şaşırmıştım ve mutlu olmuştum. Moskova’nın en önemli sanat galerilerinden olan Salenka Sanat Galerisi’nde açılan ‘’Ankara’da Sonbahar’’ sergim için Moskova televizyonu benimle röportaj yapmış ve akşamına haber bültenlerinde yayınlanmıştı. Açılışa gelen Rus davetliler benden imza istiyorlar, ellerine ne geçerse imzalatmaya çalışıyorlar, hatta bunun için sıraya girip kuyruk bile oluyorlardı. Bütün bunlar bizim çok aşina olmadığımız ama sanat adına olması gereken davranışlardı. Buradan Rusların sanata ve sanatçıya ne kadar çok değer verdiklerini söylemek pekala mümkün. Venezuela, Kolombiya ve Ekvador’da ‘’Anadolu’dan Renkler’’ adını taşıyan sergiler gerçekleştirdim ve benim için sanat hayatımın en değerli en önemli proje olan ‘’ Sonsuzluğa Bırakılan İzler ‘’ isimli çalışmam ise Paris ve Lüksemburg’da sergilendi.
Ayizi: Sanat hayatımın en önemli projesi dediğiniz ‘’ Sonsuzluğa Bırakılan İzler ‘’ adlı çalışmanızdan bahsedebilir misiniz?
H.Yalçın: Sanat hayatımın en önemli projesi ‘’Sonsuzluğa Bırakılan İzler‘’i 14 Şubat 2006’da sergilemeye başladım. 1,40m X 2m boyutunda 40 fotoğraftan oluşan benim sanat hayatımın en önemli projesi ve sergisi diyebileceğim, beni en çok temsil eden ve güzel bir açılışla taçlanan sergiydi. O tarihe kadar bu kadar büyük bir ebatta ve tematik bir sergi Ankara’da görülmemişti.
Uzayda seslerin yok olmadığı ve sonsuza kadar yankılandığına dair bilim adamlarının 15 yıl önce ortaya koyduğu çalışmalardan etkilenmiştim. Uzayda sesler yok olmuyorsa, belki görüntüler de yok olmuyordur diye düşünüyordum. Bundan 20-30 yıl sonra görüntülerin de yok olmadığını iddia eden bilim insanları çıkarsa şaşırmamak lazım. Güçlü sahne ışıkları altında ve rengarenk giysiler içerisinde dans eden oyuncuları düşük enstantanede, zoom-in, zoom out ve shilt-tilt teknikleriyle pozlarsam iç içe girmiş şekiller ve desenler ile iz bırakmış görüntüler oluşur diye düşünmüştüm. Öyle de oldu. Kısaca iz bırakma kavramını işlemeye çalıştım. İnsan olarak yaşantımızla, düşüncemizle, eylemimizle bu dünyaya birtakım izler bırakıyoruz. Reel olarak bu görüntülerimiz uzayda bir yerlerde duruyor mu acaba? Düşük enstantanede yapılan çekimlerin bıraktığı izlerin bu yoruma uygun olduğunu gördüm ve başladım dans gruplarının fotoğraflarını çekmeye. Bir kısmı yurtdışı ve bir kısmı yurtiçi çekimlerdi bunlar. Yıl 2004, aylardan Eylül. Ruslar Ankara’daki Büyük Tiyatroya gösteriye geldiler. Ahmet Necdet Sezer ve Putin gösteriyi birlikte izlemeye geleceklerdi ancak Putin Rusya’daki bir okul baskınında oluşan infial nedeniyle Ankara’ya gelişini iptal etti. Ankara’ya gelmedi, dolayısıyla Büyük Tiyatro’daki gösteride protokol yoktu. Benim rahat fotoğraf çekeceğim bir ortam doğmuştu. Büyük Tiyatro’nun üst katındaki balkonuna makinam ile yerleştim ve ön taraftaki balkon duvarının üstüne makinamı koyup diz çökerek gösteriyi başından sonuna kadar soluksuz çektim. Gösteri sonrasında müthiş fotoğraflar çıktı ortaya. Kısaca iz bırakma kavramını işlemeye çalıştım. İnsan olarak yaşantımızla, düşüncemizle, eylemimizle bu dünyaya birtakım izler bırakıyoruz. İz bırakmanın değerli olduğunu belirtmek istedim, bu çalışmada verdiğim bir mesaj bir felsefi boyut var.
Ayizi: Pınar Dergisi ile tanışmanız nasıl gerçekleşti ?
H.Yalçın: Ankara İmam Hatip yıllarında bize değer veren, gelecekte bu ülke için birlikte güzel işler yapabileceğimizi gören bir arkadaş topluluğu ile tanıştığımızda Pınar dergisi ile tanıştık. Büyük heyecanla her ay Pınar dergisinin sayısını beklerdik. Derginin hangi noktasına ne konduğu bile bizi çok etkilerdi, içindeki hikayeleri, şiirleri bir çırpıda okurduk. Desen ve Resim çizmeye ilgim vardı ve çalışmalarım olmuştu, ilk desen denemelerim Pınar’da yayınlanmıştı. Fotoğrafa yönelmem ile birlikte fotoğraflarımı da Pınar’a gönderdim, dergideki şiirlere uygun görsel olarak yayınlandı. Pınar dergisinin Türk edebiyat tarihinde önemli bir yeri vardır.
Ayizi: Pınar Dergisi ve Bayrak Gazetesi ile girdiğiniz yol size neler kazandırdı ?
H.Yalçın: Bayrak gazetesi kendi döneminde Türk siyasi hayatına damga vurdu, ben de o gazetede çalışma fırsatı buldum. Hem foto muhabirliği hem gazetecilik ikisini bir arada yürüttüm ama en önemlisi TRT ile olan kısmıydı, her pazartesi TRT sayfası çıkartırdık tam sayfa o sayfanın hazırlanması haberler, yorumlar ve fotoğraflar hepsini biz sağlardık. TRT de foto muhabirliğinde program öncesi stüdyo çekimlerinde sanatçıların önce gazeteciler tarafından fotoğrafları alınırdı, stüdyolarda çektiğim sanatçı fotoğrafları yıllar sonra sergiye dönüştü. ‘’Beyaz Camın Ünlüleri’’ adıyla o yıllarda çektiğim Türk müzik ve eğlence dünyasının çok ünlü isimlerinin tarafımca çekilmiş fotoğrafları görücüye çıktı. Birçok şehirde bu sergi dolaştı.
Pınar dergisi ve Bayrak gazetesindeki çalışmalarımın bana kazandırdığı hem fotoğrafçılıkta hem de hayatta benim kendimi bulmamı, kimliğimi bulmamı sağladı ve kendime güvenimi kazandırdı. Başarılı işlere imza atmanın temelleri ilk bu yayınlarda atıldı, sonraki hayatımı şekillendirmede Pınar dergisi ve Bayrak gazetesindeki çalışmalarım bir temel oldu.
Ayizi: Türkiye’yi fotoğraflar ile yurtdışında tanıtma isteğinizde Pınar Dergisinde ve Bayrak Gazetesinde kazandığınız perspektifin etkisi var mı ?
H.Yalçın: Tabiki var, biz kendi sınırlarımız içinde yerel ve milli düşünüyorduk, kendi kabuğumuz içindeydik, kabuğumuzu kırınca artık yurtdışında sergiler açmaya başladık. 7 başkentte ‘’Ankara’da Sonbahar’’ adlı çalışmam sergilendi. Asya sergilerim, Paris ve Strasbourg sergisi, film festivali sergileri, Lüksemburg sergisi ve son dönemde de Güney Amerika’da sergilerim oldu. Kolombiya’da yapılan bir Türk haftası etkinliklerinde hem sergi hem sunum hem konferans yaptık ve oradaki iki üniversitede bunları gerçekleştirdik. Türkiye’yi tanıttık, fotoğraflarımız ile Türkiye’nin yumuşak gücüne katkı verdik, Türk elçiliği ile işbirliği yaparak Ekvator Parlamentosunda ‘’Anadolu’dan Renkler’’ isimli sergi açıp Türkiye’yi tanıttık. Ülkemizi fotoğraf aracılığıyla yurtdışında tanıtma hedefimde gerek Pınar dergisi gerek Bayrak gazetesi gerekse de görev yapmış olduğum diğer yayın organları sayesinde kazanmış olduğum perspektifin büyük katkısı vardır.
Hayatım boyunca 59 kez sergi açtım bunların 16-17 si yurtdışı sergileriydi.
Ayizi: Fotoğrafta teknik ne kadar önemlidir ?
H.Yalçın: Fotoğraf tekniği çok önemli, bilgi olmadan fotoğraf olmaz, temel fotoğrafçılık bilgilerini fotoğrafa başlayan biri mutlak suretle özümsemelidir, her şey bu bilgiler üzerine inşa oluyor. Fotoğrafçılık bilgileri zor olan bilgiler değildir, fotoğraf sanatının içine girince çok pratik ve kolaydır fotoğrafçılık. Bugün günümüzün imkanlarıyla fotoğraf eğitimiyle ilgili her şey yazılıyor önemli olan istek ve başarma azmidir. Teknik bilgi temel fotoğraf bilgileriyle birlikte olmazsa olmazdır.
Ayizi: Fotoğrafçılığı bir kelimeye sığdırmaya çalışırsanız bu hangisi olurdu ?
H.Yalçın: Fotoğrafçılığı bir kelimeye sığdırmak zor, bir kelime ile fotoğrafçılığa yaşam tarzı diyebilirim, benim için yaşam tarzıdır. Fotoğraf benim için hayattır.
Ayizi: Son olarak dergimizin okurlarına ve gençliğe bir mesajınız var mı ?
H.Yalçın: Ülkesinin kültürüne yabancılaşmadan bu ülkenin değerleriyle barışık, kültürüyle barışık ve bu kültürle heyecanlanıp bu kültürle beslenen bir sanat anlayışına ihtiyacımız var. Yurtdışında da bunu gerçekleştirebilmek önemli çünkü milli bir sanatçı kimliğine, kimlikli bir sanata ihtiyaç var, sanat toplum içindir genel olarak, bu ülke için bir yarar sağlayacaksanız bunun kültürüyle, değerleriyle, geçmişiyle birleşik ve barışık olmanız lazım. Fotoğrafçı olmak için sanat eğitimlerini de mutlaka almanız gerekiyor yetkin olmalısınız. Fotoğraf sadece görsel olarak basit bir sanat olarak düşünülmemeli insanları, kitleleri etkileyen bir anlatım dilidir fotoğraf, dolayısıyla fotoğrafı etkili kullanmak için çok iyi çalışmak ve gayret göstermek gerekiyor.
Ayizi: Bize zaman ayırdığınız için size teşekkür ederiz Hamit Bey.
H.Yalçın: Ben teşekkür ederim.