MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU 23.05.2012
MY- Bize kendinizi tanıtırmısınız.
1956 Yılında İskilip Sakarya Mahallesinde, Mısırlı hocanın mezarının bulunduğu çeşmenin karşısındaki evde doğdum. Babam Hacı Vahaplar sülalesinden, annem Yesirağa sülalesindedir.
İlkokula babamın memuriyeti nedeniyle Ağrı ilinin Tutak ilçesinde başladım. Bayatta devam ettim, Şırnak’ta bitirdim. Ortaokula İskilip’te başladım, Şırnak’ta devam ettim, Erciş’te bitirdim. Liseye Erciş’te başladım, Konya Karatay lisesinde bitirdim. Lise son sınıfta, ülkücü olduğum için ikmale bırakıldım.
İskilip’te ortaokulu birlikte okuduğumuz İsmail Özer, Mehmet Küyük olmak üzere çoğunu ismen hatırlamadığım, görünce tanıdığım arkadaşlarım var.
MY- Kürtçeye vakıf oldunuz mu?
Şırnak civarında konuşulan Kürtçeyi anlıyorum. O bölgede farklı lehçeler var. Şırnak’ta bulunan, Eruh’ta konuşulan Kürtçeyi anlamıyor. Bu sebeple Şırnak ta konuşulan Kürtçeyi anlıyor, birazda konuşabiliyorum. O bölgeden halen görüştüğümüz arkadaşlarım var.
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesini bitirdim. Yüksek lisansımı Ankara Üniversitesinde, doktora eğitimimi ise Gazi Üniversitesinde 1987 yılında tamamladım.
En büyük arzum pilot olmaktı. Silahlı kuvvetler imtihan açmıştı. İmtihana girerek 1979 Yılında Türk Silahlı Kuvvetlerine geçtim. Jandarma Okullar Komutanlığında eğitim uzmanı, plan program şube müdürlüğü, daha sonra Jandarma Genel Komutanlığında proje subaylığı görevlerini yaptıktan sonra, 1988 yılında MGK Genel Sekreterliği bünyesindeki görevime atandım. Askerliğimin 2/3’si MGK genel sekreterliğinde geçti. 2007 Yılında da buradan, kendi isteğimle siyasete atılmak için emekli oldum.
MY- Küçüklüğünüzde size okuma zevkini kim aşıladı?
Bu konuda, rahmetli babamın hakkını hiç inkâr edemem. Babam ortaokul mezunu idi. Okumaya aşırı düşkünlüğü vardı. Ayrıca okumaya düşkünlüğümde, babam kadar üzerimde tesiri olan dedem ile amcamdır. Dedem Akşam gazetesi, amcam Cumhuriyet gazetesi okurdu. Onlar gazetesini okuyunca ben alır, gazeteleri okurdum. Halen haftada bir kitap okumasam, günde en az üç gazete okumasam rahatsızlık hissederim. Dedemin birçok hatırasını dinledim. Ailemizde erkek çocuğuna özel önem verilirdi. Bende ailenin en büyük erkek çocuğu idim. Bu yüzden bana özel önem verirlerdi. Sürekli dedemi ve amcamı dinlerdim. Dedemin lambalı bir radyosu vardı. Radyonun anteni avluya kadar uzanırdı. Bu radyodan ajans dinlenirdi. Dedem; aile ile ilgili hafızayı bana aktarmaya çalıştı ve askerliğini anlattı. Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanmış bazı olayları anlatırdı. Daha sonraki dönemlerde dedemin bana anlattıklarının, bire bir doğru olduğunu gördüm. Dedem Hasan Cemal in dedesinin idare ettiği 4. Ordu da Belh’te görev yapmıştı. 13.5 yıl askerlik yapmış. Suriye, Beyrut oraları çok iyi bilirdi. Tarihçi olmamama rağmen, tarih zevkini onlardan aldım. Bu devrede gazeteci Burhan Feleği tanıdım.
MY- Dedenizin anlattığı, unutamadığınız hatıranız varmı?
Dedemin anlattığı olaylardan; dedem Lübnan çıvarında bulunan Filistinlilere çok kızardı. Lübnan civarında birlikleri dağılıyor. İki arkadaş kalıyorlar. Burada Kral Abdullah’ın yaşattığı bir takım olaylar var. Dedem diyordu ki ” Ben Arapçayı çok iyi biliyordum. Bizim askerler, Türkiye de konuştuğu gibi Arapça konuşuyordu. Türk askerlerinin karınlarının yarılması hadisesini anlatarak: Araplar soruyorlar “Paranız nerede” dedem cevaben-” parayı harcadık, paramız yok“ diyor. Başka askerler yanlış bir Arapça ile-” parayı yedik” diye cevap veriyorlar. Araplarda parayı yuttu sanarak, askerlerin parasını almak için karınlarını yararak öldürüyorlar, para da bulamıyorlar.
Bir bağ evine saklandıklarında, pişen et kokusu burunlarına geliyor. Kokunun geldiği tarafa gittiklerinde, çıldıran bir kadının çocuğunu kazana koyarak, pişirdiğini görüyorlar. Yanındaki arkadaşı bu durumu görünce çıldırıyor.
Rahmetli Atıf hoca ile ilgili şunları anlatmıştı. “Benim ismini taşıdığım Mustafa Hidayet dedem, o tarihte İstanbul’da Bayazıt Camii imamı ve Şehzade mektebinin hocası imiş. İskilip’ te okuyan Atıf hocayı zeki bir talebe olarak görüyor. İskilip’te öğrenimi bitince okusun diye, Atıf hoca ile Vahap dedemi yani dedemin babasını İstanbul a götürerek okula yazdırıyor. Dedem Kuvayı Milliyeci oluyor. Atıf hoca ise Patişahcı oluyor. Atıf hoca idam edildikten sonra, hanımı ve kızı bir süre İskilip’te bizim evde kalıyorlar.
Dedem bize-“ Komşuluk ilişkilerinde çok dikkatli olmamız ve komşu hukukuna riayet etmemiz gerektiğinden bahseder, şana şöhrete düşkün olmamamız gerektiğini nasihat ederdi. Arkadaşınız ile birlikte olduğunuzda, arkadaşınız bir elmayı ikiye bölerek büyüğünü size, küçüğünü kendisine bırakıyorsa; bu arkadaşınız değerli birisidir. Onunla arkadaşlık et, tersini yapandan uzak dur” diye öğüt verirdi.
MY- Meslek hayatınız ile ilgili hatıranızı anlatırmısınız.
Gece olup başımı yastığa koyduğumda,hiç bir zaman günün muhasebesini yapmadan uyumadım. Yaptığım işlerden vicdanen müsterih oldum. Allaha binlerce şükürler olsunki; bilerek çoluk çocuğumun kursağına haram lokma koymadım.
Meslek hayatımda hep üst düzey yöneticilerle çalıştım. Görevim gereği Başbakanlıkla, Cumhurbaşkanlığı ile çalıştım.
İki şeyi yapmak istedim. Birincisi-“ Malazgirt ovasında, Anadolu’nun fethinin dolayısıyla Türk yurdu oluşunu canlandıracak bir görsel eser kazandırmaktı. Bu batılı ülkelerde örnekleri olan bir uygulama. Malazgirt savaşının geçtiği alanda, Türk ve Bizans ordusunun mücadelesini üç boyutlu, aslına uygun bir anlatım olacaktı. Yeni nesillere bu maket üzerinden Malazgirt Savaşının Türk ve İslam tarihi bakımından anlam ve öneminin anlatılmasını sağlamaktı. İkincisi ise –“ Van’da Ermenilerce yakılan ve halen toprak altında bulunan eski Van şehrinin kazılarak, yeniden ortaya çıkarılması ve buranın 2015 yılında Ermeni mezalimini sergileyecek şekilde, dünya kamu oyunun bilgisine sunulmasını sağlamaktı.” Van olayını Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’de onaylamış ve ödenek ayrılması için Başbakanlığa yazılmıştı ama bunun ile ilgili ne ödenek ayrıldı, ne kazma vuruldu. Öylece kaldı. Bu ikisini de gerçekleştiremedim. Maalesef ülkemizde politikaların devamlılığı yok. Birinin yaptığını, diğeri aynı partiden bile olsa bozuyor.
Ahlatta Selçuklu Mezarlığı vardır. Bu mezarlık dünyanın sayılı mezarlıklarındandır. Döneminde Londra, Paris, Moskova, Berlin, Roma gibi tarihi eski şehirlerin mezarlıkları ile eşdeğer büyüklüktedir. Yani Ahlat önemli bir nüfus ve medeniyete sahip Türk kentidir. Osmanlı gelmiş, Selçukludan kalan Ahlat mezarlığı mezar taşlarını, kale surları yapımında kullanmış. Cumhuriyet devrinde de bugünkü Van havaalanının yapımında dolgu maddesi olarak yine Selçuklu mezar taşları kullanılmış.
MY- Size siyasi şuuru kim verdi.
Babamla amcamın siyasi görüşü farklı idi. Amcam sol düşünceli iken, babam Rahmetlik Türkeş’in hayranı idi. Babam vatan, millet, din derdi. Bu değerleri ön planda tutardı. Bizi de bu şekilde yönlendirirdi. Erciş lisesinde edebiyat öğretmenimiz vardı. Bize Malazgirt savaşını konu eden müsamere yaptırdı. Tarih bilincini aşıladı. Sosyal çevremiz bunun devamını sağladı. Allaha şükürler olsun, çizgimizde kırık olmadan bu günlere geldik.
MY- Siz görevli olarak yurt dışına da gittiniz. Bu konuda anlatacaklarınız var mı?
Resmi görevli olarak 27 ülkeye gittim. Hükümeti temsilen de gittim. Görevlerimiz ülke güvenliği ile ilgili konulardı.
İsmini vermek istemediğim bir Avrupa ülkesinde, büyükelçimizin ülkenin gündemdeki en önemli konudan habersiz olduğunu, Türkiye’den gönderilmiş koruma polisini kullanmadığını, Elçiliğin bulunduğu sokağın bölücü örgütün afişleri ile dolu olduğunu gördüm. Sokaktaki afişleri kendim indirmeye kalktım. Ankara’ya şikâyet edildim. Aslında bu tür Türkiye aleyhine afiş vesaire olaylarını elçilik engelleyebilirdi.
MY- Yurt dışında temsilde, boşluk olduğunu söyleyebilirmiyiz.
Tabiî ki. Elçilikler Türk evidir. Başı sıkışan vatandaşın, ihtiyaç sahibi kişilerin buraya başvurduğunda; sorunlarına sahip çıkılması gerekirken, tersine vatandaşlar elçiliklere giremez, sorunlarına muhatap bulamaz olmuştur. Bu söylediğim 1990 lı yıllardır.
MY- Monşer tabirine katılıyor musunuz?
Buna tam katılmıyorum. Siyasi iktidarlar yön gösterirlerse, güzel şeylerde oluyor. Görevinin bilincinde olan elçilerimizde vardı. Batılı ülke istihbarat örgütlerinin, oradaki Türk topluluklarının içine girerek, onları yanlış yönlere yönlendirdiğini, yanlış işler yaptırdığını gördüm. Buradaki faaliyetlerin kötü uzantıları, ülkemize kadar gelmektedir. Bölücü faaliyetlere destek oluyorlar. PTT damgası vurulmuş, patates mührü vurulmuş evrakları; “ ben Türkiye’de baskı görüyorum” un delili olarak kabul edildiğini gördüm. Maalesef bu ülkelerin, bize dostane davranışları yoktu. Ayrılıkçı örgütlerin, bu ülkelerin himayesinde büyüdüğünü gördüm.
MY- Alpaslan Türkeş le yakından tanışıyor muydunuz?
Rahmetlik Türkeş’in bir çok kez elini öptüm. İlk karşılaşmamız da dört beş gençtik. Bize nerede okuduğumuzu, ne olacağımızı sordu. Bende” Pilot Subay olmak istiyordum, ama bu imkanı kaçırdım .” dedim. Bana” Oğlum sen oku, üniversitede okurken imtihana girerek subay olabilirsin.” Dedi. Zaman zaman gençlerle toplantısı olur, bize tavsiyelerde bulunurdu. Mesafeli de olsa, aynı mekanda birlikte olmanın verdiği güzel duygularım var. Benim üzerimde büyük bir etki yarattı. Allah ondan razı olsun.
MY- Türk askeri nasıl olmalıdır?
Dünyaya yeniden gelsem, yine asker olurdum. Kamu hizmetinde Muharip asker olurdum..
1- İyi bir Türk askerinin taşıması gereken asgari özellikler; askerin kuvvetli bir maneviyat sahibi olması gerekir. Allah inancı, İslam inancı taşımayanın, iyi bir maneviyat sahibi olmayanın iyi asker olması mümkün değildir. Asker barış şartlarında savaş şartlarını yaşar. Askerlik mesleği para karşılığı yapılacak bir meslek değildir. Maneviyat sahibi olmak, olası bir savaş şartlarında kendinizi ve vazifenizi yapma imkanı doğurur. Askerin; öncelikle manevi yönü güçlü olması gerekir.
2- Güçlü bir adalet duygusu olmalıdır. Hiyerarşiden tutun, disiplin kurallarından tutun, size emanet edilen vatan evlatlarından tutun, sizden beklenen vazifeye kadar, adalet terazinizden sapma olursa istenilen yere varamazsınız. Bizim askerimiz sert komutanı sever. Sert komutanın da adaletli olanını sever.
3- Devlet malını azami derecede koruyucu olması gerekir. Asker devletin kendisine emanet ettiği, o an kullandığı malzemeye dikkat etmezse, bunlara sahip olmazsa, vatana hiç sahip olamaz. Vatan savunulduğu müddetçe somutlaşır, anlam ve önem kazanır.
4- Asker tarihi ve tarihi olayların günümüze kadar uzanan siyasi etkilerini bilmek zorundadır. Askerin toplumdan kopmaması gerekir.
5- Askerin iyi bir aile hayatının olması gerekir. Düzgün bir aile yaşantısını oluşturamayanların, yaşatamayanların, askerlik mesleğinde başarılı olması mümkün değildir. Başarı demek rütbe alıp, ordu komutanı olması şeklinde söylemiyorum. Hizmetini tam yapabilmesi manasında söylüyorum. Bir askerin nöbet ve diğer vazifelerle, aktif meslek hayatı boyunca evinden üç yıldan fazla ayrı kalması gerekiyor. Dolayısı ile evinden ayrı kaldığı sürede, gözünün ve aklının arkada kalmaması gerekir.
Mehmetçiğin ifa ettiği askerlik hizmeti, bizim dinimiz gereği vermemiz gereken, fitre ve zekâtın karşılığıdır. Askerlik sağlam bedenin zekâtıdır, fitresidir. Allahın verdiği bu sağlığın karşılığı olarak, erkek evladı askerliğini yapar. Askerlik mesleği gençlerimize zor gelmemelidir. Burası irade eğitiminin yapıldığı yerdir. Babası söylediğinde yerinde durmayan çocuk, komutanı dediği için yerinden kıpırdamaz. Anadolu evladı askerde, ölümün karşısında bile “ ölürsem şehit, kalırsam gazi” duygusunu hiçbir zaman yitirmeden, görevini gözünü kırpmadan yapar. Asker ocağı Peygamber ocağıdır. Bu duygudan uzaklaşılamaz. Bizim milletimiz, batılılarda olduğu gibi vicdani retçilerin taban bulamadığı bir millettir.
MY- Hemşerilerimize iletmek istediğiniz, mesajınız varmı?
Bir İskilipli olarak şunu söylemek istiyorum. Bizim çocukluğumuzda teneffüs ettiğimiz, İskilip’in o güzel atmosferini, o manevi havasını devam ettirsinler. Şöyle bir örnek vereyim; Ramazanda sofra da ortaya keşkek konmuş, topun atılmasını beklemenin duygusunu kaybetmesinler. Siyasi akımlar, iktidarlar gelip geçer. Onların eğer hizmet ettilerse eseri kalır. Onların etkisi ile guruplaşmasınlar, ayrışmasınlar. Bunu yapabilenler İskilipli, Çorumlu kimliğini kaybetmeyenler; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma, Türk olma duygusunu kaybetmezler.
İskilip in nüfusunda ciddi bir sirkülasyon var. Dışarıya göç var. İnsanlarımız çoluk çocuğunun rızkının peşinde memleketinden kopup, gurbete gitmek zorunda kalıyor. Bunlardan biriside benim. Ama İskilip’ten kopmadım. Yılda bir defa bile olsa, parkın dondurmasını yemek için, Ramazanda nareyi topu duymak için, düğünde dolma yemek için İskilip’e gidin. Büyük şehirlerde yaşanmayan komşuluk ilişkilerini özellikle çocuklarınıza, ailenize teneffüs ettirin. Komşularınızla tanıştırın. Mümkünse onların evlerine, akşam ziyaretlerine götürün. Ailenizi bağa, bahçeye götürün. Çocuklarınızı İskilip’e getirin. Hısım akraba ile kaynaşmalarını sağlayın. Özellikle de mezarlıkları ziyaret edin. Kız erkek ayrımı yapmadan çocuklarınızı mutlaka okutun. Yüksek öğrenim görmelerini teşvik edin.
Hidayet beye, verdiği bu değerli bilgiler için teşekkür ediyorum.
Mustafa Yolcu