Sayın Yıldız, sanat ve edebiyat bir milletin hayatında neden önemlidir?
Sanat ve edebiyat, damarlarda dolaşan kan gibi toplumların bedeninde ona hayat veren iksiridir.
Bunu anlamak için toplumlardan din’i, mimariyi, musikiyi, masalları, destanları, ninnileri, atasözlerini, ahlaki davranışları… Çekip alın, geriye canlı cesetlerden oluşan insan yığınları görürsünüz. Sanat ve edebiyat milletin maddi ve manevi değerlerini birleştiren ve fertlerini ortak estetik duygularda buluşturan bir olgudur, diye düşünüyorum. Kültür sanat ve edebiyattan yoksun bir toplum, kuru ağaçlardan oluşan meyvesiz bir bahçeye benzer.
Sanat ve edebiyat hakkında bir tanımlama yapar mısınız?
Sanatın çok çeşitli tanımı yapılabilir. Ancak ben şöyle bir izah getiriyorum:
Sanat, varlığı tanıma, tanımlama, yorumlama ve sunmanın fiziki, ruhî, görsel ve işitsel estetik sunumudur.
Sözgelimi resim, varlığı bütün fiziksel özellikleriyle tanıma, tanıtma ve insanın estetik duygusuna hitap eden bir nesnedir.
Meselâ müzik, sıcakta bunalmış ruha, meltem esintileri gibi esen sözel ve işitsel bir olgudur. Bütün sanat dalları böyle olduğu gibi edebi tarzda en güzel şekilde sunulan bir konuşma ve yazı da meyveleri çeşit çeşit olan bir bahçenin insan damağına hitap eden fizyonomik etkisi gibidir.
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı’nın Sanat ve Edebiyat Topluluğu hakkında bilgi verir misiniz?
Topluluğumuzun geçici kurcu üyeleri, geleneğimizden gelen, birbirini tanıyan, bugüne kadar çeşitli alanlarda eserler vermiş, hayatın çetin sınavlarından geçmiş, medeniyetimizin yeniden ihya ve inşasına gönüllerini adamış insan topluluğudur. Bu topluluk, Türkiye’de kültür ve ahlâk alanında müspet ne varsa bunlarda büyük payları olan meçhul kahramanlardır. AnaHaberGazete’mizde isim listesi yayınlandığında göz atarsanız günümüzün Yunus Emre’si büyük şair Bestami Yazgan, bilge şair, yazar, ressam ve tezhipçi Ahmet Efe… Gibi değerlere rastlarsınız. Her birini burada saymak uzun olabilir. Lâkin her birinin, bu topluluğun ilk kurucuları olarak büyük bir sinerji oluşturacaklarına inanıyorum. Ülkemizin yükselişinde bu sinerjiyi oluşturacaklarına ümidim tamdır.
Bu topluluk fikri nasıl doğdu?
Vakfımızın Gençlik kolları, birkaç yıldan beri çok ciddi çalışmalar yapıyor. Geçtiğimiz yaz “Şairler Buluşması” adıyla bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda dile getirilen görüşler, bir “Sanat ve Edebiyat Topluluğu” fikrini ortaya koyuyordu. Doğrusu bu fikir, gençlik grubumuzun ve onun fedakâr ağabeyleri olan Adnan Yıldırım’ın fikri olarak “Genç Nokta” adıyla birkaç sayı yayınladıkları dergi ile kendini ortaya koyuyordu. Vakıf Başkanımız Hayrullah Başer Bey’in ileriyi gören görüşleri ile ete kemiğe büründü. Vakıf yönetimindeki arkadaşlarımızın da fikir bazında bu konuyu beslediklerini şükranla belirtelim. Her birinin değerli fikirleri, böyle bir topluluğun oluşmasına vücut verdi. Zaten Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı’nın en büyük hedefi de medeniyetimizin ihya ve inşasıdır. Bu inşa faaliyetinin en büyük beslenme kaynağı, sanat ve edebiyattır. Fikirler olgunlaştı ve bir faaliyete karar verildi. Şimdilik âcizane bu toparlanmanın koordinatörlüğünü ben yapıyorum. Kurucular Kurulumuz ilk toplantısında yapılanmasını gerçekleştirecektir.
Diğer sanat ve edebiyat topluluklarıyla farkınız nedir?
Medeniyetin yeniden ihya ve inşasından bahsettiğimiz zaman İslam Medeniyetinin yayıldığı bütün coğrafyalardaki medeniyet havzasını kast ediyorum. Bu coğrafyalarda ise farklı dil ve kültürlerin yaşadığını biliyoruz. İslam Medeniyeti ise bütün bu dil ve kültürlerin içinde hayat bulduğu bir havzadır. Fakat bir merkez olmadan medeniyetten bahsetmek mümkün değildir. Yani medeniyet daima bir merkeze istinat eder. Nitekim İslam tarihi boyunca İslam Medeniyetine merkezlik eden şehirleri hatırlayalım: Medine, Şam, Bağdat, Konya ve en son İstanbul. Bizim kanaatimize göre medeniyetimizin yeniden ihya ve inşası, son merkezi olan İstanbul. Bu nedenle merkez, İstanbul’un bulunduğu Türkiye olacaktır. Türkiye, İslam coğrafyasında yeniden parlayan baht yıldızı gibidir. Tarihi, manevi ve kültürel potansiyeli ile buna muktedirdir. Bu demek değildir ki, Türkiye’de medeniyetimizin ihya ve inşasını gerçekleştirecek yalnız bizim vakfımızdır. Bu cihan çapındaki duvara Anadolu büyüklüğünde bir yapı taşı koymak, benzer hedefleri benimsemiş olan kişi, kurum ve kuruluşlarımızın da görevleridir. Ne var ki cemaatin toplanması için birimizin ezan okuması lazım. Şimdi bu topluluğu kurmakla her biri dağınık olan sanat ve edebiyat potansiyellerini ırmaklara, nehirlere; nehirleri barajlara dönüştüren bir iş yapmak istediğimizi ortaya koyuyoruz. Gayret bizden başarı Allah’tandır.
Topluluğun amaçları hakkında daha ayrıntılı bilgiler vermeniz mümkün mü?
Topluluğumuzun amaçları, şemsiyesi altında özgün ve özgür sanat ve edebiyat eserleri ortaya koyabileceğimiz vakfımızın amaçları ile birebir örtüşmektedir.
Burada vahiy ve risalete dayalı dünya görüşümüzün bize telkin ettiği ilkeler doğrultusunda faaliyet göstereceğiz. Vahiy ve risalet temeline uygun olmayan eserler bizim üretim alanımızda olamaz. Zira sanat ve edebiyat adına ortaya konan her şey yararlıdır, diyemeyiz. İnsanlık için zararlı telkinât yapan eserler, topluluğumuzun eseri olamaz. Bu neden? Çünkü hayatta estetik açıdan güzel ve çirkin şeyler olduğu gibi ruhi, manevi anlamda da güzel ve çirkin şeyler olabilir. Bizim amacımız iyilik ve güzelliktir.
Bu nedenle iyi, yararlı ve güzel olan eserler topluluğumuzu İcra Kurulu ve Kurucular Kurulu tarafından değerlendirilerek müktesebatımız içine alınacak ve zihinlere ve gönüller servis edilecektir.
Çalışmalarınızın yol haritası hakkında bilgi verir misiniz?
Çalışmalarımızın ilke ve mevzuatı, yönergemizde muhtasar olarak izah edilmiştir. İlk olarak Kurucular kurulumuzun toplanması ile yol haritamız ayrıntılarıyla tespit edilecektir.
Hemen belirtmeliyim ki vakıf merkezimiz sanat ve edebiyat için atölye çalışmalarına müsaittir. Gençlerimizin burada haftalık, aylık ve periyodik atölye çalışmaları yapmaları ilk hedefimizdir. Merkezde yapılan çalışmaların iz düşümleri yönergemizin belirlediği ilkeler doğrultusunda vakıf şube ve temsilciliklerimizde de imkân ve öncelikler sırası gözetilerek yapılmalıdır.
Şiir, hikâye, roman, müzik, resim, tezhip, grafik, ebru, fotoğraf, el sanatları… Gibi pek çok alanda atölye çalışmaları yaparak, çeşitli sanat etkinliklerini mümkün mertebe ülke çapında yaymak suretiyle kervanı büyütmek amacındayız. Bu nedenle ilkelerimiz içinde çalışmak isteyen her millet ve memleket evladına kapımız açıktır.
Sizin geleneğinizden gelen çok sanat ve edebiyat erbabını biliyoruz. Bunlarla ilgili ne gibi düşünceleriniz var?
Bunu hatırlattığınız için çok teşekkür ederim. Gerçekten bizim gençlik yıllarımızda Gömülü Çoban mahlasıyla şiirlerini okuyarak enerji dolduğumuz rahmetli Faik Eryıldız’ı unutmak mümkün değil. Hikâyeleriyle bize toplum sevgisi aşılayan rahmetli Mehmet Ali Taşçı’yı unutmak mümkün değil. “Yüzyılların Şarkısı” adlı kitabıyla şiir dünyamıza renk katan rahmetli Necati Aykan’ı unutmak mümkün değil. Allah ömürler versin yazı ve kitaplarıyla entelektüel dünyamızda iz bırakan Mehmet Akif Ak’ın gölgesi, sıcaktan bunalan insanlara ferahlık verecek asırlık bir çınar gibidir. Sayın Cumhur Başkanımızın mitinglerinde şiirlerini okuduğu ve bizim “Günümüzün Yunus’u” diye adlandırdığımız, topluluğumuzun kurucuları arasında yer alan bir Bestami Yazgan, medeniyet yürüyüşümüzün bayraktarlarındandır. Yetkin Dilek, Ahmet Efe, Ramazan Türkmen, Halil Kaya, Alim Korkmaz, Hamit Yalçın, Saim Okan ve daha niceleri gibi isimlerini sayamayacağımız büyük ustalar aramızdalar. Hem bunlar, hem de eser vermek isteyen bütün kardeşlerimiz için bir sanat ve edebiyat pazarı açtık. Bu pazarda en çok topluluğun oluşmasında bize ilham veren gençlerimizin olmasını isteriz. Zira bizim kuşak öbür dünyaya yelken açmış bulunuyor. Bu medeniyet yürüyüşünü zaferle taçlandırmayı Allah’ın onlara nasip edeceğini umuyorum.
Bu sorunuzu bir dörtlükle bitireyim:
Gelen gelsin seferlere
Biz vurgunuz zaferlere
Her meydanda yerden yere
Otağ otağ harman ola!
Son olarak genç insanlarımıza mesajınız nedir?
Gerçekten biz, kişiliğimizi gençlik yaşımızda kazandık. Her şeyin bir zamanı, mevsimi vardır. Zamanı ve mevsimi geçen bir iş, geri dönüşü olmayan bir pişmanlıktır. Mevsiminde ekilmeyen tohumun mahsul vermesi mümkün değildir. Bu, tecrübeyle sabittir. Bu arada şunu hatırlatmalıyım ki her mesleğin ve ilmin hocası, ustası, atölyesi, okulu, üniversitesi olduğu halde sadece bir ilmin yoktur. O ilim en yüksek ilimdir: Tecrübe!
Bu bakımdan gençlerimiz, büyüklerinin tecrübelerinden yararlanarak kendilerini geliştirmelidirler. Şahsen ben, camiamızın ve milletimizin büyük değerleri olan Yunus Emre, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Necip Fazıl, Aburrahim Karakoç, Arif Nihat Asya gibi şairlerimizi taklit ederek şiir yazmayı öğrendim. Çünkü her meslek önce taklitle başlar, sonra özgün seviyesine yükselir.
Gençlerimizin, yukarıda saydığımız meslekler arasında hangisine yeteneği varsa topluluğumuzun çalışmalarına katılarak kendilerini yetiştirmelerini öğütlerim.
Şimdiden bu medeniyet ihya ve inşasında görev üstlenecek olan bütün kardeşlerime her şeye kudreti yeten Rabbimden niyaz ediyorum.
10- Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.