28.11.2020 tarihinde İstanbulda vefat eden Hasan Okumuş hocam ile 2.11.2013 tarihinde yapmış olduğum röportajı tekrar yayınlıyorum.
1960- 1965 Yılları arasında İskilip Ortaokulunda Müdürlük yapmış olan, Fen Bilgisi derslerine giren Hasan Okumuş hocamız ile yapmış olduğumuz bu röportaj ile sizleri o günlere götürecek, unuttuklarımızı hatırlayacaksınız.
M.Y- Sayın hocam bize kendinizi tanıtırmısınız?
H.O- 1925 Yılında Sugıylan köyünde doğdum. Babam çiftlik ağası idi. Annemi dört yaşında, babamı sekiz yaşında kaybettim. İlkokulu Bayat yatılı ilkokulunda okudum. Ortaokulu İskilip Ortaokulu’nda okudum. Ortaokulu bitirdikten sonra Balıkesir Öğretmen Okuluna girdim. Öğretmen okulunu bitirince Köy Enstitüsüne tayinim çıktı. Ben ilkokul öğretmenliği yapmadım. Ankara da fen fakültesi biyoloji bölümüne müracaat ettim. 400 Kişi imtihana girdik. Biyoloji bölümünü 20 kişi kazandık. Aynı okulda bizim mahalleden Ahmet Dumanoğlu vardı. Erdal İnönü’de bizim dönemde fizik bölümüne girdi.
M.Y- Sizi okumaya kim teşvik etti.
H.O- İskilip’teki Kalyoncular akrabalarımızdı. Beni manevi olarak okumaya onlar teşvik ettiler. Öğretmen okulunu bitirip İskilip’e geldiğimde, Mürsel Kalyoncu ile karşılaştım. Bana ilkokul öğretmenliğine gitmememi, üniversiteye gitmemi söyledi. Böylece Ankara’ya gelip, fen fakültesine müracaatımı yaptım.
M.Y- Fen Fakültesini bitirince nerede görev aldınız?
H.O- ilk tayinim Trabzon Beşikdüzü ortaokuluna çıktı. Orada dört sene kaldım. Okulda laboratuvar kurarak, yörede bulunan kuş ve balık çeşitlerini sergiledim. Balık çeşitlerini kavanozlarda muhafaza ettim. Kuşların ise içini boşaltarak ilaçlayıp dolgu maddeleri ile doldurdum. Beşikdüzü’nden askere gittim. Askerden sonra Sungurlu ortaokuluna tayin oldum.
Sungurlu’da bir süre öğretmen olarak, daha sonra müdür muavini olarak toplam sekiz yıl görev yaptım. Sungurlu’da ortaokul binası eskimişti. Yeni bir arsa temin ederek, yeniden bina yapmak faaliyetine girdik. Bu bina inşaatı, ben Sungurludan ayrıldıktan sonra tamamlandı.
M.Y- İskilip’e tayin olma sürecini anlatırmısınız?
H.O- İskilip Ortaokulunda okuyan, Emniyet Amirinin haylaz bir kızı varmış. Bu kıza bazı öğrenciler mektup yazıp, sırasına koymuşlar. Bu kız durumu babasına bildirmiş. Babası ’da durumu okul müdürüne iletince; mektubu yazdığından şüphelendikleri öğrencileri karakola götürüp dövmüşler. Bu duruma İskilip halkı isyan etmiş. Kalabalık halk karakol önüne yığılmış. Bunun üzerine Valilik, Emniyet Amiri ile okul müdürünü görevden almış. Çorum Milli Eğitim Müdürü, İskilip Ortaokulundaki bu durumu ancak; İskilipli bir müdür çözer düşüncesini Bakanlığa ileterek, benim İskilip’e Müdür olarak tayinimi talep etmiş. Böylece İskilip’e 1960 yılında tayinim gerçekleşmiş oldu.
M.Y.- İskilip’e tayininiz çıkınca ne hissettiniz?
H.O- Tatbikî memleketime, okuduğum okula müdür olarak tayin olmaktan gurur duydum. İskilip’e geldiğimde, okul anarşi içinde idi. Bir ay içinde okulu düzene soktum. Okulda öğretmen adedi yetersiz idi. Bakanlığa yazı yazarak, öğretmen atanmasını talep ettim. Bakanlık talebimi uygun görerek, gerekli öğretmen tayinini yaptı.
Okul binası eskimişti. Ahşap merdivenler kırık, yağmur yağdığında tavanda akıntılar oluyordu. Sınıf sayısı yetersizdi. Tüm bunları ortadan kaldırmak için okula ilave yapmak, sinema salonu yapmak faaliyetine girdik. Benim çalışmalarımı gören Kaymakam bana yardımcı oldu. Köylere gidip buğday toplayıp sattık. Özel İdareden ’de kaynak aktarıldı. Böylece okul ilavesinin zemin katı ile sinema salonunu tamamladık.
Pansiyon’u da düzene sokup, işler hale getirdim. Böylece köy çocuklarının ortaokul ’da okumasını sağladım. Onlara yemek çıkarttım. Daha önce anlaşma yapılan bir lokanta ’da sabahları çorba, öyle ile Akşam’da aynı yemekleri yiyorlarmış. Çocuklar lokanta ’da yemek yemekten bıkmışlar. Biz ise pansiyonun bodrum katında yaptığımız yemekhanede, kalori hesabına göre değişik yemekler çıkarıp, gerekli besini almalarını sağlıyorduk.
Bir seferinde UNESCO ya yazı yazarak, pansiyonumuza gıda yardımında bulunmalarını istedim. Kısa bir süre sonra okulumuzun kapısına, bir kamyon gıda yardımı geldi. Bize un ile Hollanda peyniri göndermişlerdi. Çocuklar undan helva yaptırıp yemeyi çok sevmişlerdi. Pansiyon aşçısına, sık sık helva yaptırıp yediler.
Okulumuzun önünde, çarşamba günleri sebze pazarı kuruluyordu. Çocuklar ders saatinde dışarı bakıp, dersi verimsiz hale getiriyorlardı. Öğretmenler bu durumdan rahatsız oldular. Bende sınıf pencerelerinin alt camlarını beyaz yağlı boya ile boyattım. Bu duruma engel oldum. Bu kez camdaki boyaları değişik şekillerde kazıyarak, dışarı bakmaya çalıştılar.
İstanbul’da avukatlık yapan Hamit Çağıl adında bir hemşerimiz vardı. Okulda benim ziyaretime geldi ve bir süre sohbet ettik. Daha sonra bana- “Hocam izin verirsen, boyattığın çamların yerine ben buzlu çam taktırayım.” Dedi. Bende talebini kabul ettim. Ölçüsünü aldırıp kestirdiği camları, okulumuza getirip taktırmıştı..
İskilip halkı mutaassıptır. Veliler kızlarının şort giyerek 19 Mayıs Bayramı törenine çıkmasını istemediklerini bildirdiler. Yönetmelik ise buna izin vermiyordu. Talepleri önce reddettim. Daha sonra veliler okula rapor alıp getirdiler. Bunun üzerine okul aile birliğini toplantıya çağırarak, kızlarımızın siyah saten pantolon ve kısa kollu beyaz gömlek ile bayrama çıkmasını teklif ettiğimde, hepside bu teklifi kabul ettiler. Bende raporları kendilerine iade ettim. Bayram hareketlerini yaptırmak için okulumuz dışından gelen yedek genç öğretmeni kabul etmediklerinden, bayramda hareketleri ben yaptırdım. İskilip halkı bayram günü sahaya gelerek, bayramı coşku içinde kutladılar. Benim ortaokulda görev yapmam, hemşerilerime güven telkin etti. Hiç çekinmeden kızlarını okulumuza gönderdiler.
Okul ile pansiyon arasında alçak bir duvar vardı. Beden eğitimi dersi sırasında bazı insanlar duvar kenarına geliyor, bahçeye bakıyorlardı. Kız çocuklarımız bu durumdan rahatsız olmuştu. Betoncu Kamil olarak bilinen müteahhide, bu duvarlar üzerine ilave yaptırarak, duvarı yükselttirdim. Böylece yoldan gelip gidenler tarafından, okul bahçesi görünmedi. Buraya yapılan açılır kapanır demir kapı ile okula gelip gidenleri kontrol edebilme imkânda sağlandı.
Okulumuzda tüketim kooperatif kurarak, talebelerin ihtiyacını ve kitaplarını daha ucuza sağlamalarını temin ettim. Okulumuzun öğretmen kadrosunu tamam olduğundan, eğitim seviyemizde yükselmişti. Başarılı öğrencilerin üzerinde özellikle duruldu. Bu öğrencilerimiz yılsonunda Robert koleji imtihanına girdiler.
Bunlardan iki tanesi kolej imtihanı kazandı. Bu talebelerim üniversiteyi bitirerek Amerika’ya gittiler.
Kayseri’de bulunan öğretmen okulunun müdürünü tanıyordum. Onu arayarak ortaokulu bitiren öğrencilerimizin okullarına girebilmesi için yardımcı olmasını rica ettim. Oda bana-“Ne kadar öğrencin varsa gönder.” dedi. 22 Tane kız öğrencimiz bu okula girdi. Burayı bitirip öğretmen oldular.
Kiriş Ahmet adında bir velimiz vardı. Benimle karşılaştığında- “Müdür Bey bu çocukları okumak için yaban illere gönderiyorsun. Oralarda bunların ahlakları bozulacak.” Dedi. Bende merak etmemesini, kızının öğretmen okulunu bitirip öğretmenliğe başladıklarında, kendisine maddi olarak yardımcı olacağını söyledim.
Şikâyet üzerine Bakanlıktan okulumuza gelen müfettiş, 19 Mayıs Bayramında kız öğrencilerin saten pantolonda törene katılması yönetmeliğe aykırı diye beni sorguladılar. Bende müfettişlere” Velilerin kızlarının şort giyerek bayrama katılmasını istemediklerini, bunun için doktordan bayrama katılmamak için rapor aldıklarını, çocukları bayrama katılmaktan mahrum etmemek için böyle bir karar aldığını, İskilip’in mutaassıp bir yer olduğunu.” Bildirdim. Müfettiş-” ben olsaydım aynı şeyi yapardım.” Dedi. Raporunu ’da bu şekilde düzenledi. Daha sonra Bakanlık yönetmeliği tatil ederek-“her yöre mahalli karakterine göre karar vererek, kızların bayramda giyeceği giysiyi kararlaştıracaktır.” Hükmü konuldu.
İskilip’te yaptığım bu çalışmalar Bakanlığa ulaşmış ki; Ortaöğretim Öğretim
Genel Müdürü beni telefon ile arayarak, lise müdürü olarak bir ile tayinimi yapmayı düşündüğünü söyledi.
1965 Yılı aralık ayında Bitlis iline lise müdürü olarak tayinim çıktı. İskilip’te beni istemeyenlerin gayreti ile Ulus gazetesinde- “Ortaokul müdürü Hasan Okumuşun sürgün olarak Bitlis’e tayini çıktı.” Diye haber yayınlandı. Birileri Bitlis iline, Lise Müdürü olarak tayin olmamı bile bu şekilde haber ettiriyordu.
M.Y- Bitlis’i nasıl buldunuz. Sizi nasıl karşıladılar?
H.O- Bitlis’te İskilip gibi mutaassıp bir yerdi. İçki satılmıyor, kızlar okula gönderilmiyordu. Görev yaptığımız lise binası bakımsızdı. Valiliğin, halkın katkısı ile binayı elden geçirdim. Böylece düzgün bir hale geldi. Halkla bütünleştim. Onların içine girdim. Beni çok sevdiler. Aşiret reisleri ile tanışıp irtibatım oldu. Çocuklarını daha rahatlıkla okula gönderir oldular. Bitlis’te dört yıl kaldım. İki yıl lise müdürlüğü, sonraki iki yıl milli eğitim müdürü olarak görev yaptım.
Bitlis’te bulunduğum sırada Koçero adı ile anılan, dağlarda yaşayan bir eşkıya vardı. Yol keser, haraç alırdı. Benim de ilçe ve köylerde bulunan okulları gezip, denetlemem gerekiyordu. Bir ilçeye giderken, yolum kesilirse vereyim diye yanıma yüz lira aldım. Aracımızla yola çıktık. Yolumuz hiç kesilmedi, dersine açıldı. Aşiretin ileri gelenleri bana dokunulmamasını ona bildirmişler. Benim yola çıkmamdan haberi oluyordu ki bana hiç zarar vermedi.
AP. Milletvekili Kamuran İnan’ın Şıh Selami adındaki babası, Bitlisin bir köyünde yaşıyordu. Bizim de bir açılış için onların köyünün yakınına gitmemiz gerekti. Şıh Selami’nin küçük oğlu yanıma gelerek- “Ben Şıh Selami’nin oğluyum. Bizim oraya gelecekmişsiniz. Babam sizi evimizde ağırlamak istiyor.” Dedi. Bende olur geliriz dedim. Vali Yardımcısı ile açılıştan sonra köylerine gittik. Evlerine gelince iki korumanın, evinin önünde beklediğini gördüm. Kapıya bizi karşılamaya küçük oğlu geldi. Bizi yukarı çıkarıp koltuğa oturtarak “Babam birazdan gelecek” dedi. Ben Şıh deyince sakallı, cübbeli birini bekliyordum. Biraz sonra gelen Şıh Selami’nin ise lacivert takım elbisesi, beyaz gömleği, ayağında ise şık bir ayakkabısı vardı.
Her yıl bir aylığına İsviçre’ye giderek çekaptan geçtiğini, daha sonra Fransa’nın Nis kentine giderek, orada mali müşavirleri ile görüşüp, vergisini algısını hallettiğini anlattı. İyi bir avcı olduğunu, bizim için elli adet keklik vurarak, keklik pilavı yaptırdığını söyledi.
Bitlis’ten sonra 1969 yılı sonunda tayinim İstanbul- Fatih ilçesi Yedikule Lisesi Müdürlüğüne çıktı. Yedikule lisesinden emekli oldum.
M.Y- Hocam iyi bir öğretmen nasıl olmalıdır?
H.O- Öğretmen öğrencilerini iyi tanımalı. Toleranslı hoşgörülü olmalı. Onların ruh haline göre onlarla diyalog kurup ilgilenmeli. Ben bahçede gezen öğrencileri izler, onları tanımaya çalışırdım. Talebelerime cezalandırıcı olarak değil, bir baba gibi yaklaşır, onların sorunlarını çözmeye çalışırdım.
M.Y- Hocam verdiğiniz bilgiler için teşekkür eder, sıhhat ve afiyetler dilerim.
Mustafa Yolcu-
2.11.2013