İslam dini, toplumu tümüyle kuşatan ve hayatın her tarafını tanzim eden bir dindir. Zaten Kur'an'ın beyan ettiği evrensel ilkeler iman, ibadet, ahlak, muamelat ve maslahat olmak üzere beş kısma ayrılır. Hazreti Peygamber aynı zamanda bir devlet başkanıdır. Ve bundan dolayı siyaset yapmıştır. Hz Peygamberin siyaseti halkı aldatan, yalandan beslenen bir siyaset değildi. O'nun siyaseti hak, hukuk, ahlak ve adaletten beslenen bir siyasetti. Çünkü ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim buyurmuştur.
Günümüzde uygulanan siyaset; hak, hukuk, ve adalet ölçülerine bakmadan devlet imkanlarını paylaşma, ihalelerden pay kapma, bürokraside ileri giderek başkalarının elindeki makam ve koltukları ele geçirme, kendi yandaşlarına ehil olup olmadıklarına bakmadan iş bulma sanatı olarak anlaşılmaktadır. Halbuki Hazreti Peygamber böyle bir siyaset anlayışına hiçbir zaman itibar etmemiştir.
Hz Peygamber dünyaya meyleden, servet biriktiren bir yönü olmamıştır. Bir başka ifade ile hırkası ile gelmiş hırkası ile gitmiştir. Bu söz; Hz Peygamberin hayatını özetleyen güzel bir sözdür. Ama günümüzde devlet ve siyaset adamlarının servetlerine bakıldığında fevkalade göz kamaştırıyor. Hz Peygamberi dillerinden düşürmeyen tarikat ve cemaatlerin şeyh ve önderleri dikkate alındığında holding düzeyinde servet biriktirdiklerini görmekteyiz. Bundan daha önemlisi tarikat ve cemaatlerin biriktirdiği servet ve zenginlik, şeyhlerin ve cemaat önderlerinin aile fertlerine bırakılmaktadır. Bunlarda saltanat yönetimi uygulanır.
Sonuç olarak Müslümanlar Hz Peygamberin ne yaptığına bakmazlar. Bunların amacı sadece Hz Peygamber'i istismar ederek servet ve zenginlik biriktirmek, dünyaya yönelik imkanlar elde etmektir. Böyle bir siyasetin adı; Muhammed'i siyaset değil, şeytani siyasettir. Hazreti peygamberin ne böyle bir din anlayışı ne de bir siyaset anlayışı olmuştur.