Tedbir, Takdir, Denetim
MAKALE
Paylaş
07.05.2020 15:10
3.996 okunma
İdris Doğan

Sayın Cumhurbaşkanı, bilim kuru Covit 19 ile ilgili olarak çok kritik bir eşikte bulunduğumuzu, bu eşiği aşmak için rehavete kapılmamak ve tedbirleri sürdürmek gerektiğini ısrarla, tekrar tekrar dile getirdi. Devlette, alınan kararlar ile tedbirlerin uygulamasında taviz yok. İzliyor ve görüyorum vatandaşların ekseriyeti alınan kararlara uyma konusunda üstün bir gayret içinde. Bize düşen sadece tedbir almaktır.

Evet, tedbir, tevekkül ve takdir ile ilgili çok şey söylendi ve yazıldı ki… Ancak azımsanmayacak sayıda Müslüman hala tedbiri takdir gibi, takdiri tedbir gibi görür; hatta kimileri takdiri yok, kimileri de mutlak sayar. Bunun üzerine lâfı çok etmeye gerek yok.

Pek hoşuma gider, bunun muhteşem örneğini Yüce Rabbimiz bizlere Yakup Peygamber’in diliyle harika iletir. Bilirsiniz, Yusuf suresinde, Hz. Yakup’un oğulları erzak getirmek için ikinci Mısır yolculuğuna hazırlık yaparken yanlarında kardeşleri Bünyamin’in bulunması konusunda Hz. Yakup’u ikna etmekte zorlanırlar. Zaten Yusuf ile ilgili sabıkları olan oğullarının ısrarları karşısında Hz. Yakup: “Etrafınız düşmanlarla kuşatılıp eliniz kolunuz bağlanmadıkça, onu bana geri getireceğinize söz vermeden onun sizinle gitmesine asla izin vermeyeceğim.” der. Çocukları kendisine söz verince Mısır ülkesine gidiş hazırlıklarına başlarlar.

Bakınız tedbir ne, tevekkül ne, takdir ne? Bu konuda Hz. Yakup sözlerine şöyle devam eder: “Evlatlarım, Mısır’a vardığınız zaman, şehre hepiniz tek bir kapıdan girmeyin. Çünkü bu gereksiz yere dikkatleri üzerinize çekmenize sebep olur. Onun için, ikişerli, üçerli gruplara ve ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi ne kadar tedbirimi alsam da, Allah’ın takdirini önleyemem. Dolayısıyla sizi Allah’tan gelebilecek hiçbir şeye karşı koruyamam. Ben ancak bir beşer olarak üzerime düşeni yapar, tedbirimi alırım. Takdir ise Allah’ındır. Çünkü her konuda son sözü söyleme ve hüküm verme yetkisi, sadece Allah’a aittir. Onun için ben yalnız O’na dayandım. Tevekkül edenler yalnız O’na güvenip dayansınlar.”

Şimdi tekrar coronovirüs belasına dönelim. Başka eylemler ile uygulamalarda, önemli bir kesim, doğru tutum ve davranış sergilediği zaman, genellikle problem hal yolunu bulur. Böyle durumlarda doğru tutum ve davranışlar geliştirmeyen, hatta yanlışlığı adet haline getirenler rahatlıkla tolere edilebilir, dolayısıyla toplum barışının, huzurunun zarar görmesi nispeten engellenebilir. Ne yazık ki, salgın hastalıkla mücadele öyle değil; affedersiniz sümüklü bir toklu koskoca bir sürüyü mahveder.

Sokağa çıkma yasağının kaldırılmasından sonraki pazartesi günü, halkın bir telaşla çarşıda pazarda dolaşıp işini gücünü bitirerek acilen evine dönmeye çalıştığını gözlemledim, ya da bana öyle geldi. Bir sonraki gün sağlık şartlarının sağlanıp sağlanmadığını bilmek mümkün değil, ancak gözle görülür biçimde kaldırımlar işgal edilmişti. İşyerleri ile dükkânlarda sosyal mesafe kurallarını takan olmadığın gibi, maske kullanım oranı da olması gerekenden çok uzaktı.

Kaldırım işgalleri, kör, kör parmağım gözüne misali. Masalar, oturaklar, kaldırıma çıkarılmış malzemeler yayaların yolunda. Böyle bir yolda bırakın sosyal mesafeyi korumayı, yürümek mümkün değil. Elbette buna bir de eli boş gönlü hoş tayfasının gruplar halinde kaldırım üzerindeki lakırdılarını eklemek gerek. Bir gruba -takılma hakkımı kullanarak- tedbir almadıkları konusunda kendilerine lâf attım. Hamdolsun karşı bir söz veya aksi tutumla karşılaşmadım, ancak işi hafife almanın derin savunmalarını da dinlemedim de değil.

Selâmdan sonra: “Gençler, haşir neşirsiniz, neşeniz yerinde, lâkin maskeleriniz takılı değil.” dedim. Cevap: “Hocam, Allah var, ‘korona’dan korku yok.” İtiraz ettim: “Kuzum, bu nasıl söz? Tedbirleri uygulayan bizler inkâr mı ettik yani…” Sözü uzatmanın gereği yoktu, vedadan sonra yoluma devam ettim.

Bize, eğitim sosyolojisinde bir prensip öğretmişlerdi. Herhangi bir iş ya da işleyişte başarıya ulaşmanın yolu, uygulamanın ‘etkin, sürekli, yaygın’ yapılmasından geçer. Şayet bunlardan biri olmazsa, alınan kararlar, atılan adımlar, yapılan uygulamalar başarısız olur; emek, enerji, zaman ve para berhava olur. Eğitimci olarak, yıllar sonra bu üçlünün yanına, kendimce bir de ‘denetim’i ekledim. Evet, denetim yoksa iş, kişinin keyfine, beklentisine ve çıkarına bırakılmışsa, o işin sonucunun akamete uğraması mukadderdir.  

Başımıza gelen sıkıntıların, ıstırapların kaynağı cesur, kararlı, adil denetimi hayata geçirememiş olmamızdandır. Kararları hayata geçirirken bu muhteşem dörtlüyü hatırda tutarak toplumun istikrarı, huzuru ve gelişmesi için denetim yetkisini elinde bulunduranlar, tereddüt etmeden bu görevlerini yerine getirmelidir. Salgınlardan kurtulmanın yegâne yolu budur.

Evet, haklıya hakkını teslim eden, haksıza haddini bildiren bir denetim.

İdris DOĞAN
7 Mayıs 2020

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya