Çok dikkatimi çekmişti, Ümit Meriç Hanım, kendisiyle yapılan bir röportaj yazısında “İslâm’ı nasıl tanımlarsınız?” sorusuna verdiği cevap: “İslâm’ın yarısı sabır, yarısı şükürdür.” İdi.
Yıllardır Kur’an’ı anlamaya çalışan biri olarak böyle bir tanımı ilk defa duymuştum. Aradan zaman geçti, hem Kutsal Kitabımızda, hem de hadis-i şerifte buna benzer ifadeler olduğunu gördüm. Şimdi o tanımı daha iyi anlıyor ve özümsemeye çalışıyorum.
“Şükür mü kolaydır, sabır mı, ya da şükür mü zordur, sabır mı?” sorusunu şimdilik geçelim. Lâkin şunu da atlamayalım. Hem şükürsüzlük, hem de sabırsızlığın zirve yaptığı, elbette istisnaları vardır, Müslümanların dünyevileştiği bir çağdayız. Bugün sabır üzerine konuşalım.
İnsan içinde bulunduğu olumsuzlukların üstesinden, ancak sabır ile gelebilir. Sabır, karşılaşılan belaya katlanma veya çaresizliğe teslimiyet, zorluğa da yokluğa razı olup hiçbir şey yapmamak değil; sıkıntılar ile dertlerin bizi çepeçevre kuşattığı darlıktan çıkış yolunu arayıp bulmaktır.
Aslında, olumsuzlukları ortadan kaldırmak ve olumlu hale getirmek için gösterilen dayanma gücünün, doğruyu yanlıştan ayırt etmenin esası ileri görüşlülüğün, hakikati yılmadan savunacak azim ve gayretin sahibi olmak ancak sabırla mümkündür. Kendi yaptığımız veya karşılaştığımız yanlışlar, yanlışlıklar, beklenilmeyen hatalar ve çözümlemeyen problemler karşısında sabır, mükemmel çıkış yoludur. Ne var ki, zemini kaya, taş, çakıl ve çakırdikenleri ile dolu bir yol...
Beklenmeyen olaylar karşısında telaşa kapılıp uygun olmayan davranışta bulunmak dinin de ahlâkın da tasvip etmediği başka bir yanlışlıktır. Zira sabır, kendini kontrol etme, yersiz telaştan kurtulma ve sıkıntıyı aşma imkânı verir insana. Yılmadan, vazgeçmeden devam etmek gerek.
Sabır, nefsi telaştan, dili şikâyetten, bedeni çirkin davranışlardan koruma; varlık durumu ile yokluk durumu arasında fark gözetmeyip sükûneti koruma; Allah’tan başka kimseye minnet etmeme halidir.
Bayramlar oyun, öykünme, eğlenme değil; hayatı anlamaya ve yaşama atılan ilk adımlarıdır aslında.
Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nın “Türk milletini yine Türk milletinin iman, azim ve kararı kurtaracaktır.” inancı ve düşüncesi ile Samsun’a ayak basan, Büyük Millet Meclisi’ni Ankara’da toplayan, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran iradenin ideal, hedef, hayal ve gayretine sahip çıkan bir gençliğin yetişmesine vesile olmasını temenni ediyorum. Kutlu olsun!
Ümidim ve duam odur ki, yüzde 25’i gibi, akıllara ziyan bir rakama ulaşan evinde eli boş, toplumdan kopuk vakit harcayan gençler, bir an evvel hayatın gereğini yapar ve gerçeğine döner ya da döndürülür de milletin ticari, sanayi, siyasi, eğitim, kültür, sanat ve spor hayatında severek, isteyerek görev alarak gayret gösterip ter döker.