Yeni Bir Yalta’ya Doğru
Yalta Konferansı 1945 Şubat’ında II. Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, o zamanki Sovyetler Birliği toprakları içinde olan Kırım’ın Yalta şehrinde yapılmıştı. Katılımcılar II. Dünya Savaşı galipleri Sovyet Lideri Stalin, ABD Başkanı Roosevelt ve İngiltere Başbakanı Churhcill idi. II. Dünya savaşı sonu Nazi Almanya’sı savaşı kaybetmişti. ABD ve SSCB, yeni iki süper güç ortaya çıkmıştı. Konferansın asıl amacı savaşın galiplerinin Avrupa üzerindeki hakimiyet alanlarının belirlenmesiydi. Böylece dünya, bir tarafta Rusya’nın başını çektiği Komünist doğu bloğu, diğer tarafta ABD’nin çektiği Kapitalist blok olmak üzere iki kutuplu hale gelmişti.
CHURCHİLL, ROOSVELT, STALİN
Almanya ve Japon’yanın mağlup olup, II. Dünya Savaşı’nın sonra ermesinden sonra ayni devletler arasında Yalta’nın devamı olan Temmuz 1945’te Postdam Konferansıyla bu bloklaşma iyice onanmış oldu.
Bu konferanslarda SSCB ve diğer ülkeler arasında çok temel bir anlaşmazlık ortaya çıktı. ABD önderliğindeki Batı Bloku, Avrupa’daki devletlerin kendi kaderlerini tayin etmeleri ve hükümetlerini serbest seçimlerle belirlemeleri görüşünü savunurken SSCB, Doğu Avrupa’da işgal ettikleri Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Çekoslovakya, Polonya ve Baltık Cumhuriyetleri’nde, komünist rejimlerden oluşan bir nüfuz alanı oluşturma ve nüfuz alanındaki ülkelerin iç politikalarını tanzim etme konusunda ısrar etti ve işi oldu bittiye getirerek DOĞU-BATI veya KOMÜNİST-KAPİTALİST kamplaşması başlamış oldu. Sovyetler Doğu Avrupa ile yetinmemiş bütün dünyada Komünist anlayışı yayma çalışmalarına başlamıştı. ABD, Komünist anlayışın dünyada yayılmasını önlemek için Truman Doktrini’ni, Marshall Planı’nı devreye sokarak ülkelere ekonomik yardıma başlamış, AB’nin mayası olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu kurdurtmuş ve NATO savunma paktını kurmuştur. Böylece dünya genelinde bir soğuk savaş başlamış olup, zaman zaman Vietnam, Kore Savaşlarında olduğu gibi dünyanın birçok ülkesinde sıcak savaşlar çıkmıştır.
Bu gerilim 1991 yılında Sovyetler birliğinin yıkılmasıyla düşmüştür. Ancak Sovyetlerin yani Komünizmin çökmesiyle özgürleşen ve yalnız başına kalan Doğu Bloku lideri Rusya’yı çevreleyen Doğu Avrupa ülkeleri, bir bir ABD liderliğindeki NATO paktına alınmaYA başlandı. tekrar gerilime sebep olup zaman zaman sıcak savaşlara dönüşmeye başladı. Böylece 1949 yılında 12 ülke ile kurulan NATO, daha sonra Türkiye gibi ülkelerin katılması ve 1991’de Komünizmin esaretinden kurtulan 14 ülkenin daha üye olmasıyla bugün 30 ülkeye çıktı. Turuncu veya kadife devrimlerle, NATO’nun sınırlarının Rus sınırlarına dayanmasıyla, Rusya harekete geçerek Gürcistan, Kırım ve Ukrayna müdahaleleriyle karşılık verdi. Bu gerilimi yaratan ABD’dir. Çin ile de benzer gerilimi yaratan ABD’dir. Ortadoğu’da birçok ülkede benzer gerilimleri yaratan yine ABD’dir. Rusya’nın bu saldırılarını kınıyoruz ancak arı yuvasına çomak sokan da bu işten sorumludur. Dünya liderliğini kimseye kaptırmamak için ABD’nin bu saldırganlıları duracak gibi değil. ABD son gerilimde, kendinden uzaklaşan Rusya’ya yakınlaşan AB ülkelerini tekrar safına çekmiştir. Böylece ABD asıl amacına ulaşmıştır.
Ülkemiz bu gerilimde ABD’nin oyununa gelmemiş ve savaşan her iki ülkeye de ayni pozisyonunu korumuştur. Ukrayna ve Rusya arasındaki bu savaşı durdurmak için takdirle karşılanacak uğraşılar vermiştir. Bugün (29 Mart) İstanbul’da bir araya gelecek taraflar savaşı durdurmaya ikna olmuş gibiler. Ancak bu görüşme ikinci bir YALTA olarak tarihe geçecektir. Aslında bu toplantı ABD ile RUSYA arasında yapılmaktadır. Birinci Yalta ile belirlenmiş olan etki alanları yenilecektir. NATO’nun sınır tanımaz büyümesine bir sınır gelecektir. Ancak ortaya çıkan gerilimin etkileri, özellikle Rusya’ya karşı oluşacak yeni Avrupa dizaynı/ambargolar sonucu dünya eskisi gibi olmayacaktır. Dünya kaynakları üzerinde ABD, Çin ve Rus hakimiyet mücadelesi daha da artacaktır. Rusya’nın dolara karşı atağı dolar hakimiyetini sekteye uğratabilir. Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığı başka ülkelere kayacaktır. Yeni bir Avrasya Birliği doğabilir. Bu ara Türkiye’nin önemi dünya ülkeleri arasında olumlu bir etki yapmaktadır. Arap, Afrika ve Türk kökenli ülkeler arasında önemli, birlikler kurmaktayız. Avrupa’nın enerji ihtiyacının önemli bir kısmı ülkemiz üzerinden karşılanacağı gerçeği jeopolitik önemimizi arttıracaktır. Bakalım bu satranç oyunu sonunda kimler düşecek kimler yükselecektir. Türkiye’nin yürüttüğü akıllı politikalarla yükseleceği kesindir. Türkiye olmadan ne Afrika’da ne Ortadoğu’da ne de Asya’da oyun kurmak mümkün değildir. Şimdiden herkes ayağımıza gelmeye başladı.