İstanbul’da bir tanıdığımız var. İki gözü kör. Boyabatlı Ramazan.. Ramazan’ı ortak tanıdıklarımız sayesinde tanıdık. O’nu önce oğlum İbrahim tanıdı. Yanına gittiğinde benimle Ramazan’ı telefonda görüştürdü. Konuştuk..
Ramazan, gözleri görmemesine rağmen, yürürken, çalışırken büyük zorluklar çekmesine rağmen, bunu hiç yüksünmemiş. Neşeli, nüktedan, esprili birisi. Hani bazı insanlar vardır. Bir azası eksikse hayata küser. İçine kapanır :”Ben niye böyle oldum “diye başkalarını kıskanır. Sitemkar olur.Rmazan gibi olanların çoğu ,bunu bir kader bilir. Hayatın devam edeceğine inanır:”Bir süre de böyle yaşayaym diye zorluklara katlanır. Çünkü yaşamak asıldır.“Beterin beteri vardır” der. Sağlam insanlar da bundan ibret alır. Haline şükreder. Sakat olup da pozitif enerjisi yüksek olanlar, diğer özürlülerin de moral kaynağıdır aynı zamanda..
Yıllar önce Antalya’da elektrik direğindeki yüksek gerilime kapılıp, enerjinin etkisi ile 5 metreden aşağı düşen ve iki kolu kesilen elektrik teknisyeninin halini görmüştüm. Çay içtiğimiz bir ortama geldi arkadaşıyla .. Her yeri sağlam. Konuşuyor. Gülüyor, ama iki kolu yok. Çay söylediler.. Ben bakıyorum, çayı nasıl içecek diye.. Yanındaki arkadaşı çaya şekerleri koydu. Ve kaşıkla karıştırdı. Sıcak çayı O’nun ağzına götürdü. Elsiz adam, bir yudum yuttu. Biraz sıcak çay. Durdu arkadaşı.. Biraz sonra bir yudum daha içti. Böyle böyle bir bardak çayı bitirdi gitti kolsuz adam..Gülümsüyor, konuşuyor. Ama ellerini kullanamıyor. Çünkü kullanacak eli yok.
Vücut arızasının bir ibret olduğunu söylemiştik. İnsan,” ne oldum değil, ne olacağım” demelidir.Yörük Ali Efe, Kurtuluş Savaşı sıralarında Aydın Dağları’nı ve Yunan’ı titretmişti. Koca Efe’nin son zamanda rahatsızlık sebebiyle ayakları kesildiği için toprağa ayaksız verildi.
Dönelim, Boyabatlı Ramazan’a..
Ramazan Eyüp’te bir sokakta çorap satıyor. İşportacı yani.. Toptancıdan 12 tl’ye çorap alıyor ve bu çorapları 20 tl.den müşterilerine satıyor. Günde 10 çift çorap satsa, akşama kadar 80 tl kazanıyor. Haline şükrediyor ve koltuğunun altında brkaç ekmek götürebildiği için de akşam evine mutlu bir şekilde gidiyor...
Biz, evden ofise sağa -sola verilecek biraz eşya getirmiştik. Oğlum İbrahim;”..bunları Ramazan Amca’ya verelim” dedi. Ramazan’ı ofise çağırdık. Elindeki baston ile sağı- solu yoklaya yoklaya Bakırköy Meydanı’na kadar gelmiş Ramazan.. Oradan İbrahim’i aradı. “Bakırköy Meydanı’nda imişim”deyince,İbrahim gidip O’nu alıp getirdi.
Hep telefonda görüştüğümüz ve geriden geriye haberleştiğimiz Boyabatlı Ramazan’ı ru be ru gördük.
Uzun sohbetlerimiz oldu. O’nun hayata küsmediğini, sohbetlerinde anlattıklarından anladım. Hayat dolu. Olayları kinayeli ve espriktüel bakışı ile değerlendiriyor.Hayata umut dolu bakıyor. Bakıyor derken iyi şeyler umuyor.
İbrahim, O’na birkaç pantalon, birkaç gömlek, birkaç da hırka verdi. “Bak, Ramazan Amca !..Bu siyah, bu beyaz, şu da taba renkli” dedi.Ramazan, eşyaları alıp bir yana koyarken de ; “İbrahim. Benim için bunların hepsi siyah “dedi. Kör adama aydınlık ve renk yok ki.. Elbette her şey siyah..
Ramazan’dan diğer esprili bakışlar..
Ramazan ,pandemiden önce Eyüp’ün üst tarafındaki Piyer Loti’ye gitmiş. El yordamı ile bir masaya oturmuş. Garsondan bir çay istemiş. Çayı içtikten sonra kalkacak. ”Borcum kaç lira ?” demiş. Garson,
“Çay 20 tl “deyince,”Nee? 20 liraya çay mı olur” demiş. Garson anlatmaya başlamış; “Amca, buraya herkes sadece çay içmeye değil, manzara seyretmeye geliyor. Bak, Haliç’in tümü buradan görünüyor. Sağ tarafta Saray Burnu’na kadar bütün manzara ayaklar altında. En ileride Topkapı Sarayı var. Hep görünüyor. Sol tarafta Beyoğlu’nun mahalleleri ...Hava iyi olunca Üsküdar bile buradan görünür” demiş müşterinin kör olduğunu unutarak.. Ramazan da,”.. ben manzara seyretmediğime göre sadece 5 tl çay parası vereyim” demiş..
Ramazan bir gün Eyüp’te el yordamı ile gezerken, bir adam omuzuna dokunmuş; “Hemşerim!. İslam Bey Caddesi ne tarafta” demiş. Ramazan da “..arkadaş, şu anda benim etrafımda, ileride ve geride gelip giden binlerce insan var mı “demiş, adam; “Evet var” demiş. Ramazan da”. bu kadar sağlam adam varken, niçin benim gibi bir köre adres soruyorsun ?”demiş.
Ramazan bir gün elinde baston ile belediye otobüsüne binmiş. Bir eli ile de tutunacak bir yer bulmaya çalışmış. Kendine hiç kimse yer vermemiş. Epey gittikten sonra Ramazan, şoföre demiş ki,” Kaptan, sen çok yoruldun. Kalk da arabayı biraz da ben süreyim” demiş. Aynı anda 8 kişi ayağa kalkarak;”Amca gel şuraya otur” demiş.
Allah,insanın bir uzvunu alırsa, diğer uzuvlarını eskisinden daha güçlü kılarmış. Gördüğüm kadarıyla Ramazan’ın sezgileme gücü ve gönül gözü de açık.