Fütûhatta Manevî Sebeplerin Rolü
MAKALE
Paylaş
24.06.2023 02:38
586 okunma
İsmail Aydın

Osmanlı Beyliği, daha kurulurken askeri ve adli teşkilatla işe başlamış ve bilhassa askeri işlere fazla ehemmiyet verilerek muvaffakiyetin sebepleri hazırlanmıştı. Fakat bu zahiri kuvvet tamamen ayrı dinde olan yabancı bir bölgede yani Balkanlarda göz kamaştıran hızlı ve şuurlu bir gelişme ve yerleşme için kâfi değildi. Başarıda maddi gücün dışında birtakım manevi ve ruhi sebeplerin rolü vardı.

Bursa ve İznik’in sulh yoluyla zaptı bir dönüm noktasıdır. Yeni yerler fethedikçe aşiret usul ve kaideleri yavaş yavaş yetersiz hale geldi. Bunların yerine fakat daha üstünde ve ilerisinde kanun ve kaidelere ihtiyaç hissedildi. Artık bu küçük beylik devlet mahiyeti alıyor, idari, adli ve askeri teşkilat kurmak zarureti kendini hissettiriyordu. Zikri geçen müesseselere ihtiyaç hissedilirken, beylik ve daha sonra devlet yöneticileri, fıkıh ilmine vakıf Şeyh Edebâli ve Dursun Fakih gibi ilim adamlarının fikir ve görüşlerine (danışman) müracaat ediyor, bunlar da İslâm’ın prensiplerine ve özellikle adalet anlayışına uygun hareket edilmesini tavsiye ediyorlardı. Ancak uygulama henüz bir sistem haline gelmemişti. Bu köklü ihtiyaçlar üzerine ulema sınıfından gelmiş olan vezir Alâüddin Paşa ile Cenedereli (Çandarlı) Kara Halil Efendi ilk faaliyete geçen devlet adamları oldular.

HÜKÜMDARLIK ALAMETİ: PARA

Önce hükümdarlık alametinden olarak akçe, yani gümüş sikke bastırılmıştır. İlk örnekleri Selçukîler ve İlhanîlerde görülen beylik merkezinde karar organı olarak divan kurulmuştur. Divan üyeleri vezirler, yapacakları işler, yetki ve sorumluluklar, resmî kıyafetler ve hatta sarığın şekli tespit edilmiştir. Başlangıçta askeri işler vezirlerin dışında beyler tarafından yürütülmüştür.

Osmanlı devlet sisteminin oluşturulmasında, başta İslâmın adalet, din ve vicdan hürriyeti prensipleri başta olmak üzere, Orta Asya’dan getirilen örf ve adetlerden, İran’dan, Selçukîler ve İlhanîlerden, Bizans’tan ve hatta fethedilen yerlerde geçerli kanunlardan istifade edilmiştir. Şu haliyle Osmanlı devleti, prensipler manzumesi olarak bir terkiptir. Devlet ebed-müddet telakki edilmiş, onun yaşaması için her çareye başvurulmuştur.

İLK VEZİR

İlk Osmanlı veziri Hacı Kemaleddin oğlu Alâüddin Paşa’dır. Çandarlı Kara Halil’in vezirliğinden itibaren askerî işler de vezirler tarafından yürütülmüş. İlk fütuhatı yapanlar atlı aşiret kuvvetleri idi ancak bunlar zamanla yetersiz hale geldi. Muharebe için gecikmeyen, vaktinde gelen kuvvet düşünüldü. Yaya ve atlı daimi kuvvetler fikri gelişti. Bu fikri ortaya atan Bursa kadısı Kara Halil Efendi bu işe memur tain edildi. Atsız askere yaya, atlıya müsellem denildi. Devletin silahlı gücü olan bu kuvvetler, muharebe olmadığı zamanlarda kendilerine gösterilen toprakları işleyecekler, vergiden muaf olacak yani öşür kendilerine bırakılacaktı. Böylece toprak sistemi geliştirildi.

 Askeri işlerin dışındaki idari-adli işleri kadılar yürütüyor, daha sonra bunlar için en yüksek merci kazaskerlik oluyordu.

ALLAH ADALET EDENLERİ SEVER

Osmanlı beyliği daha Anadolu’daki yayılması sırasında hiçbir siyasî fırsatı kaçırmamış ve fethettiği yerlerdeki halkla kaynaşmasını bilmiştir. “Dinde zorlama yoktur, Allah adalet edenleri sever” mealindeki ayetlere huşu içinde uyularak, oralarda yerleşik toplulukların dini ve vicdani işlerine karışılmamıştır. Böylece din ve vicdan hürriyetine hürmet edilmiş, bununla da yetinilmeyerek devlet, ağır vergiler altında ezilmiş olan yeni tebaasından cizye adı altında muayyen bir vergi almakla iktifa etmiş ve mevcut kanunlara aykırı olarak hiçbir keyfî muameleye müsaade etmemiştir.

 Aşiretten devlete geçmiş olan Osmanlı, Balkanların güneyinde bunları yaparken, kuzeyden gelen Macarlar, Ortodoks olan İslavları Katolik mezhebine geçmeye zorluyordu. Türklerin buralardaki unsurların dini ve vicdani hislerine hürmet göstermeleri, bu ince ve hassas noktayı umde edinmeleri, Balkanlıların Katolik tazyikine karşı Osmanlı idaresini bir kurtarıcı olarak karşılamalarının başlıca amili olmuştur.

HALK NİÇİN İSYAN ETMİYORDU?

Osmanlı fütuhatının hızla gelişmesinde amil olan bir faktör de, asırlar önce buralara gelmiş olan Peçenek, Kuman, Gagavuz ve Vardar Türklerinin varlığıdır. Balkanların fethinde yalnız fütuhatın ve devletlerarasındaki ihtilaflardan istifadenin ve siyasetteki maharetin değil, aynı zamanda yukarıda zikrettiğimiz manevi sebeplerin de tesirleri vardır. Ancak bu sayededir ki Türkler Rumelide fethettikleri geniş ülkeleri bir avuç kuvvetle elde tutmuşlardır. İşte bundan dolayıdır ki, yurt edinme niyetiyle yerleşilen Balkanlarda Müslüman Türk idaresine karşı hemen hiçbir halk ayaklanması olmamış ve hatta Osmanlıları Balkanlardan çıkarmak amacıyla tertiplenen Haçlı seferlerinde bile böyle bir hareket görülmemiştir. Ta ki, Rusya’nın bir güç olarak ortaya çıkışı ve İslavlığı kutsal bir dava haline getirdiği devirlere kadar bu hep böyle kalmıştır. Hatta Ruslar,  o devirlerde Osmanlı idaresinde yer yer görülen idarî-adlî bozulmalara rağmen, devleti parçalama, paylaşma veya himayesi altına alma amacıyla giriştikleri askeri harekâtların hiçbirinde kendileri gibi Ortodoks olan halktan Osmanlıya karşı herhangi bir destek alamamışlardır, yani Rusların beklediği ve umduğu isyan hareketleri olmamıştır.

Ve yine bu akıllı ve adil idare sayesinde, Timur hadisesiyle Osmanlı devleti Anadolu’da parçalandığı halde Balkanlarda dimdik ayakta durmuştur. Bu hadise bile tek başına, Balkanların Türk idaresinden hoşnutluğunun en kesin delilidir. Aksi olsaydı değil Anadolu’da Ermeniler, Balkanlarda Sırp, Rum, Bulgar, Arnavut, Hırvat, Boşnak ve hatta Macarlardan eser kalmaz, isim ve esameleri unutulur; dinlerini ve dillerini kaybetmiş olarak Türkçe konuşuyor olurlardı. Osmanlı devleti Balkanlardan çekilirken, ismini andığımız unsurların, evlâd-ı fatihan olarak oralarda kalan ve kendileriyle yüz yıllardır barış içinde bir arada yaşamış Müslüman Türklere reva gördükleri zulüm, vahşet, katliam ve jenosidin hiçbiri, devletin en güçlü olduğu dönemlerde bile kendilerine yapılmamıştır.

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
İsmail Aydın
YAZARIN ÖZGEÇMİŞİ

İSMAİL AYDIN KİMDİR?

İsmail Aydın, Hukukçu yazar. Anacığının anlatımına göre koç katımında doğmuş. Koç katımı, Yozgat’ta ekim ayının sonu ile kasım ayının başında olur. Dolayısıyla doğum günü belli değil ama Aydın, doğum günü olarak 29 Ekimi benimsiyor. Koç katımı, döl almak üzere erkek koyunun (Koç) dişi koyunlar arasına bırakılmasına denir.

Peki, hangi yılın koç katımı? O da belli değil. 1950 olabileceği gibi 1949’a da ihtimali var. Her nasılsa nüfusa 08.02.1953 D.lu olarak tescil edilmiş. Yaşı küçük diye ortaokula kabul edilmemiş, bu defa da mahkeme kararıyla, ay ve gün sabit kalmak üzere 1950 olarak tescil edilmiş. İsmail Aydın, doğum gününün bile doğru dürüst kayıt altına alınamayışını, okur-yazar olmayan tolumun  “hal-i pürmelâli” olarak niteliyor.

İsmail Aydın İlkokulu Sorgun’a bağlı Temrezli köyünde, ortaokul ve liseyi Yozgat’ta okudu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1977 yılında mezun oldu. Yedek subay olarak yaptığı askerlik görevinden sonra Sorgun’da altı yıl avukatlık yaptı. Ekim 1986’da Diyarbakır / Bismil’de Noter oldu. Kastamonu/Tosya, Bolu ve Ankara’da çalıştı, 2015 Şubatında emekliye ayrıldı.

İsmail Aydın çilekeş Anadolu’nun yanık sesi olarak çıkıyor karşımıza. Türkiye’mizin karşı karşıya bulunduğu sorunlara ilişkin çözüm önerileri sunuyor. Üzerine titrediği kesim Gençlik. Ağırlıklı olarak üzerinde durduğu sorun Eğitim.

İsmail Aydın, fakülte yıllarından itibaren yazı hayatının içinde oldu. İlk gençlik yıllarıyla beraber memleket meseleleriyle ilgilendi. Tartışmalı radyo ve televizyon programlarına katıldı. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazıları yayımlandı. Şubat 2013’ten beridir, internet ortamında yayın yapan Ana Haber Gazete’de yazmaya devam ediyor.

Meteorolojinin Sesi Radyosu’nda 2013-2016 yılları arasında yayınlanan Kıssadan Hisseler Programı’nın yapım ve sunuculuğunu üstlendi. Türkiye Noterler Birliği’nin Meslekî Forum Sitesi’nde anılarını yazdı.

Ağustos / 2016’da “Batı’nın Gücü Nereden İleri Geliyor?”, Kasım 2016’da “Yeniden Yükselişe Doğru”, Şubat 2017’de “Umut Ülke Türkiye”, Mayıs 2017’de “Bir Noterin Anıları”, Ağustos 2017’de “Kaybettiklerimiz”, Ocak 2018’de “Kıssadan Hisseler”, Mart 2018’de “Niçin Akif? Niçin Safahat?” isimli kitapları yayımlandı.

Yazı hayatını ve kitap çalışmalarını sürdüren İsmail Aydın evli ve dört çocuk babasıdır.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya